Buradasınız
“İş’te Engel Yok” mu Gerçekten?
UİD-DER’li bir işçi
![](https://uidder.org/sites/all/modules/lazyloader/image_placeholder.gif)
Sevgili UİD-DER’li işçiler, bu mektubu tüm işçiler okusun diye size gönderiyorum. Geçtiğimiz günlerde telefonum çaldı. Açtım. Karşıdaki nazik kadın sesi “yarın şu saatte şu adresteki İşkur’da olun” dedikten sonra telefon kapandı. Doğrusu işsizliğim son bulacak, bir işim olacak diye sabaha kadar rüyamda demir dövdüm, harç kardım, kumaş dokudum, hatta hiç korkmadan geminin tepesinde raspa yaptım. Sabah erkenden kalkıp iki kara zeytin tanesi atıştırıp, bir bardak çay içtikten sonra İşkur’un yolunu tuttum.
İşkur’un kapı girişindeki masanın üzerinde kuşe kâğıda basılı bir broşürde “İŞ’TE ENGEL YOK” yazıyor, aşağıda ise engelli bir işçi bilgisayar başında çalışıyor gösteriliyor. Broşürde yok yok. Yani engelli işçiler yeter ki çalışmak istesin. Herkesin durumuna uygun bir iş verildiği, resimlerle ve üstündeki yazılarla ballandırıla ballandırıla anlatılmış. İçimden “yaşasın bu sefer kesin sağlığımın el verdiği bir işim olacak” diye düşünürken, kalp atışlarım tavan yapmaya başladı.
Binadan içeri girdiğimde doğrusu biraz şaşırdım. Bir grup takım elbiseli, kravatlı erkek ve yüksek topuklu ayakkabılarıyla kadınlar vardı. Hepsinin giysilerinin çok pahalı olduğu belli oluyordu. Çekilecek fotoğrafta önde olmak için yarış halindeydiler. Hepsinin 32 dişi birden görünüyordu. Yüzlerindeki mutluluğu tarif etmem gerçekten zor. O kareyi yakalamak için çantamdaki fotoğraf makinesine davrandım. Lakin omuz başımdan biri “efendim dışarıdan çekim yasak” diyerek o mutlu tabloyu çekmemi engelledi. Ensemden ayrılmayan kişiye “yok, yok dışarıdan değilim, davetliyim” desem de işe yaramadı, inandıramadım. Tam o sırada fotoğraf çektirenlerden biri “İşverenlerimizle fotoğrafımızı çektirdik. Şimdi sıra engelli vatandaşlarımızda ve ailelerinde, açın kapıyı gelsinler” dedi. Kapı açıldı, içeriden 70-80 kadar insan birbirini zorlayarak salona geldi. Ensemden ayrılmayan kişiye “ben de davetliyim. Benim de onların arasında olmam lazım” dedim. Beni baştan aşağı süzdükten sonra “sen engelli gibi görünmüyorsun. Neyin var?” diye sordu. Dayanamadım, doktorların hastalığımın adına ilişkin söylediklerinden aklımda kalan Latince kelimeleri sıraladım ve içeri girdim. O sırada engelliler ve aileleri içinde ayrık otu gibi duran müdür yine gülümsüyordu. Engelliler ve aileleri ise gülmüyor, tersine kaygılı ve çekimser, utangaç duruyorlardı. O sırada fotoğraf çekildi.
Sonra engelliler ve yanlarında gelen yakınları tekrar o kapının ardına götürüldü. Beni sürekli engelleyen kişiyi zorlayarak, kimlik gösterip telefonla çağrıldığımı söyleyerek masanın üzerinde duran kâğıda ismimi yazdırdım. Görevli artık benim de engelli olduğuma ve davet edildiğime emin olduktan sonra, bakışları değişti, lağım faresine bakar gibi bakıyordu bana. Kapıyı açıp beni de engellilerin yanına götürdü. İçerisi depo gibi havasız, loş bir yerdi. Oturacak yer yoktu. Ama engelli insanların arasında bir bacağı olmayan bir kişi, koltuk değneği ile ayakta duran 3 kişi ve bir de çok zayıf, gerçekten ayakta zor duran, 20-22 yaşlarında bir genç vardı. Duymayan, konuşamayan, görmeyen, kalçası protezli, kolunun biri omuzdan olmayan, elinin biri bilekten olmayan, ayaklarında ve belinde platin olanlar vardı. Her birimizin sorunları ve engeli vardı. Devlet hastaneleri tarafından verilmiş, en az %40 oranında işgücü kaybı raporu olan insanlardık. Kapıda gardiyan gibi bekleyen iki kişiye, “burası karanlık ve pis kokuyor. Hem aramızda bacağı olmayan, koltuk değnekli insanlar var. Sandalye verin” dedim. İki sandalye alabildik. Engelli insanlar sandalyelere dönüşümlü oturdular.
Beklerken aramızda sohbet ediyoruz. Birisi başından geçenleri şöyle anlattı: “Ben hayatımda kaynak yapmadım. Ama geçen gün birisi ‘sen süper kaynakçıymışsın. Seni işe alıyoruz. Araba gönderiyoruz gelip seni getirecek’ dedi telefonda. Gerçekten araba geldi. Beni fabrikaya götürdü. Ben hiç kaynak yapmadım dediğim için bir imza attırdılar. Sonra arabayla getirip evin önüne bıraktılar.” Çok zayıf olan gence sordum: “Daha önce ne iş yaptın?” O da, “Ben hasta olduğum için çalışamıyorum. Hiç çalışmadım. Bana sakat aylığı veriliyordu. Aylığı kestiler. Sonra buraya çağırdılar. Ben ayakta zor duruyorum, kollarım çok ağrıyor” diyerek ellerini gösterdi. Yanında oğlunun başını okşayan yaşlı annesi ya da büyük annesi konuşmadan başını sallıyor, gencin durumunu anlatmaya çalışıyordu.
Salonda 15-20 kadar masa sıralanmıştı. Her masada bir işyerinin adı, unvanı yazılı kâğıtlar ve masanın arkasında iki, kimi masada üç kişi vardı. İçeri doldurdukları insanları tek tek isimleriyle çağırıyorlardı. Çağrılanlar masaları tek tek dolaşıyor, işveren vekillerinden iş istiyordu.
Sıra bana geldiğinde, ilk masaya gittim. Masanın arkasında iki kadın bir erkek vardı. Erkek olan soru soruyor, kadınlardan biri not alıyor, diğeri ise kasabın keçiyi sevmesi gibi beni inceliyor. İlk soru “daha önce çalıştın mı?” idi. “Evet, çalışmadan yaşamak mümkün mü? Ne iş yapacağım, kaç saat çalışacağım, ne kadar maaş alacağım?” diye sordum. “Biz gemi firmasıyız. Bize raspa işini bilen biri lazım. Sabah 8 akşam 6 çalışıyoruz. Mesai olduğunda 8’e en fazla 10’a karar çalışıyoruz. İyi çalışana bin lira maaş veriyoruz” diyor. “Sizin iş yasasından haberiniz yok herhalde! Haftalık çalışma süresi 45 saattir. Ayrıca engelli kişiyi durumuna uygun bir işte çalıştırmanız gerekiyor. Sağlam olanlar bile raspa yaparken düşüp ölüyor” dedim. Masanın arkasındaki patron bana kin dolu gözlerle bakarak, “Sen ne çok şey biliyorsun? Git, git sen bize lazım değilsin” diye peşim sıra bakıyor.
İkinci masada aynı soru: “Daha önce çalıştınız mı, engeliniz nedir?” “Omurgalarımda platinler var. Ağır yük taşıyamıyorum ve uzun süre ayakta duramıyorum” dedim. Başladı anlatmaya, “Bize depoda çalışacak biri lazım. Yani biz inşaat firmasıyız. Gelen çimento torbalarını indirecek, depoya istifleyecek. Tabii diğer işler de var. Onları da yapacak biri. Bize böyle biri lazım” diyerek diğer masalara gitmemi istiyorlar. Sandalyeden kalktığım sırada, görüşmeyi yaptığım kişilerin yüzlerinde sevimli görünmeye çalıştıkça çirkinliği açığa çıkan bir gülümseme gördüm.
Sonra gittiğim her masada istisnasız aynı sorular soruldu. Aynı cevapları verdim. 20 ayrı işyerinin temsilcileri engellilerle görüşmeler yaptılar. Onlarca engelli insanın hiçbiri durumuna uygun işlere alınmadı. Oraya teşrif eden patronlar ve onların müdürleri iş olsun diye oraya gelmişlerdi. Kayıtlara göre onlarca engelli ile görüşmüşler ve güya engelliler iş beğenmemişti. Oysa gerçek bu değildi. Oraya gelenlerin kimisi koltuk değneğine dayanarak, kimisi “iş kazasında” kaybettiği elinin yokluğundan utanarak yapabileceği her işi yapmak için oraya gelmişti. Patronlar ve temsilcileri hepimiz ellenmiş ve ezilmiş domateslermişiz gibi bizi kenara iterek çıkıp gittiler. Oraya gelen gelmeyen tüm engelli işsizler durumlarına uygun bir işe alınıp çalışmak, hayatın içerisinde üretime katılmak, başkalarına muhtaç olmaktan kurtulmak ve en önemlisi de kendi ayakları üzerinde durmak için çabalıyorlar. Patronlar ise bu insani çabayı zerre kadar umursamıyorlar. Sağlam işçileri işe alarak daha fazla çalıştırmak, daha fazla sömürmek ve diledikleri zaman kapının önüne koymak istiyorlar.
Her 15 saniyede bir işçinin canını alan, onlarcasını sakat bırakan, adı kendinden, kendi adından çirkin olan bu kapitalist sömürü ve kâr düzeninde yaşıyoruz, yaşamak buysa! Bu köhne, bu çirkin kapitalist düzen var olduğu sürece insanlığa engel olmaya ve engelli üretmeye devam edecek. İnsanlık, yediden yetmişe, erkeği kadını, engellisi engelsizi el ele verip bu sömürücü sistemi tüm cihandan defedip tarihin çöp sepetine atmalıdır.
- Adres Doğru mu?
- Emekliler “AÇIZ” Diyor, Onları Kim Duyuyor?
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
- Sorumluluk Almadan Kazanım Elde Edemeyiz
- Topluma Fildişi Kulelerden Bakmak
- Mücadele Edenler Mutlaka Kazanır!
Son Eklenenler
- Aralık ayında tüketici fiyatlarının yüzde 1’in biraz üzerinde yükseldiği, yıllık enflasyonunsa azalarak yüzde 44 civarında gerçekleştiği açıklandı. Bu oranlara bakarak enflasyonun hız kestiğine, ücret zamlarının “beklenen enflasyona” göre belirlenip...
- 2025 yılı için asgari ücret zammı, TÜİK’in sahte rakamlarıyla açıklanan enflasyon oranının dahi altında kalan yüzde 30 olarak belirlendi. Patronlar da işçilere bu sefalet zammını dayatıyor. Şubat ayıyla beraber zamlı ücretlerin açıklanması sonrası...
- İş kazaları ve iş cinayetleri dur durak bilmiyor. Sermeyenin aç gözlülüğü işçileri yaşamından ediyor. Balıkesir’de bulunan ZSR Patlayıcı üretim tesisinde, 24 Aralık 2024’te gerçekleşen patlamada 11 işçi yaşamını yitirdi. Patlama sonrasında Balıkesir...
- Maraş ve Hatay başta olmak üzere 11 şehirde çok büyük yıkım yaratan, yaklaşık yüz bin insanın hayatını kaybettiği, on binlerce insanın yaralandığı, milyonlarca insanın yaşamının derinden etkilendiği 6 Şubat depremlerinin üzerinden iki yıl geçti....
- Siyasi iktidarın ekonomi politikalarının hedefi belli: Ekonomik yıkımın bedelini işçi ve emekçilere ödetmek, on milyonlarca işçinin, emekçinin, emeklinin açlığa talim etmesi pahasına sermayeyi dizginsizce büyütmeye devam etmek. Soygunun, talanın...
- 6 Şubat depremlerinin üzerinden iki yıl geçti. Aradan geçen zamanda depremlerin yarattığı yıkımın, ortaya saçılan yolsuzlukların, usulsüzlüklerin ve boş vermişliğin hesabı sorulmadı. Siyasi gelişmelerle, yaratılan yapay gündemlerle yaşanan felaketin...
- İzmir Büyükşehir Belediyesinde 158 işçinin ücretsiz izne çıkarılması üzerine DİSK/Genel-İş Sendikası İzmir 1, 2, 3 ve 9 No’lu Şubeleri 3 Şubatta direnişe başladı. Sosyal-İş Sendikasının örgütlendiği Turkcell Global Bilgi’nin Siirt Şubesinde 4 işçi...
- Adalet Peşinde Aileleri Platformu, 6 Şubat depremlerinin 2’nci yılında Kadıköy İskelesi önünde anma programı düzenledi. 2 Şubatta düzenlenen anmada “Rant Uğruna Ölenlerin Hesabını Sormaya Geldik! Susmak İhanettir, Hesap Sormak Görevdir!” yazılı...
- Çalıştığım işyerinde 60 yaşlarında bir abiyle sohbet ediyorduk. “Ne zaman emekli olacaksın?” diye sordu. “60 yaşında emekli olacağım” dedim. “Ooo senin işin çok zor yahu, o yaşa kadar çalışılır mı?” dedi. “Ama sen de emeklisin, hâlâ çalışıyorsun”...
- Sırbistan’da Belgrad ve Novi Sad başta olmak üzere ülke genelinde kitlesel protestolar devam ederken bir yandan da öğrenciler dersleri boykot ederek üniversiteleri işgal ediyorlar. Yunanistan’da 2023'teki tren kazasının yıldönümünde işçiler,...
- Birleşik Metal-İş Gebze 2 No’lu Şubenin örgütlü olduğu Kaynak Tekniği (Lincoln Electric) fabrikasında işçiler, 2024 Eylül ayından bu yana süren toplu sözleşme sürecinde, ücret ve sosyal haklarda anlaşma sağlanamaması üzerine greve çıktı. Sabah...
- Bazen gün ağarmadan, bir bardak çay bile içmeden, bir tabak yemek yemeden yeri geldiğinde hoş bir sohbeti yarıda bırakarak gözümüz sürekli saatte, servis bekleriz. Hastanede, okulda, düğünde, misafirlikte bile bir telaşımız oluyor, işyerinin...
- Bolu Kartalkaya’daki Grand Kartal Otelde göz göre göre gerçekleşen katliam, iktidarın bugüne kadarki denetimsizlik ve cezasızlık politikalarının yeniden sorgulanmasına neden oldu. İktidar sahipleri her zamanki gibi “bu meseleye siyaset karıştırmayın...