Buradasınız
Neredesin Kamuran?
Adana’dan bir inşaat işçisi

Felaket olmasa da iyi bir gün geçirdiğim söylenemez. Hastanede iki farklı bölüme gitmem gerekti. Birisi yıllardır kokusundan kurtulamadığım ayaklarım için, diğeri de artık yaşlanmaktan kaynaklı yakını görme sorunu ve beni ölene kadar kendine mahkûm eden göz tansiyonu için. Göz sırasına girdim. 45. sıradayım. Neyse! Öyle ya da böyle sıram gelecek. Hesapladım 6 dakikada bir sıra gelse 270 dakika eder, işte aşağı yukarı 4 saat. Bütün banklar dolu. Yaşlı insanlar ayakta. Kadınlar bebekleriyle gelmişler. Ağlayan bebekler, sümüğü akan çocuklar zayıf, bakımsız; hayatın safraları yani. Çevremi gözlemledim saatlerce, sohbet ettim, bir de onlarca kez iki duvar arasında volta attım.
Burası eski adıyla numune hastanesi, şimdiyse devlet hastanesi. Başında devlet yazınca hayırlı şeyler olabileceğini düşünemiyor insan. Nedense. Herkesin yüzünde “Allahım sıram gelse de şuradan bir kurtulsam” türünden ifadeler. Güvenlik görevlisi arada sırada kapının önünde öbekleşen kalabalığı uyarıyor: “Kapının önünü kapatmayın. Sıranız gelince gireceksiniz. Bakın adınız burada yazıyor!” Ama nafile aynı şey on dakikada bir tekrar ediyor. 60 yaşlarında bir dayı, “ah fakirlik” diye ileniyor. “He dayı” diyorum. Yanıt veriyor: “Parası olanlar özel hastanelerde insan gibi muamele görüyor, tedavi oluyor, bizim şu halimize bak.” Dayı çaresiz bir ifadeyle kafasını bir sağa bir sola çeviriyor. 3 numara saç traşlı bir gence yaklaşıyorum “asker misin?” diyorum tebessümle. “Yok dayı ne askeri, gitmeyi de düşünmüyorum zaten” diyor. “Niye ki?” diyorum şaşkınlıkla, merakla; “Ben olmasam eve bakacak kimse yok” diyor. “Nasıl yani?” der gibilerden bakıyorum gencin yüzüne. “Babam yıllarca inşaatlarda sigortasız çalışmış. Şimdi yaşı 60. hasta. Çalışamıyor. Annem de yaşlı, o da 60 yaşında…” Öyle bakıyorum. Öfkeli ve hüzünlü bakışlarımdan içimden geçenleri anlıyormuş gibi ben sormadan anlatıyor sormak öğrenmek istediklerimi. Tek evlat kalınca evermişler Barış’ı, bir gelin olursa evde kendilerine bakar diye. Barış’ın bir kızı olacak 3 ay sonra. Bir fabrikada asgari ücretle günde 13 saat çalışıyor. Yakında beş kişi olacaklar. 1050 liraya geçinmek zorunda olan 5 kişi. Evet, 1300 lira oldu sonra. Ama maalesef daha 1300 olmadan eridi bile. Sağıma soluma bakınıyorum. Barış gitmiş. Üzülüyorum. Kendime kızıyorum. Bir daha hiç göremeyeceğim herhalde.
Sıram geldi girdim içeri. Doktor elinde bir kumaş parçasıyla uğraşıyor, elinde makas. “Ne makası” demeyin. Abartıyorsam Allah canımı alsın. Bildiğiniz makas işte. Ama biraz küçük. Bir de iyi kesmiyor herhalde. Ara sıra içerdeki erkek görevliye “bu iyi kesmiyor başka makas yok mu” diye şikâyetleniyor doktor. Anladığım kadarıyla; bir firmaya sipariş ettikleri önlüklerin kimi yerleri yanlış yapılmış, onu düzeltiyor. Düzelttiği yerlerin resmini çekiyor cep telefonuyla. Sonra whatsapp’la karşıya gönderiyor. Öyle böyle derken inanmayacaksınız belki ama sandalye üzerinde hiç şikâyetlenmeden 25 dakika bekledim. Oradan kesip, buradan biçip şuradan dikip işini bitirdikten sonra çok rahat bir şekilde bana dönüp “evet şikâyetiniz nedir?” diye sordu. Ben de yarı şaşkın, yarı hayran ve biraz da yirmi beş dakika bekletilmiş bir vatandaş olmanın verdiği duygularla öyle bakakaldım. O dakikadan sonra inanın doktorlara saygım çok arttı. Çok meşgul ve müşkül durumdalar, bir de çok çalışıyorlar. Doktorun da bir şikâyeti olmasın benim de başıma bir iş gelmesin diye sükûnetimi koruyup işimi halledip bütün vatandaşların yaptığı gibi son hız attım dışarı kendimi.
Bu saatten sonra zaten işe gitmeyeceğim için oradan markete geçtim. Kiler’i alarak pıtrak gibi çoğalan Carrefoursa’ya girdim. İn cin top oynuyor. Saat 11 olmasına rağmen market çok sakin. Sebze reyonundan birkaç bir şey aldıktan sonra tarttırmak için bölüm işçisini aramaya başladım. Az önce poşetleri bulmama yardımcı olan arkadaş ortadan kayboldu. Kasiyere sordum “buraya kim bakıyor?” diye, “gelir şimdi beyefendi, bekleyin” dedi. Gelen giden yok. On dakika kadar sonra tekrar sordum. Kasiyer, “Kamuran Bey” diye seslendi. Neyse on dakika sonra geldi Kamuran. “Kardeş neredesin ya?” dedim. “Geldim abi” dedi. Sebzeleri tarttı. Biraz da zeytin almak için diğer reyona geçtim. Bu kez de bu reyonda kimse yok. “Buraya kim bakıyor?” diye sesimi biraz yükseltince reyon görevlisi işçi arkadaş geldi. “Bu ne kardeş ya? Biraz önce sebze reyonunda da on dakika bekledim. Ne oluyor?” diye sordum. “Abi sebze reyonundaki arkadaş aslında bu reyonda çalışıyor ama oraya da bakıyor” dedi. Orada işim bitince kasaya yöneldim. Beş tane kasa var ama bir işçi çalışıyor. Kasiyer ürünleri geçirirken sohbete başladık. “Bu koca markette niye bu kadar az işçi çalışıyor?” diye sorduğumda “asgari ücret 1300 lira olunca işçilerin bir bölümü işten çıkarıldı” dedi. “Sıra size de gelebilir yani” dediğimde, “yapacak bir şey yok” der gibilerden başını salladı.
Anlaşılan o ki mücadeleyi salt ücret artışıyla sınırlamak, yalnızca ücretler için mücadele etmek yetmiyor. İşte bu düzende hastanelerin hali ortada, işçiler hasta ve sefalet koşullarında yaşıyorlar. Hak elde etmek, onları güvenceye alabilmek, kullanabilmek ve daha ileri haklar için, hayatın her dakikasının bize zehir edilmesini engellemek için daha sıkı örgütlülüklere de ihtiyacımız var. Ama bir şey daha var: Bizi sefalete mahkûm eden şu lanet olasıca kapitalizmi başımızdan atmamız lazım.
- Adres Doğru mu?
- Emekliler “AÇIZ” Diyor, Onları Kim Duyuyor?
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
- Sorumluluk Almadan Kazanım Elde Edemeyiz
- Topluma Fildişi Kulelerden Bakmak
- Mücadele Edenler Mutlaka Kazanır!
Son Eklenenler
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...
- Ha geldi, ha gelecek, yok yok bu sene gelmeyecek derken Yaren leylek Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Uluabat Gölünün kıyısında balıkçı Âdem amcayla buluştu. On dört yıllık dostluk! Adı gibi yarenlik yapıyor Âdem amcaya. Aslında kimsenin haberi...
- 11 Nisan’da Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Emek ve Demokrasi Güçleri ve öğrenciler birçok ilde tutuklu öğrencilerin serbest bırakılması talebiyle basın açıklamaları gerçekleştirdi. İstanbul’da KESK İstanbul Şubeler Platformunun...
- Yunanistan’da işçi ve emekçiler bir kez daha kamu ve özel sektörde 24 saatlik genel grev gerçekleştirdi. Tembi tren felaketinin ikinci yıldönümü olan 28 Şubatta tarihindeki en büyük grev ve protestolara sahne olan Yunanistan’da, 9 Nisanda bir kez...
- KESK’e bağlı Eğitim Sen, Birleşik Kamu-İş’e bağlı Eğitim-İş ve Hürriyetçi Eğitim Sen, 10 Nisanda birçok ilde Milli Eğitim Müdürlükleri önünde, kent meydanlarında, sendika şubelerinde proje okullara yapılan keyfi atamalara karşı basın açıklamaları...
- Üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek, saatlerce sohbet edilebilecek bir konunun en öz, en çarpıcı halidir sloganlar… Hele ki işçi sınıfının sloganları! Birkaç kelimeyle büyük anlamlar sırtlanırlar. Kimisi somut bir talebi anlatır, kimisi bir...
- Ankara’nın Beypazarı ilçesinde bulunan Çayırhan Maden Ocağında 10 Nisanda gece vardiyası sırasında meydana gelen patlamada 2’si ağır olmak üzere 14 işçi yaralandı.
- Evrensel sağlık kapsamı; tüm insanların ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine, ihtiyaç duydukları yer ve zamanda, mali sıkıntı çekmeden erişebilmeleri anlamına gelir. Sağlığın geliştirilmesinden, hastalıkların önlenmesine, rehabilitasyon ve...
- Gençlik yılları insanın en güzel, en verimli, en dinamik yılları olarak tanımlanır. Fakat gençlerin dinamizmleri yok ediliyor, gelecekleri ve hayalleri çalınıyor, toplum nefessiz bırakılıyor. Kapitalizm genç kuşaklara bir gelecek vaat etmiyor....
- Ruhunda özgür bir dünyanın umudunu taşıyan, yüreği bencil çıkarlarla değil, toplumsal kurtuluş özlemiyle çarpan sevgili büyüklerimiz ve değerli genç arkadaşlarımız, merhaba!
- Rejimin 19 Martta başlattığı saldırı dalgasına karşı başlayan protestolarda öğrenci gençler kitlesel katılımıyla dikkati çekmişti. Günlerce süren eylemlerde, polis barikatlarına, polisin şiddetli müdahalesine rağmen alanları terk etmeyen yüzlerce...
- Çünkü büyük kapitalist ülkeler, milyonlarca emekçinin vergileriyle oluşan bütçeleri sağlık, eğitim, barınma gibi temel ihtiyaçlara değil daha fazla silahlanmaya akıtıyorlar. Baskıcı ve otoriter uygulamaları arttırıyor, demokratik hak ve özgürlükleri...