Buradasınız
Emekçi Kadınlar: Hayatın Dışına İtilmek İstemiyoruz!
![](https://uidder.org/sites/all/modules/lazyloader/image_placeholder.gif)
Zam yağmurundan fazlasıyla nasibini alan işçi ve emekçiler, günden güne artan hayat pahalılığı karşısında ayakta kalmaya çalışıyorlar. Gıda enflasyonu yüzde 35’i geçerken, sebze ve meyvede enflasyon yüzde 80’e fırlamış durumda. Ağustostan bu tarafa 600 binden fazla işçi işten atılmış bulunuyor. Doğal olarak işçiler bu duruma tepki gösteriyorlar. Emekçi kadınlarla hayat pahalılığını, zorlaşan ve çileye dönüşen yaşam şartlarını, sosyal yaşamın olmamasını, tüm bu sorunları nasıl aşabileceğimizi konuştuk. Farklı sektörlerde çalışan kadın işçiler, ev ekonomisinden ülke ekonomisine, ailelerinin geleceğinden sosyal hayata kadar pek çok konuda düşüncelerini dile getirdiler.
“Geminin dümenini tutanlar zenginleştikçe, yoksul daha da yoksullaşıyor!”
Aynı gemide olduğumuzu sıklıkla dile getirenlere ve dümenin başını tutanlara şöyle sesleniyor Rahşan: “Kriz yok, diyorlar ama her şey ortada. Hayat artık çok pahalı bizim için. Eskisi gibi değil hiçbir şey. Ha, diyeceksiniz ki eskiden çok mu iyiydi? Hayır, çok iyi değildi. Ama bu kadar da kötü değildi. Aldığımız her şeyi pahalıya alıyoruz. Eskiden 50 lirayla pazara gitsek, bir haftalık pazar alışverişini yapıyorduk. Şu an 100 lirayla bile pazara gitsem alacaklarımın yarısını bile alamıyorum. Ben kendimden yola çıkarak söylüyorum. Ama çevremdeki herkes de aynı durumdan şikâyetçi. Maaşlara gelince durum ortada! Bir taraftan da ücretsiz izinler, işten çıkarmalar var. Karmakarışık bir durum yani. Patronlar krizi bahane olarak kullanıyorlar. Bir gemi var ortada, patronlar da geçmiş geminin dümenine. İstedikleri gibi o gemiyi yürütüyorlar. Her şeyin fiyatına iki katı, üç katı zam geldi. Yani kısacası zengin krizi işine geldiği gibi kullandı, zenginleşti. Yoksul daha da yoksullaştı.”
Zarar ettiklerini açıklayan patronlara devlet desteği ve teşvikler sunulmasına tepki göstererek şöyle devam ediyor: “Biz işçiler dünyanın vergisini ödüyoruz. Devlet de bunu görüyor ama söz konusu işçiler olunca kılını kıpırdatmıyor. Patronlar ‘zarar ediyoruz’ dediğinde, devlet yardıma koşuyor, onlardan taraf oluyor. Alınan bu maaşlarla biz hepimiz açız resmen. Maaşlarımızdan tıkır tıkır kesilen vergilerle yılsonuna doğru elimizde bir şey kalmıyor. İşçinin parası yok ama vergisi çok. Olmayan paranın vergisini alıyorlar. Neden? Ben patronlardan daha mı zenginim? Ailemizle eve tıkıldık kaldık. Dışarı çıkmaya korkuyor insan. Her şey ateş pahası. Zaten bir yere gittiğimiz yoktu. Şimdi ihtimali bile kalmadı.”
“Nefes alamayan milyonlarca insan topluluğunun bir parçasıyız”
“Sıkıştırılmış hayatlar yaşıyoruz” diyen Elif, içinde yaşadığı topluma, etrafındaki hayatlara dair şöyle dile getiriyor düşüncelerini: “Kadın ve erkek 20’li yaşlarda evlenip bir eve yerleşiyor. Onlara deniliyor ki ‘siz bir ailesiniz’. Çocuk sahibi olduklarında, minicik yavrular bir süre anneanne ya da babaannelerin denetiminde bakılıyor. Sonra da kreşlere veriliyor. Çünkü anne de baba da çalışmak zorunda. Malum geçim sıkıntısı. Kreşten dönen çocuklar akşam eve döndüklerinde ellerindeki tabletlerle hipnotize oluyorlar. Bunun adı da aile oluyor. Ve sen bu toplumun bir parçasısın. Nefes alamayan milyonlarca insan topluluğunun bir parçası. Zaten yoğun bir çalışma temposu var. İşten geldiğinde bezmiş, yorgun durumdasın, koltuğa yığılıp kalıyorsun. Hadi diyelim ki, doğayla iç içe olacağın bir yere gitmek iste. Böyle yerler için özel aracının olması lazım. Özel aracın var diyelim, benzini, vergisi herkesin altından kalkabileceği bir şey değil. Kredi çekip araba alıyorsun, ama cebinde para olmayınca ‘araba evin önünde yatıyor’ derler ya, öyle işte.”
Temel ihtiyaçları karşılayabilmek için pek çok şeyi ertelediğini belirtiyor Elif: “Uyuduğun saatlerle, çalıştığın saatleri bir günden çıkarınca, her şeyle beraber kendimizi de erteliyoruz. Ekonomik sebeplerden kaynaklı böyle oluyor. Parayı harcayabileceğin yerleri kısmak zorundasın, daha temel ihtiyaçları alman gerek çünkü. Sosyalleşmek para isteyen bir şey. Mesela tiyatroyu çok seviyorum. Ama o da çok az ve çok pahalı. 67 liraydı mesela Osman Hamdi’ye geçen gelen bir oyun. Hadi git gidebilirsen. Değişiklik olsun diye evden dışarı çıkan biri, hayatın içine karıştığını, sosyalleştiğini düşünüyor. Renkli kafelerin camekânlarından içeri bakmak yerine, o kafede oturmak sosyal olmak anlamına mı geliyor? Hayatın renklerine karışmak anlamına mı geliyor? Bence değil. Bence ortak değerlerimizi ve farklılıklarımızı konuşabilmek, birbirimizi dinleyebilmek ve anlamaktır esas olan. Birbirimizin hayatına karışmaktır.”
“Hayatın içinde olmak istiyorsun ama mümkün olmuyor”
Kübra, vakitle yarışmak zorunda olan bir anne. Çünkü hem çalışıyor hem de çocuğa ve eve yetişmeye çalışıyor. Artan hayat pahalılığı ve hayatın içinde olmak isteğiyle ilgili şunları söylüyor: “Hayatın içine karışamıyoruz, dışarıdan baktığımızla kalıyor her şey. Ama hayat öyle de böyle de akıp gidiyor. Giden ömürden gidiyor. Mesela benim tek çocuğum var. Arada sinemaya, AVM’ye götürebiliyorum. Ama arkadaşım 3 çocuklu ve kirada oturuyor. Müslüm filmi çıktı, herkes gidiyor, birbirine anlatıyor. Onlar da gitmek istiyor. Ama çocukları, çocuk sinemasına bırakacaklar ki, o boşlukta filme girebilsinler. Sinemadan çıkar çıkmaz çocuklar AVM’deki çocuk parkını görüyor. Parkta bir oyuncak olmuş 6 lira. En az 3-4 oyuncağa binmek isteyecekler. Bu arada acıkacaklar, bir de yemek masrafı ekle. AVM’den dışarı çıkana kadar 200 lira uçtu gitti. Bunu kaç ayda bir yapabilirsin? Nerede sosyalleşeceksin? Zor! Bir evde kadın da çalışmıyorsa dışarı çıkmak lüks! (Masaya vura vura söylüyor) O yüzden kadın eve hapsoluyor.”
Çocuğunun kendisini günde birkaç saat görebildiğini belirten Kübra, dönüş saatini bildiği için çocuğun camda kendisini beklediğini söylüyor. Ve devam ediyor: “Hayatın içinde olmak istiyorsun ama mümkün olmuyor. Bir yerde maddiyat önünü kilitliyor. Bir kafeye gittiğinde, çay ya da kahvenin yanına bir pasta istesen, nereden baksan 25-30 liraya mal olacak. O parayı ona vereceğime, evin ya da çocuğun ihtiyacı için harcayabilirim diye düşünüyorum. Kadınsın ya, çekip çevirmeye alışmışsın, hemen frenlemek istiyorsun. Ama para bir şekilde çıkıyor cepten. Akşam eve gelirken iki poşet doldurmaya kalksan çok daha fazla para gidiyor. Böyle olunca mahalledeki komşular ya da çocuğun okula gidiyorsa okulda veliler arkadaşın oluyor. Birlikte bir sinemaya gitmek, kafeye gitmek, AVM’ye gitmek imkânları yok. Fazlası daha da lüks, onları hiç yapamayız ki. Mesela en büyük sosyalleşme ayda 100-150 liraya güne girmek! (Gülüyor) Hem biriken paranın geri dönüşümü olunca elin rahatlar hem de yaparsın kısır, patates böreği, sohbet edersin. Al sana sosyallik! Okulda etkinlikler olur, velilerle toplanır hep beraber gidersin. Al sana etkinlik! Yani çok vahim durumdayız aslında. Günler hep aynı, rutin. Ev kadınıysan, sabah kalk, kahvaltı hazırla, çocukları okula götür, eve dön, temizlik yap. Akşam çocuklar okuldan gelene kadar yemek yap, yemeği ocaktan al, çocukları okuldan getir. Ödev yaptır, sofra kur, bulaşıkları yıka, çocuklara banyo yaptır, yatır. Gün bitti! Bu kadın kendine hangi ara vakit ayırsın? Çalışan kadınsan, bu rutin farklı bir tempoya dönüyor. Araya iş de giriyor. Vakitlisin, çünkü vakitle yarışmak zorundasın.”
Elimizdeki boş tencerelerin kendi kendine dolmayacağını biliyoruz. Tam da bu sebeple açlığa, yoksulluğa, hayatın dışına itilmeye razı değiliz, olmayacağız da! Ekonomi birden bire bu hale gelmedi. Görünen o ki birden bire de her şey güllük gülistanlık olmayacak. Mutfakta tencere kaynatmak daha da zorlaşacak. Hayat pahalılığı daha da artacak. İlk gözden çıkarılanlar, düşük ücretlerle, güvencesiz çalıştırılan emekçi kadınlar olacak. Bu yüzden susmayacağız. Soframızdan eksilenleri konuşacağız. Elimizden alınanları konuşacağız. Hayatımızdan çalınanları konuşacağız. Susup kabuğumuza çekilmek, eve hapsolmak yerine sesimizi sınıfımızın sesine katacağız. Hayatın tüm güzelliklerini paylaşacağımız güzel günler için mücadelemizi büyüteceğiz!
- “Kendimiz İçin Yürüdük…”
- Direnç Çiçekleri İşçi Sınıfının Bağrında Filizlenir
- Anne Karnında Başlayan Eşitsizlik
- Clara Zetkin ve Ölümsüz Mirası
- Değişen Dünyam ve Dünyayı Değiştirme İsteğim
- Acımız Öfkeye, Öfkemiz Mücadeleye Dönüşsün!
- Emekçi Kadın Mücadeleyle Güzelleşir
- Emekçi Kadınlar Haydi 1 Mayıs’a!
- Yaşıyoruz Sanıyoruz
- Her İşyerine, Her Mahalleye Kreş İstiyoruz!
- UİD-DER’de Bir Kez Daha 8 Mart Coşkusu
- Dünden Bugüne Barış ve Adalet Özlemimiz İçin
- Mücadelenin Adıdır Kadın
- Ekmeğe Zam Yapılırsa
- UİD-DER’de 8 Mart Etkinlikleri: Geçmişten Geleceğe Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!
- Mücadelemizin Sembolü 8 Mart
- Emekçi Kadınlarız, 8 Mart Ruhuyla Birleşiyoruz!
- Bir Ana ile Tanışmak…
- Emekçi Kadınlar Savaşı Durdurmak İstiyor Ama Nasıl!
- Boyun Eğmek mi Birlikte Karşı Durmak mı?
- Biz Bu Masalları Ayaküstü Çok Dinledik
- Ekonomik Sorunların Kaynağı Bulundu: İşçi ve Emekçiler!
- Vergiler Patronlardan Kesilsin!
- Soğanı Bile Lüks Hale Getiren Bu Rejim Gitmeli!
- Bakandan Dâhiyane Buluş: Kış Tatili!
- Bizim Yoksulluğumuz, Onların Yalanları Büyüyor
- Nasıl Küçüldük, Kimi Büyüttük?
- Bir İşçi Çocuğunun Gözünden Hayat Pahalılığı
- “2023’ü Beklerken” Neler Oldu?
- Zamlardan Haberi Olmayanlar da Var!
- Enflasyonu Asgari Ücret Zammı mı Arttırıyor?
- Büyüdüğümüzü Hissedebiliyor musunuz?
- Evsiz Kalmak mı Mücadele Etmek mi?
- Ekmeğimizi Büyütmek İçin!
- Haklı Olan Biziz!
- İktidarın Enflasyon Masalı
- Yağa Neden Zincir Vuruluyor?
- Yüksek Elektrik Faturalarına Tepkiler Sokaklara Taştı
- İşten Çıkarma Yasağı Sona Erdi, Saldırılar Başladı!
- Doların Yükselmesi Bizi İlgilendirmez mi Dediniz?
Son Eklenenler
- Bugün milyarlarca insan kapitalizmin yarattığı pek çok sorunla cebelleşiyor. İşsizlik, yoksulluk, iklim krizi, göç krizi, emperyalist savaşlar… Dünya üzerinde yaklaşık 300 milyon göçmen var. Türkiye’de Amerika’da, İspanya’da İngiltere’de ve daha...
- Geçtiğimiz günlerde Asya’nın en zengin ailesi olan Ambaniler’in Martta başlayan 4 aylık düğün maratonunda 250 milyon dolar harcadıklarına dair bir haber okudum. Mukesh Ambani’nin oğlu Anant’ın evlendirildiği şatafatlı düğüne dünyanın her yerinden...
- İstanbul 112 Ambulans çalışanları ve SES İstanbul Şubeleri, 26 Temmuz Cuma günü Avrupa İl Ambulans Servisi Başhekimliği binası önünde, yaşanan sorunlara çözüm bulunması talebiyle basın açıklaması gerçekleştirdi. Yapılan basın açıklamasına 112...
- Otoriter, faşist rejimlerin iktidarda olduğu dönemlerde toplumsal değerler aşındırılır, insanlar yalnızlaştırılır, bencillik ve bireycilik daha fazla öne çıkar. Zulme ve haksızlığa karşı çıkmak aptalca, kişisel çıkarları ön planda tutmak, bunun için...
- Kemal Türkler anılırken yaşadığı dönemle ve mücadele arkadaşlarıyla, sınıf mücadelesinde elde ettikleri kazanımlarla anılıyor. Bize öyle önemli bir miras bırakmış ki katledilişinin 44. senesinde bizler onu hâlâ aramızda ve kavgamızda hissediyoruz....
- İstanbul Çatalca’da bulunan, sucuk, salam, sosis gibi işlenmiş et ürünleri üretimi yapılan Polonez’de baskılar ve hukuksuzluklar artıyor, işçiler de sendikal haklarına sahip çıkmaya devam ediyor. Tekgıda-İş Sendikasının yeterli çoğunluğu sağlayarak...
- Siyasi iktidar Türkiye’nin dört bir yanını maden şirketlerine peşkeş çekmeye devam ediyor. Son olarak Emsa Enerji ve Madencilik şirketi Tokat’ta 30’dan fazla köyün yaylası ve su havzası olan Sorhun Obasında altın aramak için sondaj çalışmalarına...
- Sermaye sınıfının sendika düşmanlığına ve ücret gasplarına karşı işçilerin ve emekçilerin mücadeleleri sürüyor. İstanbul Çatalca’da Polonez işçileri patronun sendika düşmanlığına karşı direnişe geçti. Şişli Belediyesi işçileri ücretlerinin eksiksiz...
- “Fabrikadaki çoğu kadın 600-700 işçiye haklarının ellerinden gideceğini anlattığımızda protestoya katılmayı tereddütsüz kabul ettiler. Fabrikada sendikasız işçi yoktu. Kadınlar erkeklerden daha bilinçliydi. Sınıfsal olarak da meseleyi biliyorlardı....
- Başka dilde bir şarkı söylendiğinde sözlerini anlamayız. Yine de şarkıda akan hisler yüreğimize kolaylıkla işler. Elbette müziğin gücü ve evrenselliğidir bu. Ancak esas güç, egemenlerin ne yaparlarsa yapsınlar önüne geçemeyecekleri duygudaşlık...
- DİSK’in kurucusu, Maden-İş’in Genel Başkanı, Türkiye işçi sınıfının unutulmaz önderi Kemal Türkler, katledilişinin 44’üncü yılında Topkapı Mezarlığındaki mezarı başında anıldı. 22 Temmuzda gerçekleştirilen anmaya DİSK’e bağlı sendikaların üye ve...
- Türkiye işçi hareketinin yükselişe geçtiği 1960-1980 arası dönemi düşündüğümüzde bu yükselişe büyük katkısı olan Maden-İş geleneğini ve Maden-İş Genel Başkanı Kemal Türkler’i anmamak olmaz. Kemal Türkler, bu dönemin sembolü haline gelmiş isimlerden...
- Kemal Türkler… DİSK’in kurucusu, Maden-İş’in unutulmaz önderi… Dürüst, namuslu ve yüreği işçi sınıfından yana atan bir sendikacı… Katledilişinin 44. yıldönümünde büyük işçi önderi Kemal Türkler'i saygıyla anıyoruz.