Buradasınız
Horlanmaya, Oyalanmaya ve Aldatılmaya Hayır Diyelim!
“Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler!” Hemen hemen herkesin bildiği bu sözleri, Fransa kraliçesi Marie Antoinette söylemiştir. Halk ekmek bulamayıp açlık ve yoksulluktan kırılırken, kral ve soylular saraylarda vur patlasın, çal oynasın bir yaşam sürüyordu. Versay Sarayı lüksün, şatafatın, debdebenin merkeziydi. Soylular, gösterişli perukları, pahalı parfümleri, şık ve renkli elbiseleriyle partiden partiye koşturuyordu. Kral ve kraliçe su gibi para harcıyor; pahalı kıyafetler ve mücevherler satın alıyordu. Ama bu arada ülkenin hazinesi boşalıyor, para suyunu çekiyordu. Yani emekçiler saraylarda yaşayanların umurunda değildi. “Halk aç, ekmek yok” sözünü duyan Marie Antoinette’in, “o zaman pasta yesinler” cevabı son derece olağandı.
Peki, Türkiye’de milyonlarca insan asgari ücretle ay sonunu getirmeye çalışırken, on binlerce liralık çanta taşıyan, 40 günlük bebeğe tek taş yüzük takan bizim saraylılarımız Marie Antoinette’ten farklı mı? Gençlerin evlenmemesine şaşıran, “evlenin” diyerek baskı yapan, üç-beş çocuk sipariş eden muktedire ne demeli? Onlar şaşırıyorlar ama biz onların bu sözlerine şaşırmıyoruz. Çünkü insanın yaşadığı gibi düşündüğünü, saraylarından etrafa baktıklarında gördüklerinin asgari ücretli, işsiz ve yoksullar olmadığını biliyoruz. İşsizlik ve yoksulluktan bunalan, umutsuzluğa sürüklenip intihar eden insanlar için yandaş medyanın “psikolojikmiş” dediğini de biliyoruz. Anlıyoruz neden böyle dediklerini. Psikolojik diyerek yoksulluk sorununun üzerini kapatmak istiyorlar. Anlıyoruz anlamasına ama bunu kabul etmiyor ve günü geldiğinde hesabını sormak üzere işçi sınıfının kayıt defterine yazıyoruz.
Hayat pahalılığı ve yoksulluk canımızı yakıyor. Reel ücretlerimiz düşüyor ve yoksulluk bunaltıcı bir hâl alıyor. Ama gerçek enflasyonun yüzde 30’larda seyrettiği bir ülkede, siyasi iktidar, 2300 liralık asgari ücret için minnet duymamızı istiyor. Gerçekte işsizlerin sayısı 7 milyonu aşıyor. Fakat TÜİK denen kurum, siyasi iktidarın emriyle rakamlara takla attırıp gerçekleri gizlemeye çalışıyor. Oysa ne yaparlarsa yapsınlar gerçekleri gizleyemezler. Resmi verilere göre bile genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 26’dır. Milyonlarca kişi ise, “işgücüne katılmıyor” denerek işsizden bile sayılmıyor. Eğer hayat rakam ve istatistiklerden oluşsaydı, siyasi iktidar dilediği gibi halkı aldatabilirdi. Ama değil. Bir toplumda insanlar ardı ardına intihar ediyor ve egemenler de “psikolojikmiş” diyerek gerçekleri örtbas ediyorlarsa, ortada çok ciddi sorunlar var demektir. Korumaya çalıştıkları düzenleri çürümüştür ve etrafa pis kokular saçmaktadır.
Siyasi iktidar, tüm gücüyle abanarak toplumun can yakıcı sorunlarını tartışmasını ve konuşmasını engellemeye çalışıyor. Kutuplaştırıcı ve düşmanlaştırıcı siyasetinde çıtayı asla düşürmüyor. Çünkü iktidarın kutuplaştırıcı siyasetinin tuzağına düşüp kendi sorunlarından uzaklaşan emekçiler; işsizliğin, yoksulluğun, intiharların hesabını soramaz! Bunu çok iyi bilen AKP iktidarı; hamasetle, yapay kutuplaşmayla, efsanelerle ve “büyük ülke” olma hayalleriyle emekçileri aldatıp oyalamak istiyor. İşte son olarak devreye sokulan “yerli otomobil” efsanesi de bunlardan biridir. Yandaş medya eliyle ortam öylesine toza dumana boğuluyor ki, gerçekler silikleşiyor ve sonunda emekçileri vuracak bir proje “milli” destan olarak sunuluyor.
Önünde eğilmemizi isteyecek kadar şişirdikleri “yerli” otomobilin İtalyan Pininfarina şirketine tasarlatıldığını cümle âlem biliyor. Ama biz bu konu üzerinde durmayacağız. Bilindiği gibi kapitalist düzende tüm mallar kâr etmek amacıyla üretilir. Sermayedarlar, kârlı bulmadıkları hiçbir alana yatırım yapmazlar. Toplumun gerçek ihtiyaçları onların umurunda değildir. Eğer Türkiye’de bugüne kadar “yerli” otomobil üretilmediyse, bunun esas sebebi yeterince kârlı olmadığının düşünülmesidir. Çünkü Alman, Japon, İtalyan gibi otomotiv devlerinin pazarında kendisine yer açmak isteyen bir kapitalist, bunun için daha ileri bir teknoloji geliştirmek ve rakiplerinden daha ucuza üretmek zorundadır. Ama bu da muazzam bir sermaye yatırımı demektir. Bunu kârlı bulmayan Türkiye’deki kapitalistler, bugüne kadar böyle bir yatırıma girişmemişlerdir.
Yeni bir efsane yaratmaya çalışan iktidar, kimsenin yapamadığını yapmış gözükmek istiyor. İktidarın destek ve teşvikiyle beş ayrı şirket bir araya gelerek Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu’nu kurmuşlardır. “Yerli” otomobilin üretilmesi için milyarlarca dolar gerekiyor. İşte bu noktada AKP iktidarı, tüm devlet imkânlarını sermayenin hizmetine sunuyor. Bu otomobilin üretilmesi için devlet bedava arsa ve alım garantisi verecek, neredeyse hiç vergi almayacak, kullanılacak kredilere kefil olup ödeyecek, çalıştırılacak işçilerin bir kısmının ücreti bütçeden karşılanacak, teşvik sağlanacak! İyi de bu değirmenin suyu nereden gelecek? Her zamanki gibi emekçilerden kesilerek oluşturulan bütçeden… Yalnızca 2019’da merkezi bütçenin 123 milyar 693 milyon lira (20 milyar dolar) açık verdiğini düşünürsek, gelecek senelerde sırtımıza nasıl bir yük bineceğini daha iyi anlarız. Yani günün sonunda sırtımızda yükselen kapitalistler kâra geçip para kazanırken, bize de “yerli otomobilimiz var” avuntusu düşecek.
“Yerli” hikâyesini bir kenara bırakıp bakalım: Bugün kullandığımız herhangi bir malın nerede üretildiğini tespit etmek zordur. Dünyadaki üretim küresel bir bantla birbirine bağlanmıştır. Mesela Çin’de üretilen ABD etiketli ünlü cep telefonunun birçok parçası farklı ülkeden gitmektedir. Ayakkabıdan bilgisayara dünya pazarını dolduran sayısız ürün Çin ve uzak Asya ülkelerinde üretiliyor. Peki, bu durum bizim bu malları almamızı engelliyor mu? Elbette hayır! Çünkü pazara çıktığımızda bir malın bütçemize uygun olup olmamasına ve kalitesine bakarız. Aynı şey otomobil için de geçerlidir. Gerçek durum budur ama efendiler “yerli ve milli” pozlar keserek, emekçileri aldatmak istiyor.
Bu iktidarın topluma söyleyebilecek hiçbir şeyi kalmamıştır. Onca propaganda ve şişinmeden sonra, kişi başına milli gelir 2013’ün gerisine düşmüştür. Desteği eriyen AKP iktidarı, yeni hikâye ve projelerle toplumu oyalama ve iktidarını sürdürme peşindedir. İşte Kanal İstanbul projesi de bunlardan biridir. Bu projenin amacı rant yaratmak ve yandaş sermayeyi abad etmektir. Kanal projesinin masrafı yine emekçilerin sırtına yıkılacaktır. Bu projenin doğanın dengesini nasıl bozacağı ve zaten nefes alınamaz hale gelmiş İstanbul’u nasıl yaşanmaz kılacağı iktidarın umurunda değil. Ayağımızın altındaki toprağı çekiyor, buna da “çılgın proje” ve “millet sevdası” diyorlar. Doğrusu ortada bir çılgınlık olduğu su götürmezdir.
“Yerli” otomobil, Kanal İstanbul, Libya’ya asker gönderilmesi… Biz işsizlikten, yoksulluktan, intiharlardan bahsediyoruz; onlar Osmanlı efsanesi anlatıyor, milliyetçiliği kışkırtıp böbürleniyorlar. Yani “ekmek bulamıyorsanız efsaneyle beslenin” demiş oluyorlar. Kardeşler; hor görülüyor, oyalanıyor, aldatılıyoruz. “Artık yeter” demek ise bizim elimizde!
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Gelişen Ufkumuz, Değişen Dünyamız
- Köşemize Çekilmiyoruz, Emekçi Gençlik Köşemizle Güçleniyoruz!
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- İşçi Dayanışması 200. Sayı Çıktı!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- Ülkeyi Şirket Gibi Yönetmek…
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- İşçi Dayanışması 199. Sayı Çıktı!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Olur Kardeşim Olur!
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Yiyorlar, İçiyorlar Hesabı Bize Ödetiyorlar
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
- Ters Yüz Edilen Gerçekler: Suç Ne? Suçlu Kim?
- Dünya İşçi Sınıfının Birliği Yolunda Mücadelemizi Büyütelim!
- Artan Zenginliğin Arkasında Büyüyen Yoksulluğumuz
- Kaynakları Tüketen Kim?
- Yaşadım Diyebilmek İçin!
Son Eklenenler
- İşçi Dayanışması yayınlandığı ilk günden bu güne biz işçilere kocaman bir sınıf olduğumuzu, yaşamlarımızın, sorunlarımızın ve çözüm yollarının ne kadar yakın olduğunu anlatmaya devam ediyor. Yazıların kaleme alınmasından görsellerin hazırlanmasına,...
- İstanbul Planlama Ajansının (İPA) Ekim ayı araştırmasına göre, İstanbul’da ortalama stres seviyesi 10 üzerinden 6,9 çıktı. Aslında bu veri sadece İstanbul’u yansıtmıyor. Mersin olsun, İstanbul olsun hiç fark etmiyor: Stres seviyemiz artıyor,...
- Sevgili işçi kardeşlerim, başlıktaki sözlere gelmeden meramımın tamamını anlatmak için 6 ay geriye gitmem gerekiyor. Mayıs ayının son haftasında iki azı dişime kanal tedavisi için Dokuz Eylül Üniversitesi diş bölümüne randevu alarak gitmiştim. İki...
- “Zeytinyağlı yiyemem aman/ basma da fistan giyemem aman…” Kütahya ya da Bursa yöresine ait olduğu düşünülen bu türkü düğünlerde, keyifli eş dost toplantılarında hep bir ağızdan söylenir. Hatta eğlenceli ritmi karşılıklı oynamaya da teşvik eder....
- Hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı korkunç boyutlara ulaştı. Emekçiler olarak temel ihtiyaçlarımız olan barınma, beslenme gibi ihtiyaçlarımızı karşılamakta zorlanıyoruz. Aldığımız maaşlarla kirayı mı ödeyelim, karnımızı mı doyuralım diye kara kara...
- Kapitalist sistemde yaşıyoruz ve bu sistemin yol açtığı büyük-küçük pek çok sorunla boğuşuyoruz. Peki sorunlarımızı çözmek için ne yapıyoruz? Örneğin pek çoğumuzun ailesinde çocuk, hasta, yaşlı ya da engelli olduğu için bakıma muhtaç yakınlarımız...
- İşçi Dayanışması çıktığında her birimiz ilk görüşte etkilendiğimiz yazıyı seçiyoruz. Neden etkilendiğimizi, yazının bizi nasıl etkilediğini, neyi düşünmemizi sağladığını anlatıyoruz birbirimize. Bu yazıyı herhangi bir arkadaşımıza nasıl ve neden...
- Mutsuzluk ve umutsuzluk gençler arasında adeta bir salgın gibi yayılıyor. Etrafımıza, arkadaşlarımıza bakıyoruz, yaşamdan tat alamadığını söyleyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. “Her günüm bir öncekiyle aynı”, “yarından bir beklentim yok”, “bana...
- Biz işçiler haftanın her günü vardiyalı bir şekilde 24 saat çalışırız. Yeri gelir Pazar mesai yaparız. Dinlenmeye, ailemize vakit ayırmaya zaman bulamayız. Sanki biz işçiler için hayat sadece çalışmaktan ibaretmiş gibi. Fabrikada mühendis bir...
- Eskiden her sorunun beni bulduğunu, bu sorunları yaşayan tek kişinin ben olduğumu düşünüyordum. Sonra UİD-DER ile tanıştım ve İşçi Dayanışması’nı düzenli olarak okumaya başladım. Bir genç olarak, gençlik yazılarını okudukça bu sorunları yalnızca...
- Ben büyük bir tekstil fabrikasında çalışıyorum. Başta Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek olmak üzere siyasi iktidar sözcülerinin, asgari ücret zammının hedeflenen enflasyon oranına göre yapılacağını her fırsatta söylemelerine rağmen asgari ücrete...
- Son günlerde sohbet edebildiğim her insana Türkiye’deki Suriyeliler hakkında ne düşündüklerini soruyorum. Devamındaysa nerede dünyaya geldiklerini, neden göçüp büyük kentlere geldiklerini soruyorum. Son olarak aile büyüklerinin nerelerden göçerek...
- Sevgili işçi kardeşlerim, 8 yaşına kadar babasız, 8 yaşından sonraysa hem anasız hem de babasız büyümüş sayılırım. 12-13 yaşıma kadar mahallede ve çalıştığım fabrikada anası-babası yanında olan arkadaşlarıma imrenmiş, onları kıskanmışımdır. O halimi...