Buradasınız
Toplu İş Sözleşmemiz Nasıl Sonuçlandı?
Gebze’den bir gıda işçisi

Bir toplu iş sözleşmesi daha bitti. Sözleşmeye başladığımızda hepimiz umutluyduk. İki yıl boyunca durup dinlenmeden çalışmıştık. Üretim her geçen gün artmıştı. Hafta içi, hafta sonu mesailerine kalmıştık. Yıllık izinlere dahi zar zor çıkmıştık. Üstelik patron bir konuşmasında “işler iyi giderse bundan hepimiz fayda görürüz” demişti.
Sendika sözleşme öncesinde yaptığı ilk toplantılarda bizim beklentilerimize hak vermiş, “geçen yıl size söz verdiğimiz ama alamadığımız zammı bu yıl alacağız, hiçbir işçi mağdur olmayacak” diyerek yüreklerimize su serpmişti. İşçiler beklentilerini dile getirmiş ve sendikacılar da “büyük bir olgunlukla” bu taleplerin hepsini not ederek görüşmelerde “bu haklı taleplerinizi patrona kabul ettireceğiz” demişlerdi.
Sonra ilk görüşmeler başladı. Biz temsilcilerimize merakla ne olup bittiğini sormaya başladık. Temsilcilerin yüzü asıktı, “beklentilerimizin altında teklifle masaya geldiler ama merak etmeyin bu toplantıda patron yoktu, avukatlar ve müdürler zaten hep böyleler, en düşük tekliften başlarlar…” Biz bir umut sonraki toplantıları beklemeye başladık.
Patronun nihayet katıldığı bir toplantıda şöyle bir laf ettiğini bize bildirdi temsilciler: “Ben işçilerden yanayım, onlar ne istiyorlarsa verin gitsin.” Patron bu sözü söylemiş ve kalkıp gitmiş. Ama müdürler ve avukatlar ekonomik durumu, pazar payını, doların durumunu öne sürerek istenen oranı vermemekte ısrar ediyorlarmış. Yani cömert patron ve ekonominin şartları hikâyesi! Tabii bizim moralimiz de bozuldu. Sendika başlangıçtaki oranı çok aşağıya çekmesine rağmen işyeri bir türlü istediğimiz zam oranına razı olmuyordu.
Her toplantı sonucunda beklentilerimiz daha da düştü. Moralimiz bozuldu. Temsilciler de her sorumuza karşılık daha bir sinirli konuşmaya, bizi susturmaya başladılar. Derken son toplantıda patron temsilcileri bir adım atarak küçük bir artış yaptı ve toplu iş sözleşmesi kaşla göz arasında imzalandı. Sendikacılar yemekhanede yaptıkları toplantıda konuştular ve biz işçiler daha ne olduğunu tam anlamadan sendika başkanı ve temsilcilerin “çok iyi sözleşme” diyerek açıkladıkları oranları alkışlarla kutlamaya başladık.
Başkanlar gittikten sonra herkes ne kadar zam alacağını hesaplamaya başladı. Kimisi 20 lira kimisi 50 lira diğerinden fazla almış, ama zamlar, vergiler, kesintiler derken eldeki sonuç kimseyi tatmin etmedi. Kafamız karışmış ve birbirimizi suçlamaya, birbirimizle tartışmaya başlamıştık. Bir iki hafta boyunca birbiriyle tartışanlar, birbirine küsenler ve ücretine ne kadar zam geldiğini hesaplamalar derken zaman geçti ve her şey unutuldu gitti.
Bu her seferinde böyle oluyor. Bir türlü önceki toplu iş sözleşmesinden ders çıkarmıyoruz. Sendikalı işçi olmamıza rağmen toplu iş sözleşmesinin ne olduğunu aslında kavrayamıyoruz. Adı üstünde işçilerin toplu halde yaptığı sözleşme. Yani hep beraber hazırlanıp, hep beraber sözleşmeye sahip çıkıp, hep beraber sonlandırmaya karar vereceğimiz sözleşme. Eşit işe eşit ücret isteyeceğimiz, aramızdaki kıdem, bölüm, vasıf gibi farkları bir kenara koyarak hep beraber birbirimize kenetlenmemiz gereken sözleşme. Ama biz her defasında kendi ücretimizi, kıdemimizi, kendi taleplerimizi dile getiriyor ve biraz patrona, biraz sendikaya güvenip güzel bir sonuç bekliyoruz.
Aslında işçiler olarak toplu halde değil, tek tek sözleşmeye alıştırılmışız. Her işçi sözleşmeye kendi çıkarı kadar ilgi gösteriyor. Çalışmaya devam ediyor, fazla mesailere kalıyor, konuşmuyor, başı “belaya girmesin” istiyor. Patronlar bizim bu durumumuzu biliyor ve bizlere ölümü gösterip sıtmaya razı ediyorlar. Demek ki işçinin kazanımla sonuçlandıracağı bir toplu sözleşme ancak işçilerin toplu çabasıyla, toplu eylemleriyle, toplu hazırlığıyla mümkün olabilir. Başından sonuna kadar hep beraber sahip çıkmazsak önümüzdeki toplu iş sözleşmesi de bundan farklı olmayacak!
- Çare Sınıfımızda ve Örgütlü Mücadelemizde
- “Eşim Öyle Yerlere İzin Vermiyor”
- Hafta Tatili Haktır, Gasp Edilemez!
- Adres Doğru mu?
- Emekliler “AÇIZ” Diyor, Onları Kim Duyuyor?
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
Son Eklenenler
- 1 Eylül Dünya Barış Gününde Diyarbakır’dan Ankara’ya pek çok kentte eylemler düzenlendi. Ankara’da Emek Barış ve Demokrasi Güçlerinin çağrısıyla Kolej Meydanında bir araya gelen kitle sloganlar, alkışlar ve zılgıtlar eşliğinde Sakarya Meydanına...
- Bazı zenginlerin “ölmeden yapılacaklar listesi”nde dünyanın en yüksek tepesi olan Everest’e tırmanmak vardır mesela. Zaman zaman sosyal medyada bu insanların “başarı”larını anlatan çeşitli videolar, haberler çıkar karşımıza.
- Şeker-İş Sendikasının örgütlü olduğu Kütahya Şeker Fabrikasında, Mart ayından bu yana süren toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine 30 Ağustosta başlayan grev, 3’üncü gününde sürüyor.
- İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri’nin çağrısıyla İstanbul Kadıköy’de yapılan mitinge binlerce kişi katıldı. Kadıköy Söğütlüçeşme’de toplanan kitle, “Savaşa ve Sömürüye Karşı Demokrasi ve Barış Kazanacak” pankartı arkasında rıhtımdaki miting...
- Türk-İş’e bağlı Koop-İş Sendikasının örgütlü olduğu Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nın (SYDV) Türkiye genelindeki 1003 kurumunda çalışan 10 bin kamu işçisi 29 Ağustosta greve çıktı.
- Güvenliğin ve danışmanın olduğu katta her 5 dakikada bir “sistemsel hata ve arıza olduğu için tüm katlarda hizmet verilemiyor” şeklinde anonslar yapılıyordu. Önce güvenliğe gidip bu yapılanın yanlış olduğunu, insanlara memurların iş bıraktığının...
- Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca adlı romanında Yaşar Kemal, sömürülenlerle sömürücüler arasındaki büyük çelişkiyi anlatır. “Çünkü” der, “sömüren güçlü azınlıkla, sömürülen ve güçsüz sanılan çoğunluk, her çağda vardı. Ama bu çelişki...
- İktidarın “Kamu Çerçeve Protokolü” sürecindeki tutumunu protesto etmek için yapılan bir eylemin ardından bir kadın işçi çevresindeki insanlara sordu: “Bu sene hiç kiraz yediniz mi?” Bu soruya evet diyen tek bir kişi çıkmadı. Kilosu 700 lirayı aşan...
- Mücadele örgütümüz UİD-DER’in saflarında yer almış her işçi kardeşimizden, çoğu zaman övgü dolu sözler duyarız. Bu sözler tesadüf değil, UİD-DER’in sınıf mücadelesinin tarihsel deneyimlerinden süzülüp gelen mücadele kültürünün bir sonucudur. Ben de...
- İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri, 1 Eylül Dünya Barış Günü kapsamında 31 Ağustos Pazar günü Kadıköy’de bir miting düzenleyeceklerini duyurdu. Miting çağrısı, Mecidiyeköy’de bulunan Tüm Bel-Sen İstanbul Şube binasında 27 Ağustosta...
- Toplamda 6,5 milyon kamu emekçisi ve emeklisini ilgilendiren 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinde, anlaşma sağlanamadı. Kamu İşveren Heyeti ile konfederasyonlar arasında görüşmeler çıkmaza girdiği için, süreç Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna...
- İzmir’den İstanbul’a belediye çalışanları, ücretlerinin geç veya eksik ödenmesi, tazminatlarının ve yan haklarının ödenmemesi nedeniyle çeşitli eylemler yapıyor. Evlerini geçindirmekte zorlanan emekçiler, alacaklarının bir an önce ödenmesini talep...
- 600 bin kamu işçisini ilgilendiren Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü (KÇP) süreci, kamu işçilerinin taleplerinin görmezden gelinerek sefalet zammına imza atılmasıyla sonuçlandı. Harb-İş İstanbul Şube Başkanı Murat Yalçınkaya ile Kartal...