Buradasınız
Silkinip Ayağa Kalkmak Zorundayız!

6 Şubat Maraş merkezli depremler, Türkiye tarihinin en büyük insani/toplumsal felaketine dönüştü. Bu felaket, birçok yönden tarihe kazınacak, üzerine araştırmalar yapılıp kitaplar yazılacak. Kuşkusuz depremin ekonomik, toplumsal ve siyasal sonuçları esas olarak önümüzdeki dönemde ortaya çıkacaktır. Ancak kentleri yıkan ve milyonları perişan eden böylesine büyük bir felaketin toplum ama özellikle depremi yaşayan insanlar üzerinde kalıcı izler bırakmaması düşünülemez. Her şeyden önce şu hususun altını çizelim: Depremin yıkıcı sonuçlarına karşı mücadele toplumsal bir konudur ve Türkiye işçi sınıfının mücadelesinin en önemli maddelerinden birini oluşturmak zorundadır!
Dünü ve bugünü konuşmak, her zaman yarını ve geleceği konuşmak anlamına gelir! Geçmişi değiştirme gücümüz yok ama yarını bugünden farklı inşa edebiliriz. Evet, ardı ardına gelen iki deprem, tarihin en büyük felaketlerinden birine yol açtı. Peki, bir doğa olayı olan depremi mi suçlayacağız? Doğada her gün sayısız olay ve değişim meydana gelir; doğa bize sormaz, bizi hesaba katmaz. Doğa “felaket” diye bir şey de bilmez, çünkü felaket insanla ve toplumla ilişkilidir. Keza “kaderi” de sorumlu ilan edemeyiz. Çünkü “kader” denilen şey de kaçınılmaz olanı, mesela depremin kaçınılmazlığını anlatır. Oysa deprem benzeri doğa olaylarının bir felakete dönüşmesinden kaçınabiliriz. İnsanlık dünden bugüne uzun yürüyüşünde büyük acılar çekti ama zamanla doğayı tanıdı. Günümüzde, çok büyük depremlere dayanıklı yapılar inşa edebilecek, kentler kurabilecek bilim ve teknolojiye sahibiz. Öyleyse beton yapılar neden devasa moloz yığınına dönüşüp on binlerce insanın mezarı oluyor?
İnsanlığa büyük acılar yaşatan şey, sermaye sınıfının düşünme ve hareket tarzıdır. Deprem bir doğa olayıyken, “büyük zarar, üzüntü, sıkıntı, bela” anlamına gelen felaket kapitalizm yapımıdır. Bir ekonomik düzen olarak kapitalizm, işçilerin sömürülmesi ve doğanın yağmalanması üzerine kurulmuştur. Bu düzende öncelik insanın, toplumun, doğanın yararı değildir. Kapitalistlerin ve devleti yönetenlerin zihin dünyasını belirleyen kârdır, daha fazla zengin olmaktır, sermaye biriktirmektir! Tam da bu yüzden, emekçiler için acı ve yıkım anlamına gelen felaket, onlar için büyük inşaat, rant/kâr ve zenginleşme demektir! Nitekim daha binlerce insanımız enkaz altındayken ve kentlerin yeniden inşa edilmesi için kapsamlı bir planlama yapmak gerekirken, Erdoğan’ın çıkıp büyük inşaat projelerinden bahsetmesi çok şey anlatmıyor mu? İnşaat şirketlerinin ihale kapma yarışına girmesi bu düzenin emekçilerin canı ve kanı üzerinde yükseldiğini göstermiyor mu?
Bugün insanlık için en büyük bela/felaket kapitalist açgözlülüktür. Fakat insani olan ne varsa bozup dağıtan kapitalist açgözlülük, Türkiye’nin tarihsel arka planıyla birleşerek zincirlerinden boşalmıştır. Bu kapitalist açgözlülük, tek adam rejimiyle şaha kalkmış, önündeki tüm engelleri yıkıp geçmiş ve bugünkü felaketin mimarı olmuştur. Erdoğan, 15 Mart 2015’te şöyle diyordu: “Benim derdim ne biliyor musunuz? Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir.” Erdoğan, ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak, rant politikalarının önündeki tüm engelleri kaldırmak, yandaş şirketleri daha fazla palazlandırmak ve devlet kaynaklarını dilediği gibi dağıtmak istiyordu. Nitekim kaos politikalarıyla toplum korkutularak tek adam rejiminin önü açıldı ve demokratik haklar yok edilerek tüm devlet yetkileri tek elde toplandı.
Bir kapitalist şirketin tüm önceliği daha fazla kâr elde etmek, sermayesini büyütmektir. Oysa devlet kurumlarının kâr elde etmesi değil, topluma kamu hizmeti sağlaması beklenir. Bir holdinge dönüştürülen Kızılay’ın halkın yardımına koşmayıp fahiş fiyatla çadır satması, şirket gibi yönetmenin sonucudur. Tek adam rejiminin kurulması ve her türlü frenleyici mekanizmanın kalkmasıyla, hem gelişmiş kadroların tasfiye edilmesi anlamında hem de kamu hizmetinin niteliksizleşmesi anlamında devlet kurumlarının içi boşaltılmıştır. Devlet kurumlarına doldurulan kadroların görevlerinin üstesinden gelebilecek kapasiteye yani bilimsel/teknik, tarihsel ve kültürel bilgi birikimine sahip olmamaları ölümcül sonuçlar doğurmuştur, doğurmaktadır. Tümüyle zengin olmaya, yağmadan ve ranttan pay kapmaya odaklı hareket tarzı korkunç bir umursamazlık ve vurdumduymazlık yaratmıştır.
Hırslı/ihtiraslı ama kapasiteden yoksun, kendi çıkarı için toplumu feda etmeye hazır bir iktidar yapısı var. Tepeden tırnağa çürümüş bu yapı kötülük üretiyor. Mesela yakınları enkaz altındayken acı ve kederle “devlet nerede?” diye soran depremzedelerin sesini kesen veya mikrofon kaçıran muhabirleri vicdansız kılan da aynı yapıdır. 300 insana mezar olan Antep Nurdağı’ndaki binaları yapan AKP’li müteahhit Yunus Kaya’nın, dolarlı doğum günü pastası kestirmesi son derece semboliktir. Yağmacı sürüsünün nasıl paraya taptığının ve başka da hiçbir değere sahip olmadığının çarpıcı bir ifadesidir. İşte “cennetten bir köşe” diyerek çöken lüks rezidanslar, oteller, hastaneler, devlet binaları ve havaalanları yapan bunlardır! Devlet kaynakları bu açgözlü sürüsüne aktarılmış, onlar zenginleşirken halk enkaz altında can vermiştir! “Kader planı” bu mudur?
Türkiye, boydan boya fay hatlarının geçtiği, tarih boyunca büyük depremlerin yaşandığı bir coğrafyadır. Ancak coğrafya ile o coğrafya üzerindeki ülkenin siyasi yönetiminin hareket tarzı taban tabana zıttır. İnşaat merkezli zenginleşme stratejisi ve iktidar hırsı, coğrafi gerçeklerin önüne geçmiş, bilimsel gerçekler küçümsenmiştir. 1999 Gölcük depreminden sonra çürük binaların yıkılıp daha sağlıklı yaşam alanlarının inşa edilmesi gerekiyordu. Ancak “kentsel dönüşüm” derhal “rantsal dönüşüm” halini aldı, kent çeperlerine sürülen emekçilerin el konulan mahallelerine lüks konutlar inşa edildi. “Deprem vergisi” adı altında 23 yıldır toplanan 39 milyar doları aşan muazzam parayla yüz binlerce konut depreme dayanıklı hale getirilebilir, pek çok kent adeta baştan kurulabilirdi. Fakat bu para, büyük inşaat projeleri kapsamında patronların kasasına aktarıldı. 2018’de ise, “imar barışı” kapsamında 7 milyondan fazla binaya af getirilirken, 26 milyar lira toplandı. 290 bini 6 Şubattaki deprem bölgesinde yer alan bu binaların bir kısmı halka mezar oldu.
Maraş merkezli depremlerin yaklaştığı ve tüm olası sonuçları biliniyordu Ama kentleri dönüştürmedikleri ve halkı bilinçlendirmedikleri gibi, depreme anında ve kapsamlı bir şekilde müdahale etmek için gerekli hazırlığı da yapmadılar. Böylece korkunç bir kâbusa uyanan milyonlar, aynı zamanda tek adam rejiminin deprem bölgesindeki çöküşüne de uyanmış oldu. İktidarın yıllardır propagandasını yaptığı “Büyük Türkiye”, yüceltilen, adeta tapmamız istenen, her şeye kadir olduğu söylenen devlet ortada yoktu! Haftalar geçmesine rağmen depremzedelerin çadır ve tuvalet sorunu bile çözülebilmiş değil. Devleti kutsayan siyasi iktidar, on binlerce insanımızın ölümüne yol açan hazırlıksızlığın ve beceriksizliğin hesabını sormayalım istiyor. Soruyoruz: Korkunç bir yağma sürdüren tek adam rejiminden bağımsız bir devlet mi var? Her şeyden önce, topluma hizmet vermek için olduğu söylenen devlet neden kutsal olsun?
Sermaye sınıfının fıtratında, işlenen günahlardan ve suçlardan dolayı utanç duyma veya vicdan azabı çekme yoktur. Sermaye sınıfını hizaya getirecek ve devleti yönetenlerin hesap vermesini sağlayacak olan işçi sınıfının örgütlü mücadelesidir. Yaşadığı sorunlara duyarlılık kazanmış toplumlarda, sermaye sınıfı emekçilerden korkar. Mesela Avrupa ülkelerinde işçi sınıfı uzun ve sert mücadeleler vermiş, bu mücadeleler sonucunda hem ekonomik hem de demokratik haklar kazanmıştır. Sendikaların, sosyalist örgüt ve partilerin güçlü olduğu, işçi sınıfının örgütlü gücünü hissettirdiği ülkelerde toplumsal duyarlılık çok daha yüksektir. Yani herhangi bir felaketten sonra kimi yetkililerin istifa etmesinin nedeni, toplumsal tepkiden duydukları korkudur. Yalnızca seçimlerde oy kullanmaya dayalı hareket tarzı sonuç vermez. Örgütlü olmadan, toplumsal duyarlılık oluşmadan hesap sorulamaz. Bilelim ki depremin yıkıcı sonuçlarına karşı bireysel bir mücadele verilemez ve ardı ardına gelen felaketlerin hesabını sormadığımızda yeni ve daha büyük felaketler kapımızı çalar. Öyleyse enkaz altında can veren on binlerce insanımızın hesabını sormak, depremin yıkıcı sonuçlarına karşı önlem aldırmak ve daha güzel yarınlar için silkinip ayağa kalkmak zorundayız!
Emekçi Kadınlar: Şimdi Dayanışma Zamanı!
- Doğa, İnsan ve Kapitalizm
- İnsan, Kent, Kültür, Tarih: İnsanlık Betonla Kalkınamaz!
- Değişmeyen Kirli Oyun: Ezilenleri Birbirine Kırdırmak!
- Emekçi Dayanışmasını Güçlendirelim!
- Emekçilerin Kader Planı!
- Bir Fotoğraf Karesinin Düşündürdükleri
- “Asrın Felaketi” mi, Asrın Kötülüğü mü?
- Emekçi Kadınlar: Şimdi Dayanışma Zamanı!
- Silkinip Ayağa Kalkmak Zorundayız!
- İşçi Dayanışması 179. Sayı Çıktı!
- İşçi Sınıfının Zincirleri ve Potansiyeli
- Garp Cephesinde Değişen Ne?
- İnsan Ne, Bencil Olan Kim?
- Bugün Herkes Dünyanın Döndüğünde Hemfikir Ama…
- Ücretler Artarsa Enflasyon Artar!
- Değişimi Asıl Yaratacak Olan Biziz!
- İşçi Dayanışması 178. Sayı Çıktı!
- Sözcüklerin Anlamı: Kimin Düşüncesi, Kimin Penceresi?
- Sınıflar, Siyaset ve Genel Oy Hakkı
- İşçi Anne Babalar Çocuklarını Nasıl Yetiştirmeli?
- İnsan, Kent, Kültür, Tarih: İnsanlık Betonla Kalkınamaz!
- Değişmeyen Kirli Oyun: Ezilenleri Birbirine Kırdırmak!
- Emekçilerin Kader Planı!
- Silkinip Ayağa Kalkmak Zorundayız!
- Garp Cephesinde Değişen Ne?
- İnsan Ne, Bencil Olan Kim?
- Bugün Herkes Dünyanın Döndüğünde Hemfikir Ama…
- Değişimi Asıl Yaratacak Olan Biziz!
- Sözcüklerin Anlamı: Kimin Düşüncesi, Kimin Penceresi?
- Sınıflar, Siyaset ve Genel Oy Hakkı
- İşçi Anne Babalar Çocuklarını Nasıl Yetiştirmeli?
- Beklemek Fayda Etmez, Godot Gelmeyecek!
- Enflasyon, Asgari Ücret ve İktidarın “Baz Etkisi” Oyunu!
- Tek Tek İşçiler ve İşçi Sınıfı
- İşçi Sınıfı Kitlesel Grev ve İsyanlarla Kapitalizme Hayır Diyor!
- Karasabandan Cep Telefonuna!
- Başarının Sırrı ve Sömürüsüz Topluma Giden Yol!
- Esirler Dünyası Uyanmalı!
- Nasıl Bir Kutuplaşma?
- Sonunda Dedikleri Oldu: İşte “Büyük Türkiye”!
Son Eklenenler
- Birleşik Metal-İş Sendikası İstanbul 1 No’lu Şube, 19 Martta 8. Olağan Genel Kurulunu gerçekleştirdi. Classes Butik Otel’de yapılan kurulda söz alan Şube Başkanı Özcan Atmaca, Mata işçilerinin direnişini selamlayarak konuşmasına başladı. “Mata bizim...
- Her yıl 21 Martta Ortadoğu ve Kafkasya halklarının “yeni günün”, özgürlüğün, isyanın, direnişin simgesi olarak kutladıkları Newroz, 2023 yılında “Her yer Newroz her daim Özgürlük/Her der Newroz, Her dem Azadi” şiarıyla karşılandı. 19 Mart Pazar günü...
- Türk-İş’e bağlı Tüm Taşıma İşçileri Sendikası (TÜMTİS) 31. Olağan Genel Kurulunu gerçekleştirdi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ali Emiri Kültür Merkezi konferans salonunda yapılan Genel Kurulun ilk gününde, 6 Şubat depremlerinin felakete...
- Deprem, tsunami, sel, kasırga… Bunlar dünya var olalı beri meydana gelen doğa olaylarından bazıları. Tarihte insanlar bu tür doğa olaylarıyla nasıl baş edeceklerini bilmedikleri için türlü felaketlerle karşılaştılar, nice acılar çektiler. Kimi...
- Yoksullaşma, artan hayat pahalılığı, düşük ücretler ve kötü çalışma koşulları nedeniyle pek çok sektörde sendikalaşan işçilerin sayısı artıyor. Siyasi iktidarın işçi düşmanı politikalarından güç alan patronlar sınıfı, işçilerin sendikalaşma hakkına...
- İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri “Depremin 40. gününde kaybettiğimiz canları yaktığımız mumlarla anıyoruz” diyerek 16 Mart günü anma eylemleri gerçekleştirdi. İstanbul Bakırköy Özgürlük Meydanı ve Kadıköy İskele Meydanında bir araya gelen...
- Maraş merkezli depremlerde on binlerce insan yaşamdan kopartıldı, milyonlarcası perişan ve evsiz bırakıldı. Fakat sermaye sınıfının kâr hırsı sınır tanımıyor; yakınlarını kaybetmiş, acı ve kedere boğulmuş, evsiz kalmış işçileri işten atmakla tehdit...
- 6 Şubat depremleriyle büyük yıkım yaşayan Adıyaman, Malatya, Diyarbakır ve Urfa’da halk şimdi de sel ve su baskınlarıyla boğuşuyor. Yağmur Adıyaman, Malatya ve Urfa’da sele neden olurken Urfa ve Adıyaman’da 15 kişi hayatını kaybetti. 5 kişi de kayıp...
- AKP iktidarında can bulan dünya görüşü için gelişme ve kalkınma demek; büyük kâr getirisi olan yollar, köprüler, havaalanları, bin odalı saraylardır. İktidar ve zengin olma hırsından körleşmiş zihinsel ve düşünsel bir yapıdan söz ediyoruz. Bu...
- Merhaba arkadaşlar, benim adım Gizem. Ben 17 yaşındayım ve okuyorum. 11. sınıftayım ama okula gidemiyorum. Çünkü burada 6 Şubatta deprem oldu. Ben bu mektubu niye size yazıyorum biliyor musunuz? Ayakta dimdik durun ki çabuk iyileşelim. Deprem...
- İstanbul/Tuzla’da bulunan Mata Otomotiv’de çalışan 1000’den fazla işçi 27 Şubattan bu yana mücadele ediyor. İşçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması, mobbing ve baskılara son verilmesi, ücretlerine yüzde 25 ek zam yapılması talebiyle başlayan...
- 6 Şubat sabahına korkunç bir haberle gözlerimizi açtık. Felaketin korkunç boyutları her geçen saat daha da açığa çıkıyordu. Saatler, günler geçerken insanların “devlet nerede?” feryatları göğe yükseliyordu. Televizyondan, sosyal medyadan çaresizce...
- Sömürücü egemenler, geçmişten bugüne hep aynı taktikleri izledikleri halde başarılı oluyorlar. Çünkü emekçiler, ezilen ve sömürülen kitleler örgütsüzler! Örgütsüz ve gideceği yolu bilmeyen insanlar kolayca yönlendirilirler. Böylece egemenler mağduru...