Buradasınız
Emekçilerin Öfkesi Birikiyor!
![](https://uidder.org/sites/all/modules/lazyloader/image_placeholder.gif)
Yalanın kelime karşılığı “doğru olmayan, gerçeğe uymayan, uydurma söz”dür. Yalan söylenirken gerçekler gizlenir, insanlarda yanılsama yaratmak için gerçekte olmayan şeyler uydurulur. Ancak tek tek insanların birbirine yalan söylemesi ile devleti yönetenlerin halka yalan söylemesi asla aynı değildir. Çünkü ülkeyi yönetenler devlet adına konuşur ve hareket ederler. Bu yüzden onların yalanları kişisel olmaktan çıkarak örgütlü ve kurumsal bir nitelik kazanır; milyonlara ulaşır, milyonları yanıltır ve yönlendirir. Kapitalist sömürü sistemi çürüdükçe, sömürücü egemenler yalan ve utanmazlıkta sınırları zorlamaya başlamışlardır. Mesela ABD Başkanı Trump’ın halkı yanıltmak için binlerce kez yalan söylediği tespit edilmiştir. Fakat tek yalan söyleyen Trump değil. Sermaye düzeninin tüm temsilcileri ve sermaye medyası, gerçekleri emekçilerden gizlemek için sabah akşam yalan söylüyor.
Eğer bir toplumda yalan varsa; orada sömürü, yolsuzluk, yozlaşma ve çürüme de vardır. Yalanın kaynağı sömürü düzenidir. Yalan ve sömürü madalyonun iki yüzü gibidir, biri olmadan diğeri olamaz. Atalarımız ne güzel demiş; “Çok laf yalansız, çok para haramsız olmaz” diye. Sermaye birikmiş emek olduğuna göre, sömürüsüz ve yalansız zenginlik yoktur. Geçmişten günümüze sömürücü egemen sınıf toplumda üretilen zenginliğe el koyarken, kurduğu düzeni sürdürmek için devleti kullanmış, yalan söylemiş ve gerçekleri çarpıtıp emekçilerin algısını yönlendirmiştir. Bunu yaparken dini ve insanların saf inançlarını kullanmaktan geri durmamıştır. Yoksa emek hırsızlığını asla emekçilere kabul ettiremezlerdi.
Fakat yalanın tüm çağa, tüm günlük toplumsal yaşama damgasını basması için teknolojinin ve iletişim araçlarının gelişmesi gerekiyordu. Teknoloji ve iletişim araçlarıyla birlikte propaganda teknikleri de gelişip çeşitlenmiştir. Günümüzde egemenlerin yalanları fiziksel engelleri aşıp milyonlara ve hatta milyarlara ulaşabiliyor. Egemenler, insanlarda algı oluşturmak, toplumu belirli doğrultuda yönlendirip yönetmek için kimi bilgi ve olayları alabildiğine sansasyonel tarzda sunuyorlar. İletişim araçlarını ve medyayı kullanarak toplumdaki korkuları körüklüyor, sahte düşmanlar yaratıp halkın dikkatini başka yöne çekiyorlar. Mesela şu anda kapitalizm denen sömürü düzeni, tarihinde olmadık bir kriz yaşıyor. Dünya ekonomisi çökerken, ABD’den Türkiye’ye tüm ülkelerde on milyonlarca işçi işten atıldı, aç ve yoksulların sayısı arttı. Kriz öylesine büyük ve öylesine sarsıcı ki, egemenler emekçilerin tepkisini yatıştırmak için derhal koronavirüs salgınına sarıldılar. Egemenler, salgını kullanarak krize dair toplumda bir algı oluşturmakta ve insanları yönlendirmektedirler. Salgın, sömürü düzeninin pisliklerini örten bir şala dönüştürülmek isteniyor. Egemenlik savaşına tutuşan, ticaret savaşıyla birbirlerini sıkıştıran emperyalist güçler, salgını da emperyalist savaşın bir aracı haline getirmişlerdir. Sadece aşı savaşlarına bakarak bile bunu anlayabiliriz.
Egemenlerin derdi salgına karşı mücadele etmek değil, toplumda bir algı oluşturmak ve kapitalizmin tüm günahlarını salgınla örtmektir. İnsanlar ulaşım araçlarında maske takmayanların gözünü oymaya teşvik edilirken; kapitalizmin yarattığı devasa sorunlar, sağlığın paralı ve hastanelerin yetersiz olması, milyonların işsiz ve yoksul olması unutturuluyor. Bir taraftan küresel bir felaketle karşı karşıya olduğumuzu ama öte taraftan sadece maske takarak korunacağımızı söylüyorlar. Böylece sorunu bireyselleştirip sorumluluğu bizim sırtımıza yıkıyorlar. Oysa nasıl ki işyerlerinde yalnızca baret takarak iş kazaları önlenemezse, yalnızca maske takarak da salgın önlenemez.
Sömürücü efendiler emekçilerin gerçekleri görmesini asla istemez ve gerçekleri baş aşağı çevirerek emekçilerin algısını belirlemeye çalışırlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 7 Ağustos tarihli konuşması buna örnektir. Ekonomide her şeyin yolunda olduğunu söyleyen Erdoğan’a göre, “Türkiye adeta bir uçuşun içerisinde” bulunuyor. Peki, 2018’de ağır bir krize giren ve üstelik bu krizden çıkamamışken dünya ekonomisindeki fırtınaya tutulan Türkiye ekonomisi nasıl uçabiliyor? Elbette uçurumdan aşağı düşerken de uçma hissiyatı oluşabilir ve aslında durum tastamam budur. Ama Erdoğan gökyüzünde yükseklere doğru süzüldüğümüzü, Türkiye’nin küresel güç haline geldiğini düşünmemizi istiyor!
Siyasi iktidarın temsilcileri halkın gözüne baka baka yalan söylüyor, bunu da politik uyanıklık ve iş bilme olarak pazarlıyorlar. Gülerek liranın dolar karşısında değer kaybetmesinin halkı ilgilendirmediğini söyleyen Bakan Albayrak, belli ki milyonları istediği gibi aldatabileceğini düşünüyor. Şüphe yok ki bu konuşmanın ardında kibir ve emekçileri aptal yerine koyma vardır. Enflasyon ve işsizlik verilerinin çarpıtılması da aynı bakış açısının ürünü değil mi? TÜİK’in Mayıs ayı işsizlik verilerine göre, son bir yılda işgücüne katılanların sayısında 2 milyon 742 bin kişilik azalma olmuş. Yine son bir yılda istihdamda 2 milyon 411 bin kişilik bir azalma yaşanmış. Yani bu kadar insan işten atılmış. Lakin hikmete bakın ki işsizlik ağır ekonomik kriz koşullarına rağmen düşüyor! Bu “mucizeyi” TÜİK’in işsizlik rakamlarını gizleyerek yarattığını cümle âlem biliyor. TÜİK, keyfi bir şekilde dört hafta içinde iş arama kapılarını kullanmayanları işsiz saymıyor. Bunları “iş aramayıp, çalışmaya hazır olanlar” ve “iş bulma ümidi olmayanlar” kategorisine atıyor. Bu iki kategoride olanların sayısı 6 milyondan fazladır. Ne var ki bu çarpıtmaya rağmen resmi işsiz sayısı 3 milyon 826 bindir. Oysa yukarıdaki üç rakamı topladığımızda, işsizliğin 10 milyona tırmandığını görürüz.
Sendikalara göre gerçek işsiz sayısı 17 milyondur. Kısa çalışma ödeneği alan ve ücretsiz izine gönderilen milyonlarca işçi var. İktidarın yalana dayalı algı oluşturma siyasetini burada da görebiliriz. Güya işten atma yasaklanmış ama ücretsiz izinlerin önü açılmıştır. Bunun adı fiilen işten çıkarmadır ama işsizlik rakamları şişmesin diye iktidar bu oyunu oynamakta ve algıları yönetmek istemektedir. Üstelik ücretsiz izne çıkartılan milyonlarca işçi günlük 39 liraya mahkûm edilmektedir. Bunu kabul etmeyip kendi rızasıyla işten ayrılanlar ise, kıdem ve ihbar tazminatını patrona bırakmak zorundadır. Her nereden bakarsak bakalım, işçi sınıfı son iki yılda daha fazla yoksullaşmıştır. Buna karşılık AKP iktidarı devlet kaynaklarını ve işsizlik fonunu patronların kasasına aktarmaya, onları zengin etmeye devam etmektedir.
İktidar, ekonomik yıkımın boyutları anlaşılmasın, işsizlik ve yoksulluk ülke gündemine oturmasın diye, sansasyon yaratarak toplumun dikkatini dağıtmaya ve yönlendirmeye çalışıyor. Bu doğrultuda dış siyasal gerilimleri körüklemekten geri durmuyor. Keza Karadeniz’de büyük doğalgaz yatakları bulunduğu söylenerek kopartılan fırtınanın amacı da aynıdır: Toplumun dikkatini dağıt, umut ver, oyala! Tüm medya gücü harekete geçirilerek Türkiye için yeni bir dönem açılacağı ilan edilmiş, toplumun ilgisi bu tarafa çekilerek umut yaratılmıştır. Ancak daha sonra ortada büyük doğalgaz yatakları olmadığı anlaşılmıştır. Şurası çok açık ki, iktidar sonsuza dek gerçekleri çarpıtıp emekçilerin dikkatini dağıtamayacak. Ağır ekonomik krizin altında ezilen işçi sınıfının bağrında derinden derine biriken öfke bir gün mutlaka açığa çıkacak!
Gün Gelir Hesap Sorulur!
- Sendikalaşmak Türkiye’de Neden Zor?
- “Aile Yılı” İlan Edenler Neyin Peşinde?
- Katliamların Sorumlusu Kim?
- Patronlar Çok Para Kazanırken…
- Örgütlüysek Her Şeyiz, Örgütsüzsek Hiçbir Şey!
- İşçi Dayanışması 202. Sayı Çıktı!
- Onlar “Kazanalım” Dedikçe Biz Kaybediyoruz
- Ekranlar ve Çocuklarımız
- Suriyeliler Geri Dönecek mi?
- Asgari Ücret Nasıl Yükseltilir?
- Kumarla Köşeyi Dönenler Neye Dönüyor?
- İşçi Sınıfının Ortak Mücadele Dili: GREV!
- Umudumuzu ve Direncimizi Güçlendirelim, Mücadelemizi Büyütelim!
- İşçi Dayanışması 201. Sayı Çıktı!
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Gelişen Ufkumuz, Değişen Dünyamız
- Köşemize Çekilmiyoruz, Emekçi Gençlik Köşemizle Güçleniyoruz!
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
- Onlar “Kazanalım” Dedikçe Biz Kaybediyoruz
- Asgari Ücret Nasıl Yükseltilir?
- Kumarla Köşeyi Dönenler Neye Dönüyor?
- Umudumuzu ve Direncimizi Güçlendirelim, Mücadelemizi Büyütelim!
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Yiyorlar, İçiyorlar Hesabı Bize Ödetiyorlar
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
Son Eklenenler
- Urfa’nın Viranşehir ilçesinde Kadıköy Güneş Enerji Santrali’nde (GES) Kalyon ve Eksim Real Enerji şirketlerinde çalışan işçilerin 11 Şubatta başlattığı iş bırakma eylemi tüm baskılara rağmen devam ediyor. Bezmialem Vakıf Üniversitesi şantiyesinde...
- 6 Şubat Maraş merkezli depremlerin üzerinden iki yıl geçti. Söylemesi dile kolay olan bu cümle alt metinde bizlere birçok şey anlatıyor. Dönüp geriye baktığımızda yaşanan onca acı ve keder bizlerin zihinlerinde tekrar tekrar canlanıyor. UİD-DER’li...
- Donald Trump bir kez daha ABD başkanı seçildi. Seçilir seçilmez de ilk bakışta deli saçması gibi görünen açıklamalar yapmaya başladı. Mesela Amerika’nın Grönland’ı alması gerektiğini söyledi. Bu, Trump’ın kafasından çıkmış çılgın bir fikir gibi...
- Antep Başpınar Organize Sanayi Bölgesinde sefalet zammına karşı direnişe geçen tekstil işçilerinin mücadelesi yasaklarla, baskı ve saldırılarla engellenmeye çalışılıyor. 14 Şubat günü, tüm saldırılara rağmen direnişlerini sürdüren Başpınar...
- Ağız ve Diş Sağlığı Merkezleri (ADSM), Ağız ve Diş Sağlığı Hastaneleri (ADSH) ve devlet hastanelerinde çalışan diş hekimleri ve sağlık çalışanları “Yüksek MHRS sayıları, kısıtlı süreler, eksik istihdam, sağlıksız ve güvenli olmayan birimler, düşük...
- Türkiye’de yasalarda her işçinin özgürce sendikaya üye olabileceği yazıyor. Ama resmi istatistiklere göre çalışanların yüzde 85’inden fazlası sendikasız. Sendikalı çalışmak yasal olmasına ve ücret, ikramiye, sosyal haklar bakımından avantajlar...
- Çok açık ki iktidarın “Aile Yılı” ilan etmesi aileler refaha kavuşsun diye değil, sermayenin ve iktidarın çıkarları içindir. İşçi aileleri için daha büyük yoksulluk, daha kötü çalışma koşulları, acı ve gözyaşı, hatta ölüm getireceği sır değildir.
- Almanya'da Ocak ayı boyunca Berlin, Münih, Hanover, Hamburg ve Nünberg gibi büyük kentlerde hükümetin aşırı sağ ve ırkçı politikalarına karşı çok sayıda sendikanın, göçmen topluluklarının ve demokratik kitle örgütlerinin katılımıyla büyük çaplı...
- Gebze Plastikçiler OSB'de bulunan Chinatool Otomotiv’de grevin 4. gününde, Kocaeli Çayırova'daki Green Transfo Energy'de ise grevin 51. gününde anlaşma sağlandı.
- İzmir Gaziemir’deki Ege Serbest Bölgede bulunan Digel Tekstil’de işçiler, düşük ücret zammına tepki gösterdiler ve hakları için sendikalı oldular. Ancak Digel Tekstil patronları işçilerin zam talebini duymazlıktan geldi, sendika haklarını yok saydı...
- Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Kömür İşletmeleri AŞ (KİAŞ) bünyesindeki Çayırhan Termik Santrali ve maden sahalarında çalışan işçiler, 10 Şubatta özelleştirmeye karşı Ankara’ya yürüyüş başlatmışlardı. 13 Şubatta Hazine ve Maliye Bakanlığı...
- 13 Şubat 2024’te Erzincan İliç’te SSR Mining ve ortağı Çalık Grubunun tarafından işletilen Çöpler Altın Madeninde siyanürlü toprak kaymış, 9 işçi toprak altında kalmış, cenazelerine aylarca ulaşılamamıştı.
- Antep'te direnişlerin yaygınlaşması, işçilerin ortak eylemler yapması, birlik içinde hareket etmeye yönelmesi ve pek çok örnekte mücadelelerini başarıya ulaştırmaya başlaması üzerine patronlar baskılarını arttırdı. Gaziantep Valiliği ise 13 Şubatta...