Buradasınız
Gerçek Barış ve Özgürlük İçin Kapitalizme Karşı Mücadelemizi Büyütelim!
1990 yılında bir uzay aracı tam 6 milyar kilometre öteden dünyamızın fotoğrafını çekti. Dünyamız o fotoğrafta küçücük, soluk, mavi bir nokta olarak görülüyordu. Amerikalı gökbilimci Carl Sagan, bu fotoğrafın ardından Soluk Mavi Nokta adında bir kitap yazdı. Bu soluk, mavi noktanın insanlık olarak bildiğimiz tek evimiz, tek yuvamız olduğunu vurguluyordu Sagan. Dünyamıza, insanlık olarak bildiğimiz tek evimize, tek yuvamıza, yine dışardan ama daha yakından bakalım. Ne görüyoruz? Masmavi okyanusları, uçsuz bucaksız ormanları, kıtaları dolaşan nehirleri, heybetli dağlarıyla her yanından yaşam ve bereket fışkıran bu rengârenk gezegenin gözümüzün önündeki hali içler acısı değil mi?
“İnsanlık olarak ortak yuvamız”, ne yazık ki milyarlarca insan için mutlu, huzurlu bir yuva değil. Dahası yüz milyonlar için adeta bir cehennem! Mesela İsrail 7 Ekimden bu yana tüm dünyanın gözleri önünde Gazze halkının üzerine bombalar yağdırıyor. İnsan aklının ve vicdanının kaldıramayacağı bir vahşet uyguluyor. ABD ve Avrupa Birliği gibi emperyalist-kapitalist güçler bu vahşete apaçık destek veriyorlar, İsrail’in yanında yer alıyorlar. Öte yandan Çin ve Rusya, ABD’nin karşısına dikilip Ortadoğu’da kendi borularını öttürmek istiyorlar. Filistin halkının yanında görünüp savaşı kışkırtıyorlar. İran, Türkiye, Mısır gibi bölge güçleri de tamamen kendi çıkarlarını korumaya odaklanarak hamleler yapıyorlar. Filler tepişirken çimenlerin ezilmesi misali, Filistinli emekçiler can vermeye devam ediyor. Büyük resme baktığımızda, meselenin sadece İsrail-Filistin meselesi olmadığı apaçık değil mi?
Bugün bir tarafta ABD ve İngiltere’nin, diğer taraftaysa Çin ve Rusya’nın başını çektiği güç odakları arasında kanlı bir kapışma yaşanıyor. Suriye’den Yemen’e, Libya’dan Afganistan’a Ortadoğu bir kan gölüne dönmüş durumda. Afrika ülkelerinde ardı ardına gerçekleşen darbelerle iktidarlar değişiyor. Ticaret savaşları, uluslararası yaptırımlar, diplomatik kavgalar ardı ardına geliyor. Kâh Myanmar’da kâh Tayvan’da kâh Senegal’de gerilim tırmanıyor. Avrupa’nın yanı başında devasa büyüklükteki Ukrayna savaşın alevleriyle kavruluyor. ABD’den Türkiye’ye, Almanya’dan Japonya’ya, Kanada’dan Çin’e nice ülke silahlanma yarışını ara vermeden sürdürüyor. O silahlar bir o ülkede bir bu ülkede can almaya devam ediyor… Tüm bunlar emperyalist güçlerin kendine özgü yol ve yöntemlerle yürüttüğü küresel bir savaşın görünümleri değilse nedir?
Egemenlerin kendi çıkarları için sürdürdüğü emperyalist savaşlar gerici, yıkıcı, insanlık dışı savaşlardır. Bu savaşlarda bölge halkları din, dil, ırk temelinde bölünüyor, parçalanıyor, birbirine düşman ediliyor, güçsüz düşürülüyor, yüz binlerce işçi ve emekçi katlediliyor. Milyonlarca insan yerinden yurdundan ediliyor. Kentler yerle bir ediliyor. Dünya emekçileri derin acılar yaşarken, kazananlar her milletten kapitalist egemenler oluyor. Hatırlayalım; Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında emperyalist güçlerin amacı dünyayı yeniden ve paylarını büyüterek paylaşmaktı. Bu savaşlar dünyaya hangi emperyalist yağmacı gücün hâkim olacağı, bu hâkimiyetten kimin, nasıl nemalanacağı savaşıydı. İşçi sınıfının sömürüsünden en büyük payı kimin alacağı savaşıydı. Yeryüzü kaynaklarını kimin yağmalayacağı savaşıydı. İkinci Dünya Savaşının sonunda ABD kapitalist sistemin en tepedeki hâkim gücü haline geldi. Ama savaşın dünya işçi ve emekçileri için faturası çok ağır oldu. 70 milyon insan savaş, açlık, salgın hastalık, toplu katliam gibi nedenlerle öldü! Bugün de yaşanan budur.
“Yuvamızda” kendimiz için huzur ve mutluluk, çocuklarımız ve insanlık için bir gelecek istiyorsak öncelikle yaşananlara, kendi çıkarları uğruna dünyayı ateşe veren tarafların bakış açısıyla değil işçi sınıfımızın bakış açısıyla bakmalıyız. Kendi dar çıkarları uğruna bu yıkıcı savaşları yürüten egemenler her ülkede kendi halklarına aynı yalanları söylüyorlar. Mesela ABD’li egemenler, İsrail’e destek için bölgeye donanma gemileri, silah ve para gönderiyorlar. ABD halkınaysa diktatörleri durdurmanın, teröre karşı savaşmanın demokrasiyi korumak için tarihsel bir görev olduğu nutukları atıyorlar. Onlara göre Gazze’de hastaneleri bile bombalayan, kadın çocuk sivilleri katleden İsrail, “teröre karşı kendini savunma hakkına sahip” ve bunun gereğini yapıyor! Elbette diğer ülkelerin egemenleri de ikiyüzlülükte ABD egemenlerinden geri kalmıyor. İsrail’e destek verdikleri için kendilerini protesto eden halklarına baskı ve şiddet uyguluyor, Filistin halkıyla dayanışmayı teröre destek olarak yaftalıyor, suç olarak gösteriyorlar. Peki, Türkiye’de Filistin’in yanında görünen egemenler, ister Türk, ister Kürt, ister Arap, ister Ermeni olsun halkların kardeşliğini savunanlara karşı nasıl tutum alıyor? Onlara baskı uygulamaktan, siyasi temsilcilerini hapisle cezalandırmaktan geri duruyor mu?
Filistin’de yaşanan vahşet şu gerçeği bir kere daha ortaya koymuştur: Halkların kardeşlik içinde yaşayabilmesi, dünyamıza gerçek barış ve özgürlüğün gelebilmesi ancak dünya işçilerinin birlikte mücadelesiyle mümkün olabilir. Bunun için her birimize sorumluluk düşüyor. Bu sözler pek çok işçi kardeşimize şaşırtıcı gelebilir, “biz işçiler olarak ne yapabiliriz ki?” sorusuyla karşılık bulabilir. Zaten asıl konu da budur. Şöyle düşünelim: Türkiye’de hayat pahalılığı altında ezildiğimiz için daha yüksek ücret almak istiyoruz. Bu talebimiz için harekete geçtiğimizde ilk yapacağımız şey işyerimizdeki arkadaşlarımızı birlik olmaya çağırmaktır. Diyelim ki fabrikada birliğimizi sağladık, bu defa karşımıza patron örgütleri çıkacaktır. Bu durumda bu örgütlere bağlı işyerlerinde çalışan işçilerin ve yetkili sendikaların birlik içinde hareket etmesi önemli olacaktır. Örneğimize daha somut olarak devam edelim. Bugün MESS ve metal işkolunda örgütlü sendikalar arasında grup toplu iş sözleşmesi yürüyor, işçiler iyi bir toplu sözleşme imzalanmasını bekliyor. Fakat siyasi iktidar ücretlere yapılan zamların enflasyonu arttırdığını iddia ederek ücret zamlarına sınırlama getireceğini açıkladı. Bu durumda ücretine zam isteyen, ekmeğine sahip çıkmak isteyen bir işçinin karşısına sadece kendi patronunun değil iktidarıyla patronuyla bir bütün olarak sermaye sınıfının çıktığı açık değil midir? Nitekim iktidar kaynak yok diyerek emeklilik hakkını gasp etmek istiyor. Toplu sözleşme süreçlerinde grevleri yasaklıyor. İşçilerden kesilen vergiler günden güne arttırılırken Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek önümüzdeki 3 yılda şirketlerin 8 trilyon liralık vergi borcunu sileceğini açıklıyor… Demek ki sermaye sınıfının saldırılarına tek tek işçiler olarak karşı duramayız. Bunun için kendi işyerimizden, sendikamızdan, mahallemizden başlayarak örgütlenmeye girişmeli ve “işçi sınıfı” olmak için çalışmalıyız.
Hakları için tek yumruk olup birleşmiş, işçi sınıfı haline gelmiş işçiler, farklı ülkelerden işçi kardeşleriyle el ele verebilir, İsrail’le ticari ve askeri anlaşmaların derhal sonlandırılmasını isteyerek, üretmeyerek, gemileri yüzdürmeyerek, silah sevkiyatı yapmayarak, egemenlerin savaş planlarına taş koyabilirler. Barış ve kardeşlik eli uzatarak Filistin halkını zulümden kurtarabilirler. Bunu başaran işçiler tüm dünyada gerçek barış ve özgürlüğü hâkim kılmayı da başarabilirler. Egemenlerin, işçi ve emekçilerin en küçük talepleri karşısında büyük bir tahammülsüzlük göstermelerinin, işçilerin birliğini parçalamaya, örgütlenmelerini engellemeye, hakları için mücadelelerini şiddetle bastırmaya çalışmalarının nedeni budur.
İşçiler olarak ön yargılarımızı bir kenara bırakıp sorumluluk almaktan, adım atmaktan çekinmeyelim. Tek tek işçiler olmaktan çıkıp işçi sınıfı olarak birleşelim. Dünyamızı insanlığın gerçek yuvası haline getirmek, gerçek barış ve özgürlüğü hâkim kılmak için kapitalizme karşı mücadelemizi birlikte büyütelim.
- Geleceğe Dönüşmek, Geleceği Büyütmek
- Sınıf Olarak Birleşelim, Yoksulluğa ve Sömürüye Hayır Diyelim!
- İşçi Dayanışması 197. Sayı Çıktı!
- Esirler Dünyasına Özgürlük Çağrısı: Enternasyonal!
- Ağıt Yakmasın Analar, Umut Türküleri Söylesin
- Hangi Milliyetten Değil Hangi Sınıftan Olduğundur Önemli Olan
- Cep Telefonu, Okul Gezisi ve Hayatın Gerçekleri
- Senin Memleket Nere?
- Sokak Köpeklerinin Katledilmesi Çözüm mü?
- Düşmanlığı ve Savaşları Nasıl Meşrulaştırıyorlar?
- İşçi Sınıfının Sömürüye Karşı Mücadelesi Durdurulamaz!
- İşçi Dayanışması 196. Sayı Çıktı!
- Zulme Karşı Çıkmanın Mutlaka Bir Yolu Vardır
- “Kendimiz İçin Yürüdük…”
- Umut Şarkılarını Birlikte Söyleyelim!
- Bahis Oyunu Aslında Kimin Oyunu?
- Depremin Yaraları Kanamaya Devam Ediyor
- Ne Kadar Vergi Veriyoruz, Karşılığında Ne Alıyoruz?
- Dert Bizde Derman Ellerimizde, Birliğimizdedir!
- İşçi Dayanışması 195. Sayı Çıktı!
- Esirler Dünyasına Özgürlük Çağrısı: Enternasyonal!
- Ağıt Yakmasın Analar, Umut Türküleri Söylesin
- Cep Telefonu, Okul Gezisi ve Hayatın Gerçekleri
- Senin Memleket Nere?
- Düşmanlığı ve Savaşları Nasıl Meşrulaştırıyorlar?
- İşçi Sınıfının Sömürüye Karşı Mücadelesi Durdurulamaz!
- Zulme Karşı Çıkmanın Mutlaka Bir Yolu Vardır
- “Kendimiz İçin Yürüdük…”
- Bahis Oyunu Aslında Kimin Oyunu?
- Depremin Yaraları Kanamaya Devam Ediyor
- Ne Kadar Vergi Veriyoruz, Karşılığında Ne Alıyoruz?
- Dert Bizde Derman Ellerimizde, Birliğimizdedir!
- Direnç Çiçekleri İşçi Sınıfının Bağrında Filizlenir
- Sendikal Örgütlülük Kâğıt Üstünde Kalmasın
- Tarihin Bir Yankısı: Sınıfına İnan, Gücüne Güven!
- Bu Fikirleri Kimler Üretiyor?
- Kamuda Tasarruf Paketinden Payımıza Düşenler
- Kapitalizm Yıkılmadan İnsanlık Nefes Alamaz!
- Bir Müthiş Bahtiyarlık: “Anlamak Gideni ve Gelmekte Olanı”
- Bir Şarkının İzinden: Bir Yere Gitmiyoruz!
Son Eklenenler
- Fernas madencilik ve Akcanlar Tekstil işçileri günlerdir seslerini duymayan Çalışma Bakanlığı önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Polonez işçilerine bir kez daha saldıran çevik kuvvet polisi işçileri ters kelepçeyle gözaltına aldı. Ankara...
- Diyarbakır’a bağlı Merkez Bağlar ilçesinde 21 Ağustos Çarşamba günü kaybolan 8 yaşındaki kız çocuğu Narin Güran’ın cansız bedeni 8 Eylülde dere kenarında bir torbanın içinde bulundu. Türkiye’nin çeşitli illerinde Narin’in katledilmesine karşı...
- Sakarya Hendek’te faaliyet gösteren Oba Makarna fabrikasında 15 Eylül Pazar günü yem silolarının yakınında patlama gerçekleşti. Patlama sırasında ve patlamanın etkisiyle çıkan yangında aralarında itfaiye işçileri de olmak üzere 30 işçi yaralanırken...
- İşçi sınıfının sömürüye, eşitsizliğe, adaletsizliğe karşı mücadelesinin sembolü haline gelmiş şarkılar vardır. O şarkıları üreten ve söyleyen ozanlar vardır işçilerin unutmadığı, kuşaklar boyu saygı ve sevgiyle andığı. Onlardan biridir Şilili ozan...
- ABD’nin Boston ve Connecticut eyaletlerinde binlerce otel çalışanı toplu sözleşme görüşmelerindeki anlaşmazlık nedeniyle grevler düzenledi. 1 Eylülde Massachusetts Park Plaza Hotel’in önünde gece yarısı eylem başlatan işçilere, ülkenin çeşitli...
- Topraktan başını güneşe uzatan filiz, meyve veren dal, ana rahminden kopup emekle, sabırla büyütülen çocuk… Yeşeren, serpilip gelişen, bugünden yarına geleceğe dönüşen yaşam… Biz emekçi kadınlar yaşam zahmetsiz, kahırsız, mutlulukla aksın isteriz....
- Burjuva partilerin vekil adayları seçim zamanı bizdenmiş gibi görünüp türlü vaatlerle oyumuzu almaya çalışırlar. Seçim biter bitmez sonraki seçime dek bizi umursamazlar. İşçi ve emekçilerin haklarına saldırı, sermaye sahiplerine kıyak anlamına gelen...
- 57 gündür direnişte olan Polonez işçileri gece ve gündüz fabrika önünde direnerek, polisin baskısına boyun eğmeyerek mücadele ediyor, sendikal haklarının tanınmasını istiyor. Antep’te bulunan Akcanlar Tekstil işçileri de 7’li vardiya sistemi...
- DİSK’in “Artık Yeter! Geçinemiyoruz! Gelirde, Vergide, Ülkede Adalet” şiarıyla düzenlediği eylemler devam ediyor. 13 Eylülde Mersin’de Özgecan Aslan Barış Meydanında gerçekleşen eyleme DİSK’e bağlı sendikalarda örgütlü işçiler, DİSK Yönetim Kurulu,...
- Soma Katliamında sorumluluğu olan ve daha önce yargılanmayan 28 kamu görevlisinin 10 yıl sonra yargılanmaya başlandığı davanın ikinci duruşması 12 Eylülde Soma 2. Asliye Ceza Mahkemesinde görüldü. Sanıklar bir kez daha mahkemeye getirilmezken, sanık...
- 78’liler Hareketi, 12 Eylül askeri faşist darbesinin 44. yılında İstanbul Taksim Kazancı Yokuşunda basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamaya 20’nin üzerinde kurum temsilcisi ve UİD-DER’li işçiler katıldı. “12 Eylül Tekçi Rejimle İç İçe Sürüyor”...
- İşçi sınıfının genç ve çalışkan evlatları, hepinize sınıfımızın samimi sıcaklığıyla merhabalar. Her birinizin mutlaka duyduğu, gördüğü, alıp okuduğu, hatta belki arkadaşlarınıza da önerdiği kişisel gelişim kitapları üzerine sizlerle hasbihâl etmek...
- Zaman hızla akıp gidiyor. Gündemimiz de aynı hızla değişiyor. Hiç düşündük mü, nasıl oluyor da yaşanan büyük olaylar, felaketler bile çok kısa sürede hiç olmamışlar gibi gündemden çıkıyor? Mesela Haziran ayında Diyarbakır ve Mardin’de çıkan orman...