Buradasınız
Büyük İnsanlığın Safında Bir Kalem: Sabahattin Ali

İşçi sınıfının yanında saf tutan, kalemini yoksulların, emekçilerin hayatını ve özlemlerini anlatmak için kullanan nice yazar, şair ve aydın geçmiştir dünyamızdan. 2 Nisan 1948’de yaşamdan koparılan Sabahattin Ali de bunlardan biriydi.
1907 yılında Gümülcine’de dünyaya geldi Sabahattin Ali. Babasının işi nedeniyle çocukluğu farklı farklı şehirlerde geçti. Edebiyatla ilgilenmeye çok genç yaşlarda başladı, şiirler yazdı. Bu sırada muallim mektebini bitirerek öğretmenlik yapmaya başladı. 1928-1930 yılları arasında devlet tarafından açılan sınavı kazanarak Almanya’ya dil eğitimi almaya gitti, burada fikir dünyasında değişimler yaşayarak sosyalist düşünceleri benimsemeye başladı. O yıllarda Almanya’da faşizm yükselişteydi. Bu sebeplerle Almanya’da karıştığı bir kavga sonrası Sabahattin Ali sınır dışı edilerek Türkiye’ye gönderildi. Türkiye’ye döndükten sonra bir yandan Almanca öğretmenliği yapmaya devam etti, diğer taraftan şiirler ve yazılar yazdı. “Resimli Ay” dergisinde Nâzım Hikmet’le tanışması Almanya’da benimsediği sosyalist fikirleri geliştirmesini, var olan düzenle ilgili uzlaşmaz bir tutum almasını sağladı. Yazdığı bir şiirden dolayı ihbar edildi, komünizm propagandası yapmak suçlamasıyla 1933 yılında memurluktan atıldı, Sinop Cezaevi’ne gönderildi.
Sinop Cezaevi’nde bugün şarkı olup dilden dile söylenen meşhur şiirlerini yazdı: Leylim Ley, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, Aldırma Gönül ve diğerleri… Tüm bu şiirler şunu anlatır: Egemenler düzenlerine düşman olan yazarları, aydınları devrimcileri, Sinop Cezaevi’ne ya da diğerlerine hapsetmiş ama umutlarını ve mücadele azimlerini solduramamıştır. Sabahattin Ali de niceleri gibi umudunu soldurmamış, yüreğinden geçenleri dizelere dökmüştür.
Başın öne eğilmesin,
Aldırma gönül, aldırma;
Ağladığın duyulmasın,
Aldırma gönül, aldırma…
…
Görmesen bile denizi,
Yukarıya çevir gözü:
Deniz gibidir gökyüzü;
Aldırma gönül, aldırma…
O, başını öne eğmeden, düşüncelerinden ödün vermeden yaşamaya ve yazmaya devam etti. Sabahattin Ali yazma amacını ve sanatı şöyle tanımlıyordu: “Benim kanaatimce sanat insana insanı ve hayatı ve bunların manasını öğretmekle muvazzaftır. Ancak bu takdirde geniş bir kütlede daha çok insani olmak, daha iyi bir hayata varmak arzuları belirir. Sanat bütün teferruatıyla hayatı ihtiva etmeli, insanda yaşamak, daha iyiye, daha yükseğe, daha temize doğru koşarak yaşamak arzusunu, hatta ihtiyacını uyandırmalıdır.” İnsani olmak, insan gibi yaşamak, daha iyiye ve güzele doğru koşmak arzusu sosyalizm idealinde hayat bulur.
Sabahattin Ali gibi aydınların edebiyatta iz bırakan, insanı insana en açık yanıyla anlatan yapıtları önemini koruyor. Mesela “Kuyucaklı Yusuf” romanında toplumsal gerçekleri dile getirir Sabahattin Ali. Yusuf’un çetrefilli yaşamı üzerinden Anadolu’nun iliklerine kadar sömürülen emekçilerini, ezen azınlığın karşısında ezilenleri, zenginlerin, ağaların bozuk düzenini anlatır. “İçimizdeki Şeytan” isimli romanı, küçük burjuvalığın dehlizlerinde sürüklenen okumuş bir adam üzerinden dönemin ve insanlarının bir resmini çizer. Okuyanları kendini ve toplumu sorgulamaya, sorunlara çözüm üretmek yerine onların içinde debelenmenin insana verdiği zararı anlamaya yönlendirir. “Sırça Köşk”, “Koyun Masalı”, “Bahtiyar Köpek” gibi öykülerinde sınıfları, ezen ve ezilenlerin olduğu bir toplumsal sistemde doğan çelişkileri sorgulatır.
O dönemde Sabahattin Ali gibi kalemini ezilenlerin, yoksulların yaşamlarını anlatmak için kullanan yazarlara “neden hep kötü şeyler, tatsız şeyler anlattıkları” sıklıkla sorulan bir sorudur. Bunlara cevap vermek için olacak, “Bahtiyar Köpek” isimli bir öykü yazmıştır Sabahattin Ali. Şu sözlerle başlar öyküye: “Niçin hep acı şeyler yazayım? Dostlar, yufka yürekli dostlar bundan hoşlanmıyorlar. ‘Hep kötü, sakat şeyleri mi göreceksin?’ diyorlar. Hep açlardan, çıplaklardan, dertlilerden mi bahsedeceksin? Geceleri gazete satıp izmarit toplayan serseri çocuklardan; bir karış toprak, bir bakraç su için birbirlerini öldürenlerden; cezaevlerinde ruhları kemirile kemirile eriyip gidenlerden; doktor bulamayanlardan; hakkını alamayanlardan başka yazacak şeyler, iyi güzel şeyler kalmadı mı? Niçin yazılarındaki bütün insanların benzi soluk, yüreği kederli? Bu memlekette yüzü gülen, bahtiyar insan yok mu?”
“Olmaz olur mu, arayıp bulmak lazım” der ve başlar Bahtiyar Köpeğin hikâyesini anlatmaya. Bahtiyar Köpek dışarı çıkarıldığında uşakla birlikte gezen, yağmurda ıslanmasın diye uşağın şemsiyeyle peşinden koştuğu, başka köpekler saldırırlarsa uşağın kucağına alıp koruduğu, güzelce pişmiş kuzu ciğeri yiyen bir zengin köpeğidir. Bunları anlattıktan sonra Sabahattin Ali şöyle bitirir hikâyeyi: “Hele cümle âlem Bahtiyar Köpeğin onda biri kadar rahata kavuşsun, bakın ben bir daha acı şeylerden söz açar mıyım!”
Ömrü el verseydi cümle âlem rahata kavuşana kadar, kapitalist sistem yıkılıp tarihin çöp sepetine atılasıya kadar yazmaya devam ederdi Sabahattin Ali. Ancak İkinci Dünya Savaşının yarattığı ortamda ve sonrasında onun düşünceleri egemenleri ve faşistleri rahatsız ediyordu. Açıktan tehdit ediliyor, onu hedef gösteren konuşmalar, gösteriler yapılıyordu. Türkiye, İkinci Dünya Savaşına girmese de ekonomik ve siyasi olarak savaşın etkisine girmişti. Devletin kaynak aktarmasıyla beslenen sermaye sınıfı palazlanıyor, yeni yeni zenginler türüyordu. Açgözlü sermayenin ve faşistlerin halka verdiği zararları yazarak sürekli gündemde tutmuş, toplumsal gerçekleri yazdığı için Moskova ajanı olmakla suçlanmıştı. Yazıları toplatılmış, çalıştığı dergiler kapatılmıştı. Aziz Nesin’le birlikte çıkardığı “Marko Paşa” dergisi halktan büyük ilgi görmüştü. Elbette hükümet dergiyi kapatma kararı aldı ve yazarlarını tutukladı.
Tutuklanan, hapse atılan, işkence gören Sabahattin Ali sürekli ölümle tehdit ediliyordu. 1948 yılına gelindiğinde tek çareyi yurt dışına çıkmakta gördü. Kaçak yollarla Bulgaristan’a gitmek isterken sınırda katledildi. Ölümünün nerede ve nasıl gerçekleştiği hiçbir zaman tam olarak ortaya çıkarılmadı. Nasıl olduğu tam olarak bilinmese de sosyalist bir yazar olarak egemenlerin gözünde bir düşman olan Sabahattin Ali’nin onların maşaları, kirli elleri tarafından öldürüldüğü açıkça ortadadır.
Sabahattin Ali, romanları, hikâyeleri ve yazılarıyla bizimle yaşamaya devam ediyor. Nâzım Hikmet, Orhan Kemal, Ahmed Arif, Vedat Türkali, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Ruhi Su, Yaşar Kemal ve daha nicesi gibi… Bu aydınlar, işçi sınıfının sömürüsüz bir dünya mücadelesinin saflarında yer aldılar. Türkiyeli emekçilerin tarihine yakından tanıklık ettiler. Onlar yeteneklerini şöhret uğruna, para pul uğruna satmadılar. İşçi sınıfı ve emekçiler de onları unutmadılar. Kendi ellerimizle kuracağımız güzel günler geldiğinde onlar da yanımızda olacaklar.
- Büyük İnsanlığın Safında Bir Kalem: Sabahattin Ali
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Jack London: İşçi Sınıfının Kalbinden Bir Yazar
- Sömürü Düzenine Paydos Örgütlü İşçilerle Gelecek
- Karıncalar ve Filin Hikâyesi
- Uyandıran Masalcı Samed Behrengi’nin Ekini
- “Mübadele Öyküleri” İzmir’den Anlatıyor…
- Ana Romanı ve Bugüne Yansıyanlar
- Gözbağı ve İşçi Hüseyin’in Dönüşümü
- Erzurumlu Emrah’ın Hikâyesi, Bizim Hikâyemiz
- Savaşın Gerçek Yüzünü Anlatan İki Kitap
- Sarı Mehmet Olmak!
- Fakir Baykurt, “Gece Vardiyası” ve Göçmenler
- Şikago Mezbahaları ve Kapitalizm
- Cefakâr Galip Ustalar ve İnsanlığın Özgürlük Bahçesi
- “Ölümün Ağzı”
- Gücümüz Birliğimizden Gelir!
- Büyük Biraderler İş Başında!
- Rıfat Ilgaz: Ses Ol, Işık Ol, Yumruk Ol!
- Genç İşçi Xu Linzi
- Örgütlü Gücümüzden Korkuyorlar Kardeşlerim
- TPI Compozit Grevcilerinin Anlattıkları
- İşçiler Grevi Nasıl Yürütmeli?
- Yönetmen ve Senarist Ali Özgentürk’e Veda
- Sırrı Abi, Beynelmilel ve İşçi Sınıfının Enternasyonali
- Yaşasın Sınıf Dayanışması
- Soma Katliamının 11. Yılında 301 Madenci İçin Eylemler Yapıldı
- Erol Eğrekler Katlediliyor, Holdingler İşçilerin Kanıyla Büyüyor!
- Benim Onurlu ve Dirençli Devrimci Hasan Dayım
- ERLAU Direnişinde İşçinin Gücü
- Koca Yürekli İnsan, Güle Güle…
- “Gerçek Enflasyonun Altındaki Zammı Kabul Etmiyoruz!”
- “Deprem Siyaset Üstüdür” Yalanına Kanmamak İçin Örgütlü Mücadeleye
- On Binler Sırrı Süreyya Önder’i Sonsuzluğa Uğurladı
- Sırrı Süreyya Önder’i Kaybettik, İşçi Sınıfı Anısını Yaşatacak
- 1 Mayıs 1977’de Yaşamını Yitirenler Anıldı
- İSİG Meclisi ve İTO’dan Ortak Açıklama: “Çocuk İşçiliğiyle Mücadeleye!”
- Sırrı Süreyya Önder’in Kalbi ve İşçilerin Mücadelesi
- Bursa’da “Hak, Hukuk, Özgürlük” Yürüyüşü
- TTL Grevcisi Kadınlar: “Birimiz Hepimiz, Hepimiz Birimizdik”
Son Eklenenler
- Sevgili işçi kardeşlerim, Tavşan korktuğu için kaçmaz, kaçtığı için korkar. Patronlar ve onların devleti de işçi sınıfının örgütlü gücünden ölümüne korktukları için saldırıyorlar. Örgütlü değilken bile bu kadar korkuyorlarsa, bir de işçi sınıfı...
- İngiltere’de işçi ve emekçiler, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırıma karşı her Cumartesi günü yüz binler olup meydanlara çıkıyorlar. Ulusal Demiryolu, Denizcilik ve Ulaştırma İşçileri Sendikası (RMT), bu eylemlere geniş katılım sağlıyor. UİD-DER,...
- Otobüs yolculuğunda 81 yaşında Menemenli bir Yörük amca ile tanıştım. O yaşında hâlâ kâğıt toplayarak geçimini sağlamaya çalıştığını anlattı. Çocukları olmamış. Eşinin küçük tarlalarının işlerinin dışında çalışmasına karşı çıkmış. “Benim kazandığım...
- 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimler sonrası CHP yönetimindeki İzmir Çiğli Belediyesi, bütçe yok diyerek 146 işçiyi işten attı. Verilen kararlı mücadelenin sonucunda 50 işçinin işe iadesi yapıldı. Yaklaşık 1 yıldır mücadele eden ve verilen sözlere...
- KESK Ankara Şubeler Platformu basın açıklaması yaparak Sayıştay’ın giyim yardımı ücretinin çalışanlardan geriye dönük olarak talep edilmesini protesto etti. Tüm Emeklilerin Sendikası, Türkiye genelinde düzenlediği eylemlerle düşük ücretlerle...
- İspanya’nın başkenti Madrid’de 25 Mayıs Pazar günü on binlerce emekçi sağlıktaki özelleştirme politikalarına karşı sokakları doldurdu. Kamu sağlık hizmetlerinin yıllardır sistematik olarak ortadan kaldırıldığını belirten sağlık işçileri ve emekçiler...
- Tren yolculuğumda, karşı koltukta cam kenarında oturan bir kadın dikkatimi çekti. Yüz çizgileri 50 yaşında gibiydi ama yaşı 38’miş. Eşini Soma’daki katliamda kaybetmiş bir madenci eşiydi. Manisa’da bir gıda fabrikasında çalışıyor, Soma’da çocukları...
- İnsanın gençlik dönemleri heyecan doludur, coşkuludur, dinamizm yüklüdür. Gençliğin bu hali var olanı sorgulayan, ezber bozan, sınırları zorlayan, değişim isteyen düşünce yapısının da temelini oluşturur. Bundan birkaç ay önce bu ifadelerle Türkiye...
- 1 Mayıs’ta da taleplerimizi haykırmak için meydanlardaydık. Sağlık ve eğitim başta olmak üzere her alanda kamu harcamalarının giderek daha çok kısıldığı, sağlık ve eğitim sisteminin çöktüğü, hizmetlerin daha niteliksiz ama daha pahalı hale geldiği...
- 2012 yılının Mayıs ayıydı. UİD-DER’in kış ayları boyunca sürdürdüğü “Kıdem Tazminatımızı Gasp Ettirmeyeceğiz” kampanyasında 62 bin imza toplanmıştı. UİD-DER’li işçiler, o dönemde milletvekili olan Sırrı Süreyya Önder ile beraber Meclis’te yapılan...
- Ruhen ve zihnen sağlıklı bir insan haksızlığa uğradığında, zulme tanık olduğunda rahatsız olur, bunu dile getirme, itiraz etme, tepkisini ortaya koyma ihtiyacı duyar. Normal koşullarda bu haksızlığın giderilmesini sağlamak ister. Gücü yetiyorsa bunu...
- Kapitalizm öyle bir ekonomik ve toplumsal düzendir ki insanların vefa, bağlılık, sevgi gibi duygularını bile istismar eder, tüketimi kışkırtmak için kullanır. Bunu öyle bir sinsilikle yapar ki normal koşullarda uzak durmamız gerektiğini düşündüğümüz...
- Geçtiğimiz günlerde bir marketin önünde, lise öğrencisi bir gencin beş market çalışanı tarafından depoya sürüklenmeye çalışıldığını gördüm. Müdahale ettim. Genç, iki parfüm çaldığını itiraf etti. Korkmuştu, gözleri büyümüştü. Market çalışanlarından...