Buradasınız
Tüm Toplumsal Sorunların Kaynağı Sömürü Düzenidir
Bir yanda göz göre göre bir felakete dönüşen orman yangınları ve seller, öte yanda ardı arkası kesilmeyen göç dalgası ve büyüyen göçmen sorunu. Her geçen gün gözümüzü yeni bir belirsizliğe açıyoruz ve ülkedeki sorunlar yumağı daha da büyüyor. İşçi Dayanışması’nın iki ay önceki sayısında (159) şunları yazmıştık: “Öyle zamanlar gelir ki siyasal ve toplumsal alanda yaşananları anlatmakta kavramlar kifayetsiz kalır, olup biteni tam olarak açıklamaya yetmez. Bugün Türkiye’de olan da budur. Yolsuzluk, rüşvet, para ve mevkii üzerine kurulu kirli ilişkiler, yozlaşma ve çürüme iktidar koalisyonunun tüm katmanlarını/hücrelerini sarmış durumda. Kirli ilişkilerin nasıl bir boyut aldığını anlatmak için haklı olarak «lağım patlaması» benzetmesi yapmak zorunda kalıyoruz.” Bu satırlara konu olan koşullar ve sorunlar ortadan kalkmadı. Dipsiz bir bataklığı andıran yolsuzluk ve kirli ilişkilerin odağındakiler hesap vermezken, toplumun gündemine daha can yakıcı sorunlar girdi. Ne var ki bataklık orada duruyor ve aslında yangın veya sel gibi doğa olaylarının felakete dönüşmesi ile bu bataklık arasında derin, kopmaz bir bağ var.
Doğa olaylarını felakete dönüştüren kim?
Felaketin kelime karşılığı şöyle açıklanıyor: “Büyük zarar, üzüntü ve sıkıntılara yol açan olay veya durum, yıkım, bela.” Peki, bu yıkım ve belanın sorumlusu yangın veya sel gibi doğa olayları mı yoksa sermayenin açgözlülüğü ve siyasi iktidarın umursamazlığı mı? Kuşku yok ki Sibirya’dan Akdeniz havzasına kadar şiddetlenen orman yangınlarında, yaşanan kuraklık ve selde küresel iklim değişikliğinin etkisi var. Fakat orman yangınlarının durdurulamaması ve bir felakete dönüşmesinin nedeni küresel iklim değişikliği değil, yangınları söndürmek üzere yeterince önlem alınmamasıdır. Keza Kastamonu Bozkurt’u yutan gerçekte sel değil, selin bir yıkıma dönüşmesine yol açan tedbirsizliktir.
Ayrıca küresel iklim değişikliğinin kendiliğinden olmadığını, buna yol açan şeyin kapitalist üretim tarzı olduğunun altını çizelim. Bu düzende üretimin hedefi ve mantığı insanlara yararlı, kaliteli ve uzun vadeli ürünler üretmek değil, daha fazla kâr getirecek ürünler üretmektir. İşte bugün karşı karşıya kaldığımız tüm sorunların düğüm noktası burasıdır. İnsanların fiziksel, sosyal ve manevi ihtiyaçları yaşadıkları topluma ve çağa göre değişir. Ancak insanların ihtiyaçlarının sınırsız olduğu söylemi tam bir kapitalist palavradır. Doğayı tahrip ederek zarar veren insan değil kapitalist üretimin doğasıdır. Dolayısıyla asıl suçlu olan kapitalist egemenlerdir. Çünkü insanı ve doğayı dikkate almadan yapılan üretim genişledikçe daha fazla metal cevherine, daha fazla petrole, gaza ve kömüre, daha fazla suya, daha fazla inşaat malzemesine ihtiyaç olur. Bu da doğanın bağrının daha fazla sökülmesi, ormanların ve bitki örtüsünün yok edilmesi, barajlar ve santraller kurulması, suların kuruması, çevrenin tahrip edilmesi anlamına gelir. Bugün küresel iklim değişikliğinin temel nedeni, kapitalizmin bu yapısıdır. Havanın ısınması, buzulların erimesi, mevsimlerin değişmesi, hortumlar ve yıkıcı sellerin oluşması ile kapitalist üretim arasında kopmaz bir bağ vardır.
Yandaş sermaye başta olmak üzere sermaye sınıfına kârlı alanlar açmak için doğanın altını üstüne getiren, dizginsiz bir açgözlülükle doğaya saldıran Türkiye’deki siyasi iktidar da küresel iklim değişikliğinin sorumlusudur. Bu yüzden “ama iklim değişikliği var” diyerek orman yangınlarında ve sel konusunda kabahatinin üzerini örtemez. İktidar orman yangınlarını söndürmek üzere değil, yanan ormanları yerleşime açıp yeni rant alanları yaratmak için hazırlık yapmıştır. Keza Bozkurt’taki selin onlarca insanın canını almasının nedeni, iktidarın doğayı talan etmesi, derelere HES yapması, dere yatağının daraltılması ve sele karşı önlem almamasıdır. Meselenin bu boyutu anlaşılıp kavranmadığı müddetçe, bu sorunlar karşısında doğru bir bakış açısı oluşturulamaz.
Göç sorununa nasıl bakmalı?
ABD emperyalizminin Afganistan’dan çekilmesi ve Taliban’ın iktidarı ele geçirmesiyle, küresel göç dalgasının bir kolunu oluşturan Afgan göçü hızlandı. Önümüzdeki dönemde Avrupa’dan Türkiye’ye göçün yol açtığı toplumsal sorunlar daha fazla gündem olacak. Altını kalınca çizelim: Göç sorununda milliyetçi tutum karanlık bir kuyuya düşmekle eşdeğerdir ve işçilere bir yararı yoktur. İktidarın izlediği dış politikayı sorgulamadan yalnızca göçmenleri suçlayanlar, milliyetçilik bataklığına saplanır kalırlar ve bir sonuca varamazlar.
Gazetemizin arka sayfasında yer verdiğimiz üzere, Türkiye’de siyasi iktidarın göçün yol açtığı toplumsal sorunları çözmek gibi bir derdi yoktur. Milyonlarca göçmeni kaderine terk eden iktidar, göçmenleri tehdit ve şantaj olarak kullanıp Avrupa’dan para sızdırmaktadır. Sermaye sınıfı ise, göçmenleri iliklerine kadar sömürerek kârını katlamaktadır. Patronlar göçmenlerin sürekli suiistimal edilecek bir konumda bırakılmasından son derece memnunlar. Böylece göçmenleri kullanarak ücretleri düşürebiliyor ve kârlarına kâr katıyorlar. İşte Türkiyeli işçiler bu gerçeği görmeli ve göçmen işçilerle birlik olarak dayanışma içinde patronların karşısına dikilmelidirler! Çare göçmenlere düşman olmak değil, göçmenlerle birlikte patronlara karşı örgütlenmektir!
Diğer taraftan göçün küresel bir sorun olduğunu kavramak bir zorunluluktur. Bu sistem alabildiğine çürümüş ve çıkmaza saplanmıştır. Tam da bu yüzden göçten küresel iklim değişikliğine, salgından işsizlik ve yoksulluğa, sağlıktan eğitime kadar her alanda sürekli yeni sorunlar üreterek devasa bir yumağa dönüştürüyor. Bu nedenle, hangi ülkede yaşarsa yaşasın hiçbir emekçi, “bu sorunlar beni ilgilendirmez” diyemez, dememelidir. “Ben ekmeğimin peşindeyim, bu büyük sorunlar beni aşar” diyen her işçi bilmelidir ki, bu sorunlardan kaçış yoktur. Bu sorunlara duyarsız kalmak, sefaletimizin asıl kaynağını görmemek ve aynı koşullarda yaşamayı kabul etmektir. Zira işsizliğin, yoksulluğun, ekmeğimizin küçülmesinin asıl sorumlusu kapitalizmdir.
Milyarların sefalet içinde yaşamasının, emperyalist savaşın, küresel göçün ve küresel iklim değişikliğinin ve doğa olaylarının felakete dönüşmesinin nedeni kapitalist açgözlülüktür. Bir kez daha vurgulayalım: Karşımızda vicdansız, duygusuz ve tek arzusu kâr olan uluslararası sermaye sınıfı var. Türkiye’deki sermaye sınıfı ve onun temsilcisi olan siyasi iktidar da kapitalist sömürü düzeninin bir parçasıdır. Bu gerçeği görerek artan işsizlik ve derinleşen yoksullukla, yaşam koşullarımızın kötüleşmesiyle dünya sahnesinde cereyan eden “büyük sorunlar” arasındaki bağı kurmak zorundayız. Tüm ekonomik sorunlar aynı zamanda politiktir. Dolayısıyla işsizlikten, hayat pahalılığından, yoksulluktan yani ekonomik sorunlardan şikâyet etmek yetmez; o sorunları doğuran politikaları da sorgulamalıyız. Gerçeği bir bütün olarak görmeden, sınıf bilinci kazanmadan, dayanışmamızı büyütmeden ve elbette birleşip mücadele etmeden sorunlarımızı çözemeyiz!
- Her İşyerine, Her Mahalleye Kreş İstiyoruz!
- Hayat Pahalı Ama Hayatımız Çok Ucuz!
- “Neyin Yoksa Ondan Sakın Vazgeçme Oğlum”
- Yarına Gidenler, Yarınlar İçin Mücadele Edenler
- Büyüyen Yoksulluk ve Sosyal Yardımlar
- Rakamların Ardına Gizlenen Gerçekler
- Sermayenin ve İktidarın Saldırılarını Püskürtmek İçin 1 Mayıs Ruhuyla Birleşelim
- İşçi Dayanışması 192. Sayı Çıktı!
- Bumerang Geri Döner!
- Engelli Koşu ve Örgütlülük
- “İş Barışı” mı Hak Arayışı mı?
- Dünden Bugüne Barış ve Adalet Özlemimiz İçin
- Yoksulluk Azaldı mı?
- Sermayenin Saldırılarına Karşı Birliğimizi Örgütleyelim!
- İşçi Dayanışması 191. Sayı Çıktı!
- Bir Ana ile Tanışmak…
- Sağlığımızı Mucizelerle Değil Birliğimizle Koruyabiliriz
- Koca Yusuf’tan Köroğlu’na, Onlardan Bize Kalan
- MESS Sözleşmesinden Çıkardığımız Bir Ders Var
- Patron Haklı mı?
- Her İşyerine, Her Mahalleye Kreş İstiyoruz!
- Hayat Pahalı Ama Hayatımız Çok Ucuz!
- “Neyin Yoksa Ondan Sakın Vazgeçme Oğlum”
- Yarına Gidenler, Yarınlar İçin Mücadele Edenler
- Büyüyen Yoksulluk ve Sosyal Yardımlar
- Rakamların Ardına Gizlenen Gerçekler
- Sermayenin ve İktidarın Saldırılarını Püskürtmek İçin 1 Mayıs Ruhuyla Birleşelim
- Engelli Koşu ve Örgütlülük
- “İş Barışı” mı Hak Arayışı mı?
- Yoksulluk Azaldı mı?
- Sermayenin Saldırılarına Karşı Birliğimizi Örgütleyelim!
- Sağlığımızı Mucizelerle Değil Birliğimizle Koruyabiliriz
- Koca Yusuf’tan Köroğlu’na, Onlardan Bize Kalan
- Unutma, Örgütlen, Hesap Sor!
- Bölünenler mi Birleşenler mi Kazanır?
- Örgütlülük İşçi Sınıfının Gücü, Toplumun Umududur!
- Asıl Düşman Olan Kim?
- “Dejavu” Sarmalını Kırmak İçin
- Derby’den Özak’a Sendikalı Olma, Sendika Seçme Hakkı
- Boyun Eğmek mi Birlikte Karşı Durmak mı?
Son Eklenenler
- Her geçen gün yoksullaşan, hayat pahalılığıyla beli bükülen işçiler olarak vergi rekortmeni olmamız pek mümkün görünmeyebilir. Ancak gerçek bu. Milyarlarca dolarlık servetlere sahip patronlar servetleriyle kıyaslayınca tabiri yerindeyse bir kuruş...
- Bizler, Avcılar’dan genç işçi ve öğrencileriz. Kimimiz fabrikalarda saatlerce çalışıyor, kimimiz ise okul sıralarında dirsek çürütüyor. Hepimiz işçi çocuklarıyız ve bizi birleştiren, bir araya getiren ortak sorunlara sahibiz. Çünkü içinde...
- 1 Mayıs’a sayılı günler kaldı ve biz emekçi kadınlar böylesine anlamlı bir güne hep birlikte hazırlanmak üzere yan yana geldik. Sınıfımızın birlik, dayanışma ve mücadele günü için UİD-DER’de birleştik. Hep birlikte coşkulandık, umutla dolduk. 1...
- Bir haykırış duyuldu derinden/ Sanırsın dağlar kalktı yerinden/ Mahalleden, fabrika köşelerinden/ Ayağa kalktı yürüyor işçi/ Yürüyor işçi, yürüyor işçi!
- Her işçinin hayalidir bir gün emekli olmak, hayatının kalan kısmında çalışmadan mutlu mesut yaşamak ve kendini güvende hissetmek… Bunun için sigortalı bir işte çalışmaya, SGK primlerimizin gerçek ücretimiz üzerinden ödenmesine dikkat ederiz. İşe ilk...
- Geçenlerde manava yolum düştü, eve bir iki parça şey alayım diye uğradım. Alışveriş bitti, tam para ödeme esnasında 17 yaşlarında bir genç gelerek kasadaki kişinin kulağına bir şeyler fısıldadı. O ise kafasını sallayarak “tamam tamam al” dedi. Genç...
- Ramazan bayramı boyunca, insanlar birbirlerine temenni mesajları attı. Sevdiklerine onların mutluluklarını içeren dilekler ilettiler. Sevdikleri kişilerin kötü günler görmemesini, her türlü beladan ve kazadan uzak olmasını, açlık ve yoksulluk...
- Merhaba arkadaşlar, işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs yaklaşıyor. Bu sömürü düzeni kapitalizm dünya işçi sınıfının hayatını alt üst edip zindana çeviriyor. Dolayısıyla her 1 Mayıs’ın biz emekçiler için ayrı bir...
- Siyasi iktidarın ve sermaye sınıfının saldırıları arttıkça işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları kötüleşiyor, iş cinayetleri sürüyor. Bu koşullarda düşük ücretlere, sendikal baskılara, ağırlaşan çalışma koşullarına karşı pek çok sektörde...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs yaklaşırken UİD-DER temsilciliklerinde “Sermayenin ve İktidarın Saldırılarına Karşı 1 Mayıs Ruhuyla Mücadeleye!” başlıklı etkinlikler gerçekleştirildi. 20-21 Nisanda...
- Son yıllarda mülteci, göçmen, sığınmacı ve yabancı sözlerini çok duyduk, duymaya da devam edeceğiz. Nedeni dünya üzerindeki 8 milyar insanın neredeyse 300 milyonunun, doğup büyüdükleri, yaşadıkları topraklardan kaçmak zorunda kalmalarıdır. Ve...
- Yunanistan’da en büyük işçi sendikası olan Yunanistan İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (GSEE) çağrısıyla artan hayat pahalılığını protesto etmek amacıyla bir günlük genel grev gerçekleştirildi. 16 Nisan’da yüzbinlerce işçi ve emekçi başta Atina...
- Ben Mersin’den, sendikasız bir fabrikada çalışan metal işçisiyim. Yaşamımı devam ettirebilmek için ben de sizler gibi çalışmak zorundayım. Çalıştığım fabrikada birçok sorunla karşı karşıyayız. Bu sorunlar Türkiye’de işçilerin genelinin yaşadığı...