Buradasınız
İşçiler İçin Tek Çıkar Yol Örgütlü Mücadele
Esenyurt’tan bir emekçi

Birkaç gün önce UİD-DER sitesinde “Şaşaalı Restoranların Mutfakları ve Göçmen İşçiler” adlı bir yazı çıkmıştı. İşsiz kaldığı dönemde Tuzla’dan bir kadın işçi, çalıştığı restorandaki Özbek bir kadın emekçi ile yaşadıklarını, çalışma koşullarını ve mağduriyetlerini bizimle paylaşmıştı. Gülbahar ablanın hayattan tek istediği bir iş ve kazandığı parayla memlekette aldığı evin borcunu ödemek, çoluğunun çocuğunun başını sokacakları bir damı olmasıydı. Yoksulluk onu binlerce kilometre uzakta dilini bilmediği başka bir memlekete savurmuş. Başını sokacak bir eve sahip olmak ve karnını doyurmak milyonlarca işçinin tek isteği. Bu uğurda yok olup giden ömürlerden sadece bir tanesi Gülbahar ablanın hikâyesi.
Ben de benzer konulu bir yazı okumuştum, ömrünün yarısı yurtdışında çalışmakla geçmiş ve orada tanık olduklarını anlatan bir garsonun anılarıydı. Bu garson anılarına, “çok pahalı işletmelerde çalışanların çok daha şanslı olduklarını düşünmeyin sakın” diyerek başlıyordu. Çalıştığı lokantanın sahibinin alkolik bir İrlandalı olduğunu, kendisi de dâhil olmak üzere çalışan göçmen işçilere sürekli tehditler savurduğunu ve küfrettiğini anlatıyordu. Bu ortama daha fazla dayanamayıp, patronla kavga edip içerde alacağı olduğu halde ücretinden vazgeçip işten çıkmakla başlıyor hikâyesi.
Kapitalizmin anavatanı olan İngiltere’de geçen hikâyesine şöyle devam ediyor: “Benim koşullarımda, yarı yasal yarı kaçak çalışan çok insan vardı. Tahmin edilebileceği gibi bu insanların tamamına yakını az gelişmiş ülkelerdendi. Yanlış bilmiyorsam rutin bazı kontroller dışında devlet, ihbar olmadan kaçak işçi avına çıkmıyordu. Yakaladığında da sınır dışı ediyordu. Bir gün yakınlarımdan birinin paraya çok ihtiyacı vardı. Dönerciye ‘iş arıyorum işçi alıyor musun’ diye sorunca dönerci ‘şu an için almıyorum’ demişti. Bu yakınım dönercinin yanında çalışan göçmen işçiyi ihbar etti. Onu götürürlerse ben onun yerine girerim diye hesap etmişti.” Ne vahim ve ne acı, değil mi?
Bu garson kardeşimiz daha sonra oradaki meşhur bir Türk lokantasında çalışmaya başlar, fakat “gariban garibana bunu nasıl yapar” dedirtecek cinsten şeyler yaşar. “Menecır” demek oralarda garsonların, şefin deneyimlisi demek, yani takım elbise giyeni. Gün içinde biriken bahşişi bu menecırların kendi aralarında paylaştıklarını, bunun da zoruna gittiğini anlatıyor: “Zengin bir Türk ailesinin evinde düzenlenecek kokteyl için bizi görevlendirdiler, üç arkadaş eve gittik. İşimizi bitirip evden çıkarken ev sahibi elime bir zarf sıkıştırdı. Zarfın içinde 450 sterlin olduğunu gördüm. Nerdeyse bir aylık maaşlarımız ve bunu normalde götürüp ellerimle şefe teslim etmem gerekiyor. Ben öyle yapmadım tabii ki, bunu mutfakta çalışan arkadaşlarımızla eşit bir şekilde paylaştık. Paylaştığımız arkadaşlardan birisi bunu kalkıp şefe yetiştirmiş. Şef ‘bu seferlik böyle olsun ama bir daha böyle bir şey olduğunda bahşişi kendisine getirmesini bu işin kuralının olduğunu’ hatırlatmış.” Devamla, büyük hayallerle İngiltere’ye kaçak gelmiş İzmirli bir abisini anlatıyor: “Dil bilmediği için mutfakta bulaşıkçı olarak işe başlıyor. Gündüz dil öğrenmek için okula gidiyor, gece de restoranda bulaşık yıkıyor. Fakat o kadar saat bulaşık yıkamaya dayanamadığı için her fırsatta yardım ediyoruz, iş bitince onun çıkarması gereken çöpleri biz çıkarıyorduk. Yorgunluktan ağladığını hatırlıyorum adamcağızın. Tabii abimizin talihsizliği ancak mutfakta iş bulabilmesiydi ki dil öğrenmek için hiç ideal bir yer değil. Mutfak çalışanı olmak hakikaten çok zor ve ağırdır. Hele ki yoğun akşamlarda cehenneme dönerdi. Dumandan göz gözü görmez, aşçı ve yamakları insanlıktan çıkardı. 3 ay dayanabildi ve büyük hayallerle geldiği İngiltere’den İzmir’e dönmek zorunda kaldı. Mutfak ve garibanlık deyince, ister istemez o son lokantadaki Abdullah’ı hatırladım şimdi. Abdullah, Diyarbakırlı pırıl pırıl bir adamdı ve ızgaracıydı. Haftanın yedi günü, sabahtan akşama dek çalışarak para biriktirmeye çalışıyordu. Birkaç yıl önce gelmiş ve mutfağa girmiş Abdullah tek kelime İngilizce bilmiyordu ve her gece aynı duraktan aynı saatte bindiği otobüsü kaçırınca evine nasıl gidileceğini bilmediği için, lokantaya dönmek zorunda kalmıştı. Garibanlık böyle bir şeydi.”
Anılar böyle uzayıp gidiyor arkadaşlar. Burada anlatılanlar bize hiç yabancı değil. Bunların benzerlerini veya daha fazlasını işyerlerinde yaşıyor veya tanık oluyoruz. Demek ki dünyanın neresine gidersek gidelim, patronlar işçileri kırmızı halılarla karşılamıyor. Düzen aynı, sömürü aynı, tek değişen ülkenin ismidir. Çoğu işçinin yurt dışı hayali vardır. Bir yolunu bulup kendimi dışarı atsam ben de kurtulurum ailemle birlikte diye düşünür. Gidenlerin hayalleri çoğu zaman İzmirli abi gibi hüsranla biter. Zaten ızgaracı Abdullah gibi yaşayarak orada tutunabilmenin insani açıdan ne farkı vardır? Çalışma koşullarının kötü olması, düşük ücretlere çalışmak ve işyerlerinde uğradığımız haksızlıklar yüzünden sırtımızı dönüp gitmek mi tek çare? Ya da yurt dışına çıkıp çalışınca mı çözülecek sorunlarımız? Tabii ki hayır, orada yaşananlar da ortada.
Kardeşler, var olan düzende dünyanın neresine kaçarsak kaçalım bizim için bir kurtuluş yok. Tek çaremiz bu düzenle yüzleşmek ve mücadele etmek. Kapitalist sistem bir sömürü düzenidir, ne krizi bitiyor ne de savaşı! Eğer biz işçiler bu sistemle mücadele etmezsek daha çok sömürüleceğiz, daha çok öleceğiz. Biz mücadeleden kaçtıkça kapitalist sistem daha azgınlaşacak, kudurmuş köpek gibi biz işçilere saldıracak. Kısacası kendi ellerimizle bizi bu hale getiren düzenin değirmenine su taşımayalım. Hangi ülkede yaşıyor olursa olsunlar, işçiler için tek çıkar yol örgütlü mücadeledir. Öfkemiz farklı partilere oy veren işçi kardeşlerimize olmamalı. Yahut başka ülkelerde yaşayan işçi ve emekçilere düşmanlık duymamalıyız. Asıl kızmamız ve düşmanlık duymamız gereken bu sömürü düzeni yani kapitalizmdir. Kaybedecek hiçbir şeyimiz yok zincirlerimizden başka, ama örgütlü mücadele ile kazanacağımız çok şey var.
- Göçmenlerin Sağlığa Erişim Hakkı Yok Ediliyor!
- Türkiye’deki Suriyeliler ve Almanya’daki Türkiyeliler
- Göçmen Düşmanlığı Kimin İşine Geliyor?
- Maden Ruhsatsız, Göçmen Sahipsiz!
- Göçmen İşçilerin Katili Sermaye Düzenidir!
- Hiçbirimiz Yerli Değiliz, Hepimiz Göçmeniz...
- Umut Tekneleri Ölüm Tekneleri Olmaya Devam Ediyor
- Hem Yurtdışına Gitmek İste Hem de Göçmenlere Demediğini Bırakma!
- Genç Bir Göçmen, Eziklik Duygusu ve Yitirilen Vicdanlar!
- Göçmen Kıyımı Bu Kez de Teksas’ta Yaşandı
- Kapitalizmde Güvenli Liman Yoktur!
- Bir Afgan Göçmen İşçiyle Söyleşi: “Ölmek ya da Özgürce Yaşamak”
- İki Yıl Önce Bugün ve Kapitalizmin Fotoğrafı
- Fas Sınırında İnsanlık Trajedisi: Umut Tekneleri Ne Zaman Kıyıya Varacak?
- Umut Yolculuğu
- Hindistanlı Göçmen İşçilerin Eve Dönüş Mücadelesi
- Yunanistan’da ve Almanya’da Mültecilerle Dayanışma Eylemleri
- Bu Sistem Acı Üretiyor!
- Önyargı ve Suriyeliler Meselesi
- Fakir Baykurt’un Gece Vardiyası; Türk, Alman ve Suriyeli İşçiler
Son Eklenenler
- Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca adlı romanında Yaşar Kemal, sömürülenlerle sömürücüler arasındaki büyük çelişkiyi anlatır. “Çünkü” der, “sömüren güçlü azınlıkla, sömürülen ve güçsüz sanılan çoğunluk, her çağda vardı. Ama bu çelişki...
- İktidarın “Kamu Çerçeve Protokolü” sürecindeki tutumunu protesto etmek için yapılan bir eylemin ardından bir kadın işçi çevresindeki insanlara sordu: “Bu sene hiç kiraz yediniz mi?” Bu soruya evet diyen tek bir kişi çıkmadı. Kilosu 700 lirayı aşan...
- Mücadele örgütümüz UİD-DER’in saflarında yer almış her işçi kardeşimizden, çoğu zaman övgü dolu sözler duyarız. Bu sözler tesadüf değil, UİD-DER’in sınıf mücadelesinin tarihsel deneyimlerinden süzülüp gelen mücadele kültürünün bir sonucudur. Ben de...
- İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri, 1 Eylül Dünya Barış Günü kapsamında 31 Ağustos Pazar günü Kadıköy’de bir miting düzenleyeceklerini duyurdu. Miting çağrısı, Mecidiyeköy’de bulunan Tüm Bel-Sen İstanbul Şube binasında 27 Ağustosta...
- Toplamda 6,5 milyon kamu emekçisi ve emeklisini ilgilendiren 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinde, anlaşma sağlanamadı. Kamu İşveren Heyeti ile konfederasyonlar arasında görüşmeler çıkmaza girdiği için, süreç Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna...
- İzmir’den İstanbul’a belediye çalışanları, ücretlerinin geç veya eksik ödenmesi, tazminatlarının ve yan haklarının ödenmemesi nedeniyle çeşitli eylemler yapıyor. Evlerini geçindirmekte zorlanan emekçiler, alacaklarının bir an önce ödenmesini talep...
- 600 bin kamu işçisini ilgilendiren Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü (KÇP) süreci, kamu işçilerinin taleplerinin görmezden gelinerek sefalet zammına imza atılmasıyla sonuçlandı. Harb-İş İstanbul Şube Başkanı Murat Yalçınkaya ile Kartal...
- Grev yerindeki bir sohbet sırasında bir işçi kardeşimiz çocuğunun aşçılık bölümünü seçtiğini anlatırken bu durumun onu üzdüğünü şu sözlerle dile getirmişti: “Biz istedik ki bizim gibi işçi olmasın, mühendis olsun, doktor olsun, ezilmesin. Ama olmadı...
- Biz Gebze’den bir grup UİD-DER’li işçi olarak Omsa Metal direnişini ziyaret ettik. Direnişçi işçilerle sorunlarımız üzerine sohbet ettik.
- Kapitalist sistemin tarihsel krizi, siyasi iktidarın sermaye sınıfının çıkarlarına göre yürüttüğü politikalar biz emekçileri derinden etkiliyor. Açlık sınırı altında kalan sefalet ücretlerine mahkûm edilmiş durumdayız. Bizler insanız, sadece...
- Metal işkolunda grup toplu iş sözleşmesi yaklaşıyor. Bu sözleşme MESS ve metal işkolunda örgütlü bulunan Birleşik Metal-İş, Türk Metal ve Çelik-İş sendikaları arasında gerçekleşecek. Biz işçiler bir araya geldiğimizde futbol üzerine konuşur, sohbet...
- BM destekli Entegre Gıda Güvenliği Aşaması Sınıflandırması (IPC), Gazze’de yaklaşık 500 bin kişinin yaşadığı yerleşim bölgesinde kıtlık ilan etti. Gazze’de açlıktan ölenlerin sayısı her geçen gün artıyor. İsrail’in uyguladığı bu soykırımı protesto...
- Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu, taleplerini iletmek için 22 Ağustosta konfederasyon genel merkez binası önünde toplanarak Cumhurbaşkanlığına yürümek istedi. Kamu emekçilerinin yürüyüşü polis tarafından engellendi. Emekçiler sendika binası önünde...