Buradasınız
Şehir Hastaneleri Sağlık Sistemini Düzeltecek mi?
Halkalı’dan bir sağlık işçisi

Esenlik dilemek adettendir. İnsanlar sıklıkla birbirlerine “selamette ve sağlıkta kal” temennisinde bulunurlar. Esenlik, toplum yaşamının normal ve katlanabilir düzeyde olması anlamında da kullanılır. Zaten sağlığın tanımı içinde “sosyal yönden tam iyilik hali” de vardır ki bu kısmı esenliğin temel ve insani boyutudur aslında. Toplumsal yaşamda kullanılan bu temenninin kamu hizmeti düzeyinde de bir karşılığı var. Bu da koruyucu sağlık hizmetidir. Bu nokta önemli, çünkü koruyucu sağlık kişi daha hastalanmadan, hastalanmasına, esenliğin ortadan kalkmasına yol açacak faktörlerin ortadan kaldırılması, engellenmesi sürecidir.
Esenlik dilemek adettendir. İnsanlar sıklıkla birbirlerine “selamette ve sağlıkta kal” temennisinde bulunurlar. Esenlik, toplum yaşamının normal ve katlanabilir düzeyde olması anlamında da kullanılır. Zaten sağlığın tanımı içinde “sosyal yönden tam iyilik hali” de vardır ki bu kısmı esenliğin temel ve insani boyutudur aslında. Toplumsal yaşamda kullanılan bu temenninin kamu hizmeti düzeyinde de bir karşılığı var. Bu da koruyucu sağlık hizmetidir. Bu nokta önemli, çünkü koruyucu sağlık kişi daha hastalanmadan, hastalanmasına, esenliğin ortadan kalkmasına yol açacak faktörlerin ortadan kaldırılması, engellenmesi sürecidir. Örneğin aşılama ve taramaların yapılması, işçilerin çalışma yaşamının düzenlenmesi, her türlü kimyasal, radyoaktif, biyolojik atık ve alerjenlerin insanlardan uzak tutulması, sağlık kurumlarına kolay ulaşımın sağlanması, çalışma saatlerinin düşük olması ve işçilerin yaşamlarını sağlıklı şekilde devam ettirmelerine yeterli ücret almaları da bu sürecin bir parçasıdır. Ancak bugün toplumun esenliği hiçe sayılıyor.
Sağlık hizmetinin bir kamu hizmeti olarak ortaya çıkışı Avrupa’da 19. yüzyılın ortalarından itibaren gelişti. Büyüyen ve güçlenen işçi sınıfının mücadelesiyle elde edilerek “Sağlık Sigortası” sistemi olarak kurumsallaştı. İşçi sınıfının mücadelesinin seyrinin yükselmesi ya da düşmesine bağlı olarak bu hak gelişti ya da geriledi. 1980 sonrası bütün dünyada kapitalizmin neo-liberal politikalarının rüzgârıyla kumu hizmetleri aşınmaya başladı. Aşınan bu kamu hizmetlerinin başında sağlık alanı geliyordu. Zira sağlık alanı ilaç, tıbbi cihaz ve sarf malzemesi gibi unsurlarıyla devasa bir pazar oluşturuyordu.
Türkiye bu rüzgârın etkisine yoğun olarak 2000’li yıllarla birlikte “Sağlıkta Dönüşüm” programıyla girdi. Sağlık hizmeti katkı paylarıyla paralı hale getirildi. Devlet Hastaneleri, Eğitim Araştırma Hastaneleri ve Üniversite Hastanelerinin görüntüleme, laboratuvar, yemekhane, otopark, bilgi işlem, güvenlik gibi alanları taşeron firmalara verilerek özelleştirildi. Böylelikle hastaneler kâr sağlayan bir işletme mantığıyla çalışmaya başladı. Son olarak Kamu Özel Ortaklığı modeliyle yapılan Şehir Hastaneleri sağlığın ticarileştirilmesinin uç noktasıdır adeta. Türkiye genelinde yaklaşık 30 tane yapılması planlanan bu hastanelerin bir kısmı açılışı yapılarak faaliyete geçti. Yapımını üstlenen firmalara devlet hazinesinden bedava araziler verildi, çoğunlukla kamu bankalarının garantörlüğünü yaptığı milyon dolarlık krediler sağlandı. 25 yıl boyunca devlet, kiracı olarak milyon dolarlık ödeme yapacak bu firmalara.
Genellikle şehrin dışına yapılan bu hastanelerin “müşteri” çekebilmesinin çözümü de bulunmuş; Şehir içindeki köklü hastanelerin kapatılması! Örneğin Ankara’da 2 Şehir Hastanesine karşılık 12 hastane kapatılacak! Daha da önemlisi devletin yeni yapılan köprüler için şirketlere belli sayıda araç geçiş garantisi vermesi gibi bu hastanelere %70 doluluk garantisi taahhüt etmiş olmasıdır. Bunun anlamı patronların ve devletin bizlerin daha çok hastalanmamızı beklemeleri, istemeleridir. Onlara göre “tüketici” olarak daha çok, üstelik defalarca hastanelere başvurmalıyız. Devletin ya da hükümetlerin toplum sağlığını koruyacak ve geliştirecek önlemleri almaları gerekirken, tam tersi yönde hareket ederek bütün bireylere potansiyel müşteri gözüyle yaklaşmaları, adeta hastalanmalarını istemeleri gelinen durumun vahametinin göstergesidir. Açık ki sağlığımız açgözlü sermayenin insafına terk ediliyor. Kapitalizm insan sağlığını önce bozuyor daha sonra sözde iyileştirmek vaadiyle bizlere hizmet satıyor. Dolayısıyla koca koca Şehir Hastaneleri bizler için değil sermayenin çıkarı için inşa ediliyor.
Kapitalizmde her şey kâr elde etmek mantığıyla üretilir ve üretilen bu metaların pazarlanması, tükettirilip kâra çevrilmesi sağlanır. Neo-liberalizmin azgın politikaları, bunun daha arsızca, derinlemesine yapılmasıdır. Kamu hizmet ve kaynaklarını piyasanın kuralsızlığına açarak her alanda sermayenin daha fazla kâr edebilmesinin önünü açar. Sağlık hizmetinin, 1980 öncesi dünya genelinde bir kamu hizmeti iken adım adım nasıl piyasalaştırıldığını yaşayarak gördük, görüyoruz. Artık sağlık hizmetini alanlara “hasta” değil “müşteri” ya da “tüketici” olarak yaklaşıldığı dönemlerdeyiz. Sağlık çalışanlarının sırtına devasa sorunlar yükleyen de toplumun sağlığını bozup hastane kapılarına yığan da bu sistemdir. Esenliğimizi durduğumuz yerden değil mücadele ederek, karşı çıkarak, bu durumu değiştirmek için bir adım öne çıkarak kazanırız ancak.
“Tarafsızmış”, Ne Tarafsızı?
- Adres Doğru mu?
- Emekliler “AÇIZ” Diyor, Onları Kim Duyuyor?
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
- Sorumluluk Almadan Kazanım Elde Edemeyiz
- Topluma Fildişi Kulelerden Bakmak
- Mücadele Edenler Mutlaka Kazanır!
Son Eklenenler
- İzmir’de Tekgıda-İş Sendikasının örgütlü olduğu Oryantal Tütün Paketleme (OTP), TTL Tütün ve Sunel Tütün fabrikalarında süren grevler anlaşmayla sonuçlandı. Genel-İş Sendikasında örgütlü İzmir Konak Belediyesine bağlı MER-BEL işçileri düşük ücret...
- Dünyada ve Türkiye’de olup bitenler üzerine sohbet ederken genç bir işçi kardeşimiz, “valla artık haberlere bakmıyorum, zaten benim kendi derdim başımdan aşkın” dedi. Aslında hepimizin derdi başından aşkın. Ama belki de bu nedenle çevremizdeki...
- Sömürüye başkaldırının sembolü, tüm dünya işçilerinin ortak duygularla ve taleplerle alanlara çıktığı, evrensel bir mücadele günü olan 1 Mayıs yaklaşıyor. Yüreği 1 Mayıs coşkusuyla, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya özlemiyle çarpan tüm işçilere selam...
- 2 Nisan 2024’te İstanbul Beşiktaş’ta Masquerade isimli gece kulübünde çıkan yangında 29 işçi yaşamını yitirmişti. Aileler aradan geçen bir senede adaletin sağlanmamış olmasına, asli kusurluların tutuklanmamasına tepkili. Mahkemeye sunulan ikinci...
- Arjantin’de faşist devlet başkanı Javier Milei’nin 2023 yılı sonunda iktidara gelmesinden bu yana işçiler üçüncü kez genel greve çıktı. Genel İş Konfederasyonu’nun (CGT) çağrısıyla 10 Nisan Perşembe günü ülke çapında 24 saatlik grev gerçekleşti....
- Panayırdaki gösteri için adam avazı çıktığı kadar bağırarak müşteri çekmek istiyormuş ama gösteri o kadar kötüymüş ki kimse adama kanıp gösteriye gitmiyormuş. Panayır açılalı epey olmuştur ve çığırtkana kanarak girenlerin söyledikleri de kulaktan...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs yaklaşıyor. Peki, hangi koşullarda karşılıyoruz 1 Mayıs’ı? İşçiler, emekçiler olarak hepimiz ağırlaşan sorunlarımızın çözülmesini, üzerimizdeki baskının hafiflemesini istiyoruz....
- Kocaeli Gebze’de bulunan Alman sermayeli Erlau Metal fabrikasında işçiler, Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şube’de örgütlendi. Sendika yakın zamanda Çalışma Bakanlığından yetki belgesini almasına rağmen işveren yetki itirazında bulundu....
- Kasım 2024’te Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer tutuklanarak görevden alınmış ve ardından belediyeye kayyum atanmıştı. İşçiler üzerinde baskı uygulayan kayyum yönetiminin tazminatlarını ödemeden, haklı gerekçe göstermeden pek çok işçiyi...
- Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) geçtiğimiz hafta Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumlarına Öğretmen Atama ve Yönetici Görevlendirme sonuçlarını açıkladı. Sonuçların açıklanmasının ardından eğitim sendikaları atamaların ölçülebilir ve somut...
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...
- Ha geldi, ha gelecek, yok yok bu sene gelmeyecek derken Yaren leylek Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Uluabat Gölünün kıyısında balıkçı Âdem amcayla buluştu. On dört yıllık dostluk! Adı gibi yarenlik yapıyor Âdem amcaya. Aslında kimsenin haberi...