Buradasınız
Paranın Egemenliği, Milyarların Sefaleti!
Gebze’den bir kadın işçi
Günlerden bir gün, ihtiyar bir amca küçük bir çocuğa kâğıt para vererek, “bu parayı kardeşinle paylaş emi” diye tembihlemiş. Paranın önünü arkasını çeviren çocuk, üzerinde resim ve yazı olan bu kâğıt parçasının ne işe yaradığını düşünmüş ama bulamamış. Eve vardıktan sonra, kardeşinin karşısına geçip parayı ortadan ikiye bölmüş. Amcaya verdiği sözü tutmanın sevinci yüzünü sararken, anne ve babasının kendisine gülmesine bir anlam verememiş. Uzun uzun baktığı paranın yarısını cebine koyup, sokakta oynayan arkadaşlarının yanında almış soluğu.
Arkadaşlarıyla doyasıya oynayan çocuk, bir arabada satılan meyvelerin iştah kabartıcı görüntüsüne kapılmış. Tezgâhtan canı ne istediyse kucağına doldurup evinin yolunu tutmuş. Çocuğun arkasından seslenen manav; “hey çocuk, canın ne çektiyse doldurdun kucağını ama bunların parası nerde?” diye çıkışarak sormuş ve çocuğun peşine düşmüş. Durumu babasına anlatan ve meyvelerin parasını isteyen manava çocuk, önce korkuyla bakmış ve sonra babasının elinden kayıp manavın eline geçen kâğıdı şaşkınlıkla izlemiş. Bir süre önce ikiye bölüp kardeşiyle paylaştığı cebindeki yarım kâğıdın tam haliymiş bu. Babasına bu kâğıdın ne olduğunu ve ne işe yaradığını soran çocuğun aklında, bir tek, bir şeyi istediğinde bu kâğıt olmadan alamayacağı kalmış. Herkes gibi sonunda parayla tanışan çocuğun bundan sonraki hikâyeleri cebindeki gibi hep yarım ve eksik kalmış.
Milyonlarca işçinin hayat hikâyesi de tıpkı çocuğunki gibi yarım ve eksik. Kahırlı yaşamları paranın varlığından ziyade yokluğunun yaralarıyla dolu. Çünkü içinde yaşadığımız düzende barınma, beslenme, giyinme, sağlık, eğitim, ulaşım gibi en temel ihtiyaçlarımızı dahi paramız yoksa karşılayamıyoruz. Aldığımız ücretler ne aydınlık, ferah bir evde oturmaya yetiyor ne de doğru düzgün beslenmeye. Nitelikli bir eğitim, kaliteli bir sağlık hizmeti almak cebimizdekiyle mümkün olmuyor. Gezmek, sinemaya, konsere, tatile gitmek gibi en insani sosyal aktiviteler lüks sayılıyor ve bunun için borçlanmamız gerekiyor.
Paran kadar ihtiyaçlarını karşılayabildiğin, yaşayabildiğin bu düzende, ancak daha çok çalışırsan daha fazla para kazanabileceğin pompalanıyor. Peki, işçiler bu sorunları az çalıştıkları için mi yaşıyorlar? Yasal olarak haftalık çalışma süresinin 45 saat olduğu, fazla mesailerle bu sürenin 70-75 saate ulaştığı göz önüne alındığında, ne kadar çok çalıştığımız ortada! Ömrümüzü çalışarak tüketiyoruz. Ne dinlenmeye ne de ailelerimizin, çocuklarımızın yüzlerini görmeye zamanımız kalıyor. Onca saat çalışmaya rağmen çok para kazanmak şöyle dursun, ihtiyaçlarımızı dahi karşılayamıyoruz. Üstelik hayat pahalılığı her geçen gün artıyor, cebimizdeki günden güne eriyor. Hal böyleyken, geçinebilmek için daha fazla para, daha fazla para kazanmak için de daha fazla mesaiye kalmak çıkışsızlığı içinde çırpınıp duruyoruz.
İşçiler bunca sorunla boğuşurken, bir avuç para babası zevk-ü sefa içindeki yaşamlarının keyfini sürüyorlar. Sefalet koşullarına mahkûm ettikleri işçilerin sırtından kazandıkları paralarla dünyanın tüm nimetlerini hoyratça tüketiyorlar. Bir tek amaçları var, paranın egemenliği üzerine kurulu düzenlerini sürdürmek ve sermayelerini her ne pahasına olursa büyütmek. Öyle bir sistem var ki, zenginlik bir avuç insanın elinde toplanırken, milyarlarca insan yoksul kalmaya mahkûm ediliyor. 8 kişinin sahip olduğu servet, 3,5 milyar insanın zenginliğine yani dünyanın yarısına eşit. Onlar sermayelerini her geçen gün katlarken, dünyanın birçok bölgesinde insanlar hayatta kalmaya, yiyecek bir lokma ekmek bulmaya çalışıyorlar. Yani bu düzende paran varsa her şey, ama paran yoksa hiçbir şeysin!
Paranın egemenliğine, kölece çalışma düzenine, yoksulluğa, sefalete mahkûm edilen ve bir hiç olarak görülen milyarların tek bir kurtuluşu var: Örgütlenmek ve mücadele etmek! Çünkü işçi sınıfı, emekçi sınıflar, yoksullar tüm zenginliği üretiyor ve aslında elinde çok büyük bir güç tutuyor. İşçi sınıfı örgütlü olduğunda ve kapitalizm belasına karşı mücadele verdiğinde paranın egemenliğine son verebilir, karanlığı yırtabilir, tüm insanlık için güzel günleri var edebilir. İnsanlık kapitalizmden kurtulduğu zaman, gelecek kaygısının, yoksulluğun ve savaşların olmadığı, herkesin eşit ve bolluk içinde yaşadığı bir dünya kurmak mümkün olacak!
- Adres Doğru mu?
- Emekliler “AÇIZ” Diyor, Onları Kim Duyuyor?
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
- Sorumluluk Almadan Kazanım Elde Edemeyiz
- Topluma Fildişi Kulelerden Bakmak
- Mücadele Edenler Mutlaka Kazanır!
Son Eklenenler
- İşçilerin mücadele örgütü UİD-DER, sözünü İşçi Dayanışması’yla söylüyor. Kapitalist sömürüye, zorbalığa, ayrımcılığa, haksız savaşlara karşı işçi sınıfına sesleniyor ve diyor ki kurtuluş ellerinizde, birliğinizdedir.
- İşçi ve emekçiler pek çok ülkede 2024 yılını mücadeleyle kapattı, 2025’i mücadeleyle karşıladı. Kapitalist sömürü düzeninin yol açtığı sorunlar büyürken, buna karşı işçilerin mücadelesi ve dayanışması da güçleniyor. Emperyalist savaşın yayıldığı,...
- Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Aralık ayı yıllık enflasyonunu yüzde 44,38, 12 aylık ortalama enflasyonu ise yüzde 58,51 olarak açıkladı. Kamu emekçilerinin ve emeklilerin maaş artışında önemli bir faktör olan altı aylık enflasyon ise yüzde 15,75...
- Harb-İş Sendikası Eskişehir Şubesi, 3 Ocakta basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasında kamu işçilerinin toplu iş sözleşmesi (TİS) sürecine, TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarına ve Harb-İş üyesi işçilerin yaşadıkları ekonomik...
- İşçi Dayanışması yayınlandığı ilk günden bu güne biz işçilere kocaman bir sınıf olduğumuzu, yaşamlarımızın, sorunlarımızın ve çözüm yollarının ne kadar yakın olduğunu anlatmaya devam ediyor. Yazıların kaleme alınmasından görsellerin hazırlanmasına,...
- İstanbul Planlama Ajansının (İPA) Ekim ayı araştırmasına göre, İstanbul’da ortalama stres seviyesi 10 üzerinden 6,9 çıktı. Aslında bu veri sadece İstanbul’u yansıtmıyor. Mersin olsun, İstanbul olsun hiç fark etmiyor: Stres seviyemiz artıyor,...
- Sevgili işçi kardeşlerim, başlıktaki sözlere gelmeden meramımın tamamını anlatmak için 6 ay geriye gitmem gerekiyor. Mayıs ayının son haftasında iki azı dişime kanal tedavisi için Dokuz Eylül Üniversitesi diş bölümüne randevu alarak gitmiştim. İki...
- “Zeytinyağlı yiyemem aman/ basma da fistan giyemem aman…” Kütahya ya da Bursa yöresine ait olduğu düşünülen bu türkü düğünlerde, keyifli eş dost toplantılarında hep bir ağızdan söylenir. Hatta eğlenceli ritmi karşılıklı oynamaya da teşvik eder....
- Hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı korkunç boyutlara ulaştı. Emekçiler olarak temel ihtiyaçlarımız olan barınma, beslenme gibi ihtiyaçlarımızı karşılamakta zorlanıyoruz. Aldığımız maaşlarla kirayı mı ödeyelim, karnımızı mı doyuralım diye kara kara...
- Kapitalist sistemde yaşıyoruz ve bu sistemin yol açtığı büyük-küçük pek çok sorunla boğuşuyoruz. Peki sorunlarımızı çözmek için ne yapıyoruz? Örneğin pek çoğumuzun ailesinde çocuk, hasta, yaşlı ya da engelli olduğu için bakıma muhtaç yakınlarımız...
- İşçi Dayanışması çıktığında her birimiz ilk görüşte etkilendiğimiz yazıyı seçiyoruz. Neden etkilendiğimizi, yazının bizi nasıl etkilediğini, neyi düşünmemizi sağladığını anlatıyoruz birbirimize. Bu yazıyı herhangi bir arkadaşımıza nasıl ve neden...
- Mutsuzluk ve umutsuzluk gençler arasında adeta bir salgın gibi yayılıyor. Etrafımıza, arkadaşlarımıza bakıyoruz, yaşamdan tat alamadığını söyleyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. “Her günüm bir öncekiyle aynı”, “yarından bir beklentim yok”, “bana...
- Biz işçiler haftanın her günü vardiyalı bir şekilde 24 saat çalışırız. Yeri gelir Pazar mesai yaparız. Dinlenmeye, ailemize vakit ayırmaya zaman bulamayız. Sanki biz işçiler için hayat sadece çalışmaktan ibaretmiş gibi. Fabrikada mühendis bir...