Buradasınız
Öğretmenler Odasında Ruh Halimiz Nasıl Değişti?
Tuzla’dan bir öğretmen
Seminerimizin başladığı 24 Ağustosta okula gittiğimde öğretmenler odasındaki manzara benim için can sıkıcıydı. Herkes birbirinden uzakta, birer sandalye boşluk bırakarak veya sandalye araları açılmış bir şekilde oturuyor, gelenler şaşkınlıkla birbirine selam veriyor, oturacak boş yer arıyordu. Daha önce 40 kişinin rahatlıkla oturabildiği öğretmenler odasında şimdi 15 kişi oturacak yer bulamıyordu! Herkes uzun zamandır göremediği en yakın arkadaşını daha önceleri sarılıp öperken şimdi sanki ondan veba bulaşacakmış gibi uzak durarak selamlaşıyordu. Herkeste biraz şaşkınlık, biraz korku, her şeye rağmen biraz da bir arada olmanın sevinci hâkimdi.
Doğal olarak aylardır yüz yüze olan biteni konuşamadığımız için ilk gün hep pandemi üzerine, arkadaşların ilk zamanlar evde kapalı kalmaları, dışarı çıkmaktan korkmaları, pandemiyle ilgili her türlü veri akışını takip etmeleri ile ilgili anlattıklarını dinledim. İkinci gün yavaş yavaş işin arka planına dair sohbetlere girdik. Covid-19’la tüm dünyayı sarsan derin ekonomik kriz arasında bir bağ olduğu üzerine sohbet etmeye başladık. Geçtiğimiz yüzyıl içindeki büyük ekonomik krizler ve onları takip eden savaşlar üzerine sohbetler ettikçe “bizi bu hastalıkla korkutup, içeri tıkıp olan bitene ses çıkarmayalım diye mi yaşadık tüm bu korkuları” ya da “bu hastalıktan daha mı kötü bir durum var?” gibi sorular geldi arkadaşlardan. İlk gün sohbetler sırasında sürekli maskeyi ve sosyal mesafeyi hatırlatan arkadaşlar, bu uzun sohbetlerden sonra hastalığı paranoya haline getirmekten hayattan tat alamayacak duruma geldiklerini, dünyada neler yaşandığını kaçırdıklarını anlattılar. Üçüncü gün okul bahçesine taşıdığımız kahvaltı masamız sonraki günlerde giderek kalabalıklaşmaya başladı ve bu sofrada herkes getirdiğini paylaştı. Sadece yemekleri paylaşmadık, sohbetler de paylaşıldı. Ekonomik krizden dolayı işten atılan işçilerden, ABD gibi bir ülkede bile 20 milyonu aşkın işçinin işten atıldığından, ülkemizde işsizliğin 17 milyona yükseldiğinden, pandemi gerekçe gösterilerek onların yarattığı krizin sonuçlarına yani işsizliğe, açlığa, sefalete razı edilmek istendiğimizden konuştuk. Dünyanın birçok yerinde milyonlarca insanın pandemi gerekçe gösterilerek yapılan haksızlıklara ve baskılara karşı sesini yükselttiğini de konuştuk.
Arkadaşlarla o hafta cuma gününe kadar aynı konuları farklı farklı örneklerle tekrar tekrar konuştuk. O son gün ayrılırken, 21 Eylülde yüz yüze eğitimin olmayacağını biliyorduk. O yüzden biraz vedalaşarak ayrıldık. Vedalaşırken sohbet ettiğimiz arkadaşlarımızdan biri “keşke seminerler devam etseydi, okula tekrar gelebilseydik, burada bir aradayken hastalık dışındaki şeyleri konuşup paylaşıyoruz, kendimize geliyoruz. Şimdi yine eve kapanırsak nereye yüzümüzü dönsek pandemiyle ilgili doldurulacağız. Yine aynı psikolojiye gireceğiz” demiş, diğerleri de aynı fikirde olduklarını söylemişlerdi. Öğretmen arkadaşlarımı yıllardır dünyada yaşananlara dair bu düzeyde ilgili görmemiştim. Kuşkusuz son yıllarda kutuplaşmanın da etkisiyle daha kötüye giden yaşam koşullarının sorumlusu olarak gördükleri iktidarın eleştirisini daha fazla yapıyorlardı ama kapitalist sisteme dair eleştirilere gelince genelde yan çiziyorlardı. Bu ne kadar sürer bilmiyorum ama gördüğüm şey şuydu: Öğretmen arkadaşlarım bir kaç gün içinde aylardır içine sokuldukları psikolojiden çıkmışlardı.
Gerçekten de insanlar anlayamadıkları zorlu süreçleri yaşadıklarında bir müddet ışık tutulmuş tavşan gibi donup kalırlar. Söylenen tüm yalanlara inanırlar. Ama zaman geçtikçe açıktan olmasa da, çok iyi anlamasalar da içten içe “ya gerçekler başka türlüyse?” diye olanı biteni sorgularlar. Ama içine itildikleri korku çukuru ve yalnızlık girdabı ne kadar sorgulasalar da mantıklı bir cevap bulmalarını engeller. Boşuna “sosyal mesafe de sosyal mesafe” demiyor sistemin tepesindekiler. Elbette salgına karşı önlem almak ve dikkat etmek gerekiyor ama onların önlem dedikleri sadece mesafe ve maske… Bir kere “sosyal mesafenin” gereğine inandı mı biri, hak aramak için, mücadele etmek için, örgütlü hareket etmek için, eylem yapmak, eylem alanlarını doldurmak için bir araya gelmeyi bırak kendi ana babasının, evladının yanında olmaktan, elini tutmaktan korkar hale geliyor. Az çok sorgulayan birinin bir başkasının yanına gidip duygularını, düşüncelerini paylaşmasına engel oluyor.
Okuldaki arkadaşlarım da aylarca evden çıkmamışlar, medyada ne anlatılmışsa dinlemişler, inanmışlar, çok korkmuşlar, teslim olmuşlar. Okulun açılmasını hiç istememişler, okula gelirlerse hasta olacaklarını, hastalığı yayacaklarını düşünmüşler son güne kadar. Ama okulda geçirdikleri beş günde sanki yeniden doğmuş gibi oldular. Sadece olayları daha iyi kavrayan iki kişinin onlara anlayabilecekleri bir dil ve yöntemle anlatması sayesinde kendilerini daha mutlu hissetmeye başladıklarını ifade ettiler. Pandemiyi ölümle o kadar özdeşleştirmişler ki aslında biz onlara bizi çok iyi bir tablonun beklemediğini, insanlığı çok zorlu günlerin beklediğini anlatmamıza rağmen hayat devam ediyorsa her soruna çare bulabiliriz psikolojisi oluştu. Eh bu da başlangıç için bize yeter! Yeter ki işçi arkadaşlarımızı içine itildikleri ruh halinden çıkaralım. Her sorundan birlik olursak, mücadele edersek kurtulacağımızı anlatabilelim.
- “İstanbul’da Mezar Yeri Alamayız”
- Battaniyelere Değil Sınıfımıza Sarılalım
- Sağlıksız Gıdalara Mahkûm muyuz?
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- Hani Bu Topluma Güven Olmazdı!
- Sabancı’nın Mutlu Yaşam Sırları
- Rahat Yaşamın Sırrı
- Kent Ekmek Kuyruğu: “Ben Öyle İstediğim İçin”
- Sistem Ne Ölümüze, Ne de Dirimize Saygı Duyuyor!
- “7 Kitap, 7 Defter, 1 Litre Su, Yarım Ekmek”
- Siz Kimi Taşıyorsunuz Sırtınızda?
- Yalanlara Değil Birleşmeye İhtiyacımız Var
- Kupona ve Kuraya Bağlanan Umutlarımız
- “Artık Kiracı Kalmaz”, TOKİ’ye Hücum!
- Yoksulluk Utanılacak Bir Şey Değil!
- İşçi Aileleri ve Kreş Çilesi
- Yaz Tatilinde Kriz Var!
- “Yok mu Arttıran?”
- Bakan Nebati’den “Işıl Işıl” Yorumlar ve Uçurumlar
- “Nehir, Nehir, Çocuğumu Geri Verin!”
Son Eklenenler
- Türkiye’de seçimler öncesinde çok sayıda emekli eylemi gerçekleşti. Emeklilerin yaşadığı sorunların sandığa yansıyarak yerel seçimleri etkilediği herkesin malumu… Sorunlarımız bitmedi ve seçim sonrasında da emekliler olarak taleplerimizi haykırmaya...
- Merhaba dostlar; bizler İstanbul’dan bir grup öğretmeniz. 1 Mayıs’a yaklaşırken duygularımızı siz işçi kardeşlerimizle paylaşmak istedik. Öncelikle her sene olduğu gibi bu sene de 1 Mayıs coşkusunu haftalar, aylar öncesinden hissetmeye başladık. O...
- Öz Gıda-İş Sendikasında örgütlü işçilerin 7 Marttan beri grevde olduğu Abalıoğlu Lezita fabrikasında 16 Nisanda jandarma işçileri ve sendikacıları darp etti ve ters kelepçeyle gözaltına aldı. Yaralanan 8 işçi hastaneye kaldırıldı. İzmir Kemalpaşa’da...
- 17 Nisan Sağlıkta Şiddete Karşı Mücadele Günü kapsamında Türkiye’nin pek çok kentinde sağlık emekçileri basın açıklamaları gerçekleştirdi. 12 yıl önce Gaziantep’te görev sırasında katledilen Dr. Ersin Arslan ve sağlıkta şiddet sonucu yaşamını...
- Bursa’da faaliyet gösteren Durak Tekstil’de 6 işçi Öz İplik-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılmış ve fabrika önünde direnişe geçmişlerdi. 6 Şubattan itibaren direnişlerine kararlı bir şekilde devam eden Durak Tekstil işçileriyle dayanışma...
- Sermaye sınıfı ve iktidar bizi bir birey, bir insan olarak değil sadece ucuz işgücü kaynağı olarak görüyor. Çok çocuk doğurmamızı, gelecek işçi kuşaklarını yetiştirmemizi beklerken, kadın istihdamını teşvik ettiklerini söylerken, doğum ve emzirme...
- Adıyaman’ın Besni ilçesinde bulunan Mega Polietilen fabrikasında 2 aylık ücretleri gasp edilen işçiler 8 Nisanda iş bırakarak direnişe başladı. 15 Nisanda BİRTEK-SEN’in çağrısıyla fabrika önünde bir dayanışma eylemi yapıldı. 5 Nisandan bu yana...
- İşçi sınıfının 8 saatlik işgünü için mücadelesinden doğan 1 Mayıs’ın 138 yıllık bir tarihi var. Kuşaklar boyunca kadın ve erkek işçiler işgününü 8 saate indirmek için mücadele ettiler ama bu mücadele işgününün kısaltılması talebiyle sınırlı kalmadı...
- Hepimiz artan hayat pahalılığından şikâyet ediyoruz. Geçimimizi sağlamakta, ay sonunu getirmekte zorlanıyoruz. Çarşı-pazarda, marketlerde hep aynı sohbeti yapıyor, aynı dertten yakınıyoruz: Hayat çok pahalı! Çoğumuz için tatil yapmak, hafta sonu...
- İsrail’in Gazze’ye saldırıları altıncı ayını geride bırakırken altı aydır meydanları dolduran İngiltereli işçi ve emekçiler “acil ve kalıcı ateşkes” ve “İsrail’e silah satışının sonlandırılması” talepleriyle bir kez daha meydanlara çıktı. 13 Nisanda...
- Otuz yıl boyunca kesintisiz çalışmış, ücreti daha cebine girmeden SGK primleri ve vergileri kesilmiş, EYT’li emekli bir işçiyim. 2024 yılı Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından emekliler yılı ilan edildi ama emekliler sefalet içinde yaşamaya mahkûm...
- Ezilenlerin safında mücadele eden, şiirlerini ve oyunlarını işçi sınıfına adayan Bertolt Brecht, “Yarının Büyüklerine Şiirler” kitabında, beşiğinin başucunda oğluna seslenen bir ananın ninnisine yer verir. Geçmişten bugüne ninniler, çocukların...
- Sevgili işçi kardeşlerim, hepinize merhaba. Bu mektubumda sizlerle sözü eğip bükmeden konuşmak ve gerçekler üzerine hasbihal etmek istiyorum. Yani gerçekleri olduğu gibi konuşalım. Biliyorum ki kursağınıza giren her lokmayı alın teriniz, elinizin...