Buradasınız
Yapay Kutuplaşma Sınıf Kimliğiyle Aşılır
24 Haziran seçim sonuçları tartışılmaya, konuşulmaya devam ediyor. İşçiler arasındaki kimi tartışma ve sohbetler kavga noktasına varabiliyor, küslükle sonuçlanıyor. Muhalefet partilerine oy veren işçiler, tek adam rejiminin sandıkta üstün gelmesine öfkeliler. İktidar partisine oy veren işçi arkadaşlarına kızıyorlar. İktidar partisine oy veren pek çok işçi ise, göğsünü gere gere “seçimleri kazandık” diyor. Ne yazık ki bu tartışma ve sohbetlerde işçi sınıfının bakış açısı hâkim olamıyor. Bu yüzden de işçiler, birbirlerine destekledikleri futbol takımlarının taraftarları gibi muamele ediyorlar. İşçi Dayanışması ise, tüm toplumsal ve siyasal olaylara işçi sınıfının penceresinden bakıyor. Bunu bir kenara kaydedelim ve gelin bu seçimleri kimin kazandığını birlikte sorgulayalım.
Öncelikle şunu soralım: Seçimleri işçiler mi kazandı? Ya da işçilerden yana bir parti ve lider mi iktidar koltuğuna oturdu? İster iktidarı ister muhalefeti destekliyor olsun, hiçbir işçi buna “evet” yanıtı vermez. AKP ve onun lideri işçilerin değil sermaye sınıfının yani patronlar sınıfının temsilcisidir. Bunu birazdan daha net bir şekilde göreceğiz.
Tek adam rejimi kurum ve kuruluşlarıyla resmiyet kazanmıştır ve devletin tüm ipleri tek bir kişinin elindedir. Kendisine “başkan” denmesini isteyen Erdoğan, tek adam yönetimi sayesinde hızlı hareket edeceğini, engelleri aşacağını, ekonomiyi ve Türkiye’yi büyüteceğini söylüyor. Böylece demokratik hakların yok edilmesi bu şekilde meşrulaştırılmak isteniyor. Elbette ekonominin büyümesine ve Türkiye’nin zenginleşmesine karşı çıkıyor değiliz! Ama şu soruyu da soralım: Bu büyüme ne pahasına olacak ve bu büyümeden işçilerin payına ne düşecek? Zaten ekonomi yıllardır büyüyor, Türkiye zenginleşiyor. Peki, bu zenginlik nasıl bölüşülüyor?
İktidar çevresi Karun kadar zenginleşirken ve patronların kârı büyürken işçilerin yaşamı daha da çekilmez hale geliyor. Enflasyon yükseliyor, hayat pahalılığı artıyor ve alım gücümüz düşüyor. Ücretlerimizin sayısal (nominal) olarak artması değil, bu ücretle ne kadar geçim aracı aldığımızdır önemli olan. Doların yükselmesi ve liranın erimesiyle birlikte, alım gücümüz düşüyor. Dolayısıyla her geçen gün biraz daha fakirleşiyoruz. Yani işçi sınıfı tüm zenginliği üretiyor ama iş bölüşmeye gelince payına kırıntı ve kahırlı bir yaşam düşüyor.
Yani ekonominin büyümesi otomatik olarak işçilerin refahının büyümesi anlamına gelmiyor. İşçiler birleşmedikleri ve kendi sınıf çıkarları temelinde mücadele etmedikleri müddetçe, çalışma ve yaşam koşullarını düzeltemezler. Geçmişte de kendini “kurtarıcı” olarak sunan ve tek adam rejimi kuran liderler oldu. Bunlar; “güçlü lider, güçlü ülke” hayalleriyle emekçileri peşlerinden sürüklediler. Fakat sonuç her seferinde hüsran oldu. Tarih defalarca gösterdi ki, sermayenin temsilcisi olan parti ve liderlerden işçilere hayır gelmez. Türkiye’deki mevcut durum bu gerçeği bir kez daha gözler önüne seriyor. “Başkan”ın birçok şirketin tepe yöneticisini bakanlık koltuğuna oturtması bu açıdan çok şey anlatmıyor mu? Meselâ Gıda ve Orman Bakanlığına Kanadalı bir yiyecek şirketinin Ortadoğu temsilcisi getirildi. Acaba bu Gıda Bakanı işçi ve emekçilerin çıkarını mı düşünür yoksa kapitalistlerin önünü daha fazla nasıl açacağını mı? Ya özel bir hastanenin patronu Sağlık Bakanı olunca ne yapar? SSK fonlarını korur ve özel hastanelere aktarılmasına karşı mı çıkar yoksa tersini mi yapar?
Tek adam rejimi resmi olarak işbaşı yapar yapmaz, SSK’nın denetlenmesi görevini Danıştay’dan aldı. Neden? SSK’nın denetlenmesini neden gözlerden kaçırmak istiyorlar acaba? “Kazandık” diyen işçiler başta olmak üzere, tüm sınıf kardeşlerimiz bu soruları sormalılar. Türkiye tarihinde ilk kez, dev şirketlerin/tekellerin tepesindeki isimler, seçilmedikleri halde bakanlık koltuğuna oturtuluyorlar. Bu durum hem tek adam rejiminin keyfiliğini hem de onun sınıfsal meşrebini gözler önüne sermiyor mu? Eskiden, siyasi iktidarın sadece sermaye sınıfının çıkarlarını koruduğu gerçeğinin üzeri çeşitli biçimlerde örtülmeye çalışılırdı, tek adam rejimi buna bile gerek duymuyor.
Bu tablo, ekonomi ile siyasetin birbirinden ayrılmaz olduğunu ortaya koyuyor. Bilindiği gibi siyasi iktidarın devasa bir “trol ordusu” var. Bu “trol ordusu”nun amacı sosyal medya yoluyla toplumda algı oluşturmak ve emekçileri yönlendirmektir. Öyle ki, sanki siyaset ekonomiden bağımsızmış gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Ne yazık ki bu söylem işçiler tarafından da sahipleniliyor. Oysa siyasetten söz ettiğimiz zaman aslında ekonomiden ve ekonomiden söz ettiğimizde ise siyasetten söz etmiş oluruz. Bir işçi önderinin dediği gibi, siyaset denen şey aslında yoğunlaşmış ekonomidir. Buzun kristalleşmiş su olması gibi…
Siyaset ekonomik çıkarlar üzerinde yükselir. Bu nedenle, siyasi iktidarın izlediği ekonomi politikaları onun genel siyasetinden bağımsız değil. Meselâ esnek çalışma, sözleşmeli işçilik, özel istihdam büroları, zorunlu bireysel emeklilik sistemi AKP döneminde getirildi. Emeklilik yaşı uzatıldı, emekli aylıkları düşürüldü. Sermayenin daha fazla büyümesi için kentler rant alanına çevrildi, doğa yağmalandı. Devlet imkânları ve işsizlik fonu sermaye sınıfına peşkeş çekildi, çekiliyor. İşe iade davalarının yolu kapatıldı ve arabuluculuk sistemi getirildi. Bu uygulamalar da gösteriyor ki AKP iktidarı işçilerden yana değil patronlardan yana siyaset izliyor.
Bir de şu açıdan bakalım: İşçiler haklı olarak ücretlerini yükseltmek, ekonomik durumlarını iyileştirmek isterler. Fakat bu amaçla greve çıktıklarında karşılarında siyaseti bulurlar. Son 16 yılda yüz binlerce işçinin grevi yasaklandı. Cumhurbaşkanı defalarca OHAL’i grevleri yasaklamak için kullandıklarını söyledi. “İş dünyamızın sarsılmasına izin vermeyiz” dedi. İşçi grevlerini yasaklamak ve işçileri patronlar karşısında çaresiz bırakmak bir siyasettir ve bu siyasetin amacı patronlar sınıfını korumaktır. Keza her sene iki bin işçi iş kazalarında ölmesine rağmen işyerlerini denetlememek ve önlem almayan patronları cezalandırmamak da bir siyasettir.
Seçim sonuçlarına bu şekilde bakarsak kimin kazanıp kimin kaybettiğini daha net görürüz. Ama ne yazık ki siyasi iktidar toplumu ve emekçileri yapay temelde kutuplaştırmış durumda. İşçiler kendi sınıf kimlikleriyle değil, kültürel, mezhepsel, yöresel, etnik kimlikleriyle düşünüp hareket ediyorlar. Muhafazakâr ya da başörtülü olan işçilerin bir kısmı kendilerini siyasi iktidarla özdeşleştiriyorlar. AKP seçimlerde üstün geldiğinde kendilerini kazanmış sayıyorlar. Muhalif işçiler ise, çeşitli nedenlerle muhalefet partilerinin kimliğiyle kendilerini ifade ediyorlar. Sonuçta kaybeden üreten, alın teri döken işçi sınıfı oluyor. Oysa çalışma ve yaşam koşullarımızı iyileştirmek istiyorsak kutuplaştırma tuzağına düşmemeli, egemenlerin yalanlarına kanmamalıyız. Türk, Kürt, Alevi, Sünni, başörtülü ya da başı açık olabiliriz ama biz işçiyiz ve işçi sınıfıyız. O halde sınıf kimliği etrafında birleşmeliyiz!
Kırk Ayaklı Karınca
Örgütlü OL, Enerjik OL!
- İşçi Sınıfının Mücadele Saflarını Güçlendirelim
- İşçi Dayanışması 193. Sayı Çıktı!
- Her İşyerine, Her Mahalleye Kreş İstiyoruz!
- Hayat Pahalı Ama Hayatımız Çok Ucuz!
- “Neyin Yoksa Ondan Sakın Vazgeçme Oğlum”
- Yarına Gidenler, Yarınlar İçin Mücadele Edenler
- Büyüyen Yoksulluk ve Sosyal Yardımlar
- Rakamların Ardına Gizlenen Gerçekler
- Sermayenin ve İktidarın Saldırılarını Püskürtmek İçin 1 Mayıs Ruhuyla Birleşelim
- İşçi Dayanışması 192. Sayı Çıktı!
- Bumerang Geri Döner!
- Engelli Koşu ve Örgütlülük
- “İş Barışı” mı Hak Arayışı mı?
- Dünden Bugüne Barış ve Adalet Özlemimiz İçin
- Yoksulluk Azaldı mı?
- Sermayenin Saldırılarına Karşı Birliğimizi Örgütleyelim!
- İşçi Dayanışması 191. Sayı Çıktı!
- Bir Ana ile Tanışmak…
- Sağlığımızı Mucizelerle Değil Birliğimizle Koruyabiliriz
- Koca Yusuf’tan Köroğlu’na, Onlardan Bize Kalan
Son Eklenenler
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ta bir kez daha dünyanın ve Türkiye’nin dört bir yanında işçiler meydanlara çıktılar. Kapitalist sömürüye, emperyalist savaşa, yoksulluğa, baskılara, eşitsizliğe, adaletsizliğe...
- Çorum’un Dodurga ilçesinde bulunan maden ocağında faaliyet gösteren ODAŞ Elektrik bünyesindeki Yel Enerji’de çalışan işçiler patronun sendika düşmanlığına karşı 9 Mayısta direnişe başladı. Yel Enerji işçileri kötü çalışma koşulları ve düşük...
- Sınıfımızın uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs’ı geride bıraktık. Mücadele örgütümüz UİD-DER, bu sene 1 Mayıs’ı işçi kentleri olan Bursa ve Lüleburgaz’da kutlama kararı aldı. Bizler de bu doğrultuda tüm hazırlıklarımızı yaparak...
- Öz İplik-İş Sendikası, Başkanlar Kurulunu, direnişteki Durak Tekstil işçileriyle dayanışmak amacıyla Bursa’da gerçekleştirdi. Kurulun ardından sendika yöneticileri direnişlerinin 83. gününde Durak Tekstil işçilerini ziyaret etti. Burada yapılan...
- 1 Mayıs işçi sınıfının uluslararası birlik ve mücadele günü. Her 1 Mayıs’ta UİD-DER’li mücadeleci işçiler bir gelincik tarlasını andırır gibi dolduruyorlar meydanları. Her 1 Mayıs’ta, işçi sınıfının bu çalışkan evlatları coşku dolu, disiplinli...
- Merhaba dostlar, uzun zamandan beri çalışma şartlarım nedeniyle birçok etkinliğe katılamıyordum. Yaşımın genç olmasına rağmen heyecanımı yitirmiştim. Hem yaşadığım şehirlerde etkinliklerin olmaması hem de maddi imkânsızlıklar yüzünden uzak kalmıştım...
- İstanbul Eyüpsultan’da özel bir lisenin müdürü 74 yaşındaki emekli öğretmen İbrahim Oktugan öğrencisi tarafından silahla vurularak öldürüldü. Öğretmenler “Can Güvenliğimiz Sağlansın, Gerekli Tedbirler alınsın!” talebiyle İzmir’den Bursa’ya, Mardin’...
- 21-28 Nisan Ebeler Haftası ve 12-18 Mayıs Dünya Hemşireler Haftası vesilesiyle 10 Mayısta İstanbul Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi önünde bir araya gelen hemşire ve ebeler basın açıklaması gerçekleştirdi.
- Bu sene 1 Mayıs’a UİD-DER’le birlikte bir işçi kenti olan Lüleburgaz’da katıldım. 1 Mayıs heyecanımız sabah saatlerinde başladı. Yol boyunca türkülerimizle, marşlarımızla 1 Mayıs alanına gittik. Tabii içimizde İstanbul’da kitlesel ve birleşik bir 1...
- 1 Mayıs’a gitmeden önce egemenlerin yarattığı algı yüzünden benim de endişelerim vardı. Fakat “Ben hakkımı savunmalıyım” diye düşünerek, arkadaşlarımın ısrarlı daveti sayesinde UİD-DER’le birlikte Bursa’da 1 Mayıs’a katıldım. İlk 1 Mayıs’ımdı, iyi...
- Ağır sorunlar altında bunalan işçi sınıfının bu sorunlar karşısında bir çıkış yolu bulabilmesi için sendikalarına sahip çıkması, sermayenin ve sendika bürokratlarının planlarını, niyetlerini boşa düşürmesi büyük önem taşımaktadır. Özellikle siyasi...
- Bartın’ın Amasra ilçesinde Türkiye Taşkömürü Kurumu’na (TTK) bağlı maden işletmesinde 14 Ekim 2022’de patlama meydana gelmiş, 43 maden işçisi yaşamını yitirmiş, 9 işçi de yaralanmıştı. Patlamaya ilişkin 7’si tutuklu 23 sanığın yargılanmasına 8...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ı geride bıraktık. 1 Mayıs’ta Türkiye’nin dört bir yanında gerçekleşen mitinglere yüzbinlerce sendikalı sendikasız işçi, işsiz, emekli, emekçi kadın, genç katıldı. İşçi ve...