Buradasınız
Yağsız Kek Olur mu?
Gebze’den bir metal işçisi
Bu soru yemek kültürü konusunda bilgili, ileri düzey damak tadına sahip, dengeli tatlar alanında uzmanlaşmış gurmelere sorulmuyor. Ya da sabah kahvaltılarında sofraların aranan lezzeti menemenin soğanlı mı soğansız mı olacağı gibi bir anket sorusu da değil. Bu soru birlikte çalıştığım metal işçisi bir abimden, Mehmet ustadan geldi. Daha doğrusu “yağsız kek olur mu” cümlesi tam olarak bir soru da değil. Mehmet usta bu cümleyi öfkeyle söylediği için cümlenin sonuna soru işareti yerine ünlem gelmesi sanırım daha doğru olabilir.
Her zamanki gibi fabrikada çok beklediğimiz ve sevdiğimiz sabah 10 molası gelmişti. Az da olsa dinlendiğimiz bu anlarda, makinelerin stop tuşlarına basıp kulaklara işkence eden gürültüyü hiç olmazsa 15 dakika boyunca durdurmuştuk. Çok da temiz olmayan bir masa etrafında, taburelerimize, tabure sayısı yetersiz ise bir demir kütük parçasının üzerine oturup çaylarımızı yudumlamaya başlamıştık. Özellikle cumartesi günlerinin sabah molası bizim için farklı olurdu. Kimi işçi arkadaşımız börek getirir, kimisi de evinde eşine pasta ve kek yaptırıp masaya koyardı. Ama son haftalarda ne börek ne de kek getiren oluyor. Bir tek çay ve olursa yanında mideyi ağrıtan yağlı pastane poğaçası ve bisküvi.
Çaylarımızı yudumlamaya başlamışken, aramızdan genç bir işçi, Kadir, ellerindeki makine yağlarını temizlerken “bu hafta da kek yiyemiyoruz, bir getiren olmamış” diye sitem etti. Kadir bu lafı öylesine mi, espri olsun diye mi, dalga geçmek için mi söyledi bilmiyorum ama aslında Mehmet ustaya söylemek istediği belliydi. Çünkü Mehmet usta neredeyse her hafta eşine kek yaptırır ve bize getirirdi. Oysa Mehmet usta bir süredir kek getirmemişti. O sıra torna makinesinin kenarında asılı duran hava tabancasıyla, işlediği parçadan üzerine sıçrayan demir talaşlarını temizleyen ve duyduğu laflara çok öfkelenen Mehmet usta, hava tabancasını bırakıp masaya geldi. “Ulan yağsız kek olur mu?” diye bağırarak Kadir’in yüzüne baktı. Herkes Mehmet ustanın söylediğini anlamaya çalışıyordu. Mehmet usta ne demek istiyordu? Bu bir tür bilmece falan değildi. Bunun üzerine sohbet başladı. Bir kekten yola çıkarak gözümüzün göremeyeceği yükseklikte bir yerlerde uçup durduğu söylenen ekonomimizin, gerçek hayatta nerelerde gezindiğini de tartışmış olduk.
Aramızdan biri ne demek istediğini sorduğunda daha lafı bitmeden Mehmet usta “yağın kaç para olduğunu biliyor musunuz?” diye sordu. “Abi gıda fiyatları yerinde saymıyor ki, ne olacak, yine zam gelmiştir kesin” dedi bir diğer arkadaşım. “Sadece yağ değil her şey ateş pahası, eşimle nerede ucuz gıda var diye o market senin bu market benim, devamlı gezip duruyoruz. Yağı ise hiç sormayın! Geçen aydan bugüne fiyatı yüzde elli artmış durumda.” Mehmet usta bunları anlatmayı sürdürürken, bir arkadaşımız telefonundan internete girmiş, son aylarda gıdaya gelen zamlara bakıyordu. Ayçiçek yağının fiyatını bulunca; “Mehmet usta gerçekten de dediğin gibi, ne kadar artmış bu yağın fiyatı böyle!” diyerek sohbete dâhil oldu. İnternette bulduğu bilgiyi okumaya başladı: “Türkiye’de üretimin azalması ve ithalata dayalı ihtiyacın karşılanmasından dolayı sadece geçen ay ile bu ay arasında yağdaki fiyat artışı yüzde kırklar düzeyinde. Türk lirasının döviz karşısında değer kaybetmesini de ekleyince fiyatlar durdurulamıyor. İthal yağın fiyatının son iki ayda dolar cinsinden artış yaşamış olması ve yerli üretimde ton başına en az bin lira ek masraf gelmesi yüzünden de market raflarında yağ fiyatında belirgin bir artış olması kaçınılmaz oluyor. Bunun üstüne mazot, ilaç ve gübreye gelen zamlar ile yerli üreticilerin maliyetleri de artmış durumda.” “Her şey ortada!” diye lafı tekrar alan Mehmet usta “şimdi, sadece bir kek için bile en az bir bardak yağ kullanmak zorundasın, iş sadece yağla da bitmiyor ki, diğer malzemeleri de var. Bu gidişle kek yemek bizim için bir lüks olacak. En basitinden patates kızartmasını bile uzun zamandır yapamıyoruz, ona ne kadar yağ gidiyor bir düşünün. Ülkeyi ne hale getirdiler böyle! Eşek gibi çalışıp didiniyoruz ama gel gör ki aldığımız maaş ile geçinmek büyük mucize. Bakan Albayrak için her şey yolunda, bizim için ise tam bir çile” dedi. Sohbetimiz devam ediyordu ki mola saatimizin sonuna geldik.
İktidarda olanlar biz emekçilerin çektiğini anlayamazlar. Onlar saraylarında, köşklerinde şatafat içinde yaşarken, isçi sınıfı geçim derdi içinde hayatta kalmaya çalışıyor. Bizi aldatmak için “dövizmiş, kurmuş önemli değil” diyorlar. Onlar zenginlik içinde yüzüyor, peki ya isçiler? Döviz ne kadar yükselirse mutfaklara giren her şeyin fiyatının aynı oranda yükseldiğini gören ve yaşayan bizleriz. Bize bunları reva görenler üstüne bir de “sabredin, durumu kabullenin” diye öğütler veriyorlar. Her şeye rıza göstermek, sabretmek, ses çıkarmamak bizi daha fazla yoksulluğa, açlığa götürecektir, bu kesin. O halde tam tersini yapmalı, birlik olup tepkimizi göstermeliyiz.
- “İstanbul’da Mezar Yeri Alamayız”
- Battaniyelere Değil Sınıfımıza Sarılalım
- Sağlıksız Gıdalara Mahkûm muyuz?
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- Hani Bu Topluma Güven Olmazdı!
- Sabancı’nın Mutlu Yaşam Sırları
- Rahat Yaşamın Sırrı
- Kent Ekmek Kuyruğu: “Ben Öyle İstediğim İçin”
- Sistem Ne Ölümüze, Ne de Dirimize Saygı Duyuyor!
- “7 Kitap, 7 Defter, 1 Litre Su, Yarım Ekmek”
- Siz Kimi Taşıyorsunuz Sırtınızda?
- Yalanlara Değil Birleşmeye İhtiyacımız Var
- Kupona ve Kuraya Bağlanan Umutlarımız
- “Artık Kiracı Kalmaz”, TOKİ’ye Hücum!
- Yoksulluk Utanılacak Bir Şey Değil!
- İşçi Aileleri ve Kreş Çilesi
- Yaz Tatilinde Kriz Var!
- “Yok mu Arttıran?”
- Bakan Nebati’den “Işıl Işıl” Yorumlar ve Uçurumlar
- “Nehir, Nehir, Çocuğumu Geri Verin!”
Son Eklenenler
- Türkiye’de seçimler öncesinde çok sayıda emekli eylemi gerçekleşti. Emeklilerin yaşadığı sorunların sandığa yansıyarak yerel seçimleri etkilediği herkesin malumu… Sorunlarımız bitmedi ve seçim sonrasında da emekliler olarak taleplerimizi haykırmaya...
- Merhaba dostlar; bizler İstanbul’dan bir grup öğretmeniz. 1 Mayıs’a yaklaşırken duygularımızı siz işçi kardeşlerimizle paylaşmak istedik. Öncelikle her sene olduğu gibi bu sene de 1 Mayıs coşkusunu haftalar, aylar öncesinden hissetmeye başladık. O...
- Öz Gıda-İş Sendikasında örgütlü işçilerin 7 Marttan beri grevde olduğu Abalıoğlu Lezita fabrikasında 16 Nisanda jandarma işçileri ve sendikacıları darp etti ve ters kelepçeyle gözaltına aldı. Yaralanan 8 işçi hastaneye kaldırıldı. İzmir Kemalpaşa’da...
- 17 Nisan Sağlıkta Şiddete Karşı Mücadele Günü kapsamında Türkiye’nin pek çok kentinde sağlık emekçileri basın açıklamaları gerçekleştirdi. 12 yıl önce Gaziantep’te görev sırasında katledilen Dr. Ersin Arslan ve sağlıkta şiddet sonucu yaşamını...
- Bursa’da faaliyet gösteren Durak Tekstil’de 6 işçi Öz İplik-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılmış ve fabrika önünde direnişe geçmişlerdi. 6 Şubattan itibaren direnişlerine kararlı bir şekilde devam eden Durak Tekstil işçileriyle dayanışma...
- Sermaye sınıfı ve iktidar bizi bir birey, bir insan olarak değil sadece ucuz işgücü kaynağı olarak görüyor. Çok çocuk doğurmamızı, gelecek işçi kuşaklarını yetiştirmemizi beklerken, kadın istihdamını teşvik ettiklerini söylerken, doğum ve emzirme...
- Adıyaman’ın Besni ilçesinde bulunan Mega Polietilen fabrikasında 2 aylık ücretleri gasp edilen işçiler 8 Nisanda iş bırakarak direnişe başladı. 15 Nisanda BİRTEK-SEN’in çağrısıyla fabrika önünde bir dayanışma eylemi yapıldı. 5 Nisandan bu yana...
- İşçi sınıfının 8 saatlik işgünü için mücadelesinden doğan 1 Mayıs’ın 138 yıllık bir tarihi var. Kuşaklar boyunca kadın ve erkek işçiler işgününü 8 saate indirmek için mücadele ettiler ama bu mücadele işgününün kısaltılması talebiyle sınırlı kalmadı...
- Hepimiz artan hayat pahalılığından şikâyet ediyoruz. Geçimimizi sağlamakta, ay sonunu getirmekte zorlanıyoruz. Çarşı-pazarda, marketlerde hep aynı sohbeti yapıyor, aynı dertten yakınıyoruz: Hayat çok pahalı! Çoğumuz için tatil yapmak, hafta sonu...
- İsrail’in Gazze’ye saldırıları altıncı ayını geride bırakırken altı aydır meydanları dolduran İngiltereli işçi ve emekçiler “acil ve kalıcı ateşkes” ve “İsrail’e silah satışının sonlandırılması” talepleriyle bir kez daha meydanlara çıktı. 13 Nisanda...
- Otuz yıl boyunca kesintisiz çalışmış, ücreti daha cebine girmeden SGK primleri ve vergileri kesilmiş, EYT’li emekli bir işçiyim. 2024 yılı Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından emekliler yılı ilan edildi ama emekliler sefalet içinde yaşamaya mahkûm...
- Ezilenlerin safında mücadele eden, şiirlerini ve oyunlarını işçi sınıfına adayan Bertolt Brecht, “Yarının Büyüklerine Şiirler” kitabında, beşiğinin başucunda oğluna seslenen bir ananın ninnisine yer verir. Geçmişten bugüne ninniler, çocukların...
- Sevgili işçi kardeşlerim, hepinize merhaba. Bu mektubumda sizlerle sözü eğip bükmeden konuşmak ve gerçekler üzerine hasbihal etmek istiyorum. Yani gerçekleri olduğu gibi konuşalım. Biliyorum ki kursağınıza giren her lokmayı alın teriniz, elinizin...