Buradasınız
Bir, İki, Üç, Dört… Eyvah Her Şeyi Sayıyorum!
Pendik’ten bir kadın işçi

Biz işçiler günün büyük bir kısmını sürekli çalışarak geçiriyoruz. Yoğun bir tempoyla makinelerin hızına yetişmeye çalışıyoruz. Çalış çalış, aylar yıllar geçiyor. Sanki fabrikayla kesmişler göbek bağımızı. Teknoloji gelişiyor, makineler gün geçtikçe daha da hızlı ve verimli üretim yapıyor. Makineler gelişip işyerlerinde üretimin kapasitesi ve patronların kârı artarken biz işçi sınıfı ise yerimizde sayıyoruz. Hatta bıraktık yerimizde saymayı günden güne daha kötü koşullarda çalıştırılıyoruz. Ücretimiz ve yaşam koşullarımız burjuvaların kârı ile ters orantılı bir şekilde sürekli inişte.
Bütün gün makine ile yarışarak çalışıyoruz. Öyle anlar oluyor ki yoğunluktan su içmeye bile gidemiyoruz. Çünkü makine hiç durmadan çalışıyor, insan da değil ki o da su içmeye, tuvalete gitse de nefes alsak. Geçen gün pazara gittim. Soğan tezgâhına yanaştım. Soğanlar da iyi görünüyor, şuradan biraz soğan alayım, dedim. Başladım soğanları seçip poşete atmaya. Bir de baktım ne göreyim, ben soğanları poşete koydukça içimden bir yandan da sayıyorum, “dört, beş, altı”. Poşete koydukça farkında olmadan bir yandan da sayıyorum. “Hay Allah ne sayıyorum ki?” dedim kendi kendime. Sonra soğanı da alıp pazar alışverişimi bitirdim. Ama pazarda iyi salatalık kalmamıştı. Baktım marketin önünde salatalık var. İçimden de söyleniyorum “uyanıklar bu gün pazar var ya, nasıl da düzgün sebzeleri koymuşlar tezgâha.” Normalde markete gittiğinde iyi ya da kötü ne varsa şansına artık. Aldım elime poşeti başladım salatalıkları seçip poşete atmaya. “Üç, dört, beş, altı” birden durakladım, öylece kaldım. Allah’ım kafayı yiyeceğim, gene saymaya başlamışım. İçimden “ya ben ne yapıyorum, bir kilo salatalık alacağım şunun şurasında, kafayı mı yedim? Her şeyi saymaya başladım artık” diye kendi kendime söyleniyorum.
“Neden” diyeceksiniz. İşyerinde makineden çıkan ürünleri sayarak lastikliyoruz. Ürünleri bazen onlu, bazen de beşli şekilde toplayıp lastikliyoruz. 10 bin, 20 bin, 30 bin derken bütün gün binlerce ürün toplamış oluyoruz. Ve artık ürünleri saya saya ben farkına varmadan elime aldığım şeyleri sürekli sayar olmuşum. İlk işe başladığım günler, makineye yetişme telaşı ile uykumda sürekli ürünleri sayıyordum. Gece yatağa girdiğimde farkında olmadan uyku ile uyanıklık arasında sürekli sayı sayıyordum. Millet koyunları sayar, ben ürün sayıyordum.
İşyerinde pazarda başıma gelen bu olayı arkadaşlara anlattım. Arkadaşlar başladılar gülmeye. Bir kadın arkadaş da başladı anlatmaya. Bir gün işyerinden kadınlarla toplanıp gezmeye gitmişler. Oturmuşlar bir yere, sohbet-muhabbet derken kalkma saati gelmiş. Tam ayağa kalkarken kadın arkadaşlardan biri “eyvahhh!” diye yerinden sıçramış. Herkes korku ve telaş içinde ne oldu diye kadına bakıyor. Kadın arkadaş ayağını yerden kaldırmış, ayağının altında fındıkkabukları var. Ayağa kalkerken yerdeki fındıkkabuklarını ezmiş. Kabukların ezilirken çıkardığı sesle de yerinden sıçramış. Herkes panikle ne oldu deyince, “ampullere bastım, serileri kırıldı sandım” demiş, tabi millet de gülmekten kırılmış. İşyerinde çalışırken ürünler yerlere düşüyor. Düşen ürünü fark etmeyip üstüne bastığımızda da paramparça oluyor. Ürün bitiminde de sayıda eksiklik olunca işçiler bir dünya uğraşıyor. Ve buna benzer başka yerlerde çalışan arkadaşlarının, eşinin yaşadığı birçok hikâye anlattı. Bir yandan güldük halimize, bir yandan da düşündük ne haldeyiz diye.
Bu yaşadıklarımızı düşününce insan bir kez daha anlıyor: Bu düzen bizim dengemizi bozuyor. Yoğun ve tempolu çalışma nedeniyle artık günlük hayatımızda normal bireyler olarak kalamıyoruz. Yıllarca sürekli yoğun bir tempoya ve basınca maruz kalmaktan davranış şekillerimiz, sağlığımız, yeri geliyor psikolojimiz bozuluyor. Farkına varmadan bazen parça parça, bazen de çok hızlı bir şekilde bu düzen bizim dengemizi bozuyor. Bu sistem adeta bir makinenin ayarını bozar gibi bizim ruh ve beden sağlığımızın bütünsellik içinde kalmasını önlüyor, ayarlarımızı bozuyor. Geçim derdi, kendine zaman ayıramama, hiçbir şeyden yeterince doyum alamadan yaşamak. Keyif alarak, mutlu ve huzurlu bir yaşamdan mahrum kalmak. Güvensizlik, gelecek kaygısı. Tüm bunların sonucunda ise insanların dengesi bozulup altüst oluyor. Kapitalizm biz işçilerin tüm ayarlarını bozuyor. Bu nedenle bir kez daha anladım ki, sağlıklı bireyler olarak yaşamak istiyorsak biz işçiler kapitalizmi tüm dengesizlikleri ile birlikte yeryüzünden silip atmalıyız.
- Adres Doğru mu?
- Emekliler “AÇIZ” Diyor, Onları Kim Duyuyor?
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
- Sorumluluk Almadan Kazanım Elde Edemeyiz
- Topluma Fildişi Kulelerden Bakmak
- Mücadele Edenler Mutlaka Kazanır!
Son Eklenenler
- İzmir’de Tekgıda-İş Sendikasının örgütlü olduğu Oryantal Tütün Paketleme (OTP), TTL Tütün ve Sunel Tütün fabrikalarında süren grevler anlaşmayla sonuçlandı. Genel-İş Sendikasında örgütlü İzmir Konak Belediyesine bağlı MER-BEL işçileri düşük ücret...
- Dünyada ve Türkiye’de olup bitenler üzerine sohbet ederken genç bir işçi kardeşimiz, “valla artık haberlere bakmıyorum, zaten benim kendi derdim başımdan aşkın” dedi. Aslında hepimizin derdi başından aşkın. Ama belki de bu nedenle çevremizdeki...
- Sömürüye başkaldırının sembolü, tüm dünya işçilerinin ortak duygularla ve taleplerle alanlara çıktığı, evrensel bir mücadele günü olan 1 Mayıs yaklaşıyor. Yüreği 1 Mayıs coşkusuyla, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya özlemiyle çarpan tüm işçilere selam...
- 2 Nisan 2024’te İstanbul Beşiktaş’ta Masquerade isimli gece kulübünde çıkan yangında 29 işçi yaşamını yitirmişti. Aileler aradan geçen bir senede adaletin sağlanmamış olmasına, asli kusurluların tutuklanmamasına tepkili. Mahkemeye sunulan ikinci...
- Arjantin’de faşist devlet başkanı Javier Milei’nin 2023 yılı sonunda iktidara gelmesinden bu yana işçiler üçüncü kez genel greve çıktı. Genel İş Konfederasyonu’nun (CGT) çağrısıyla 10 Nisan Perşembe günü ülke çapında 24 saatlik grev gerçekleşti....
- Panayırdaki gösteri için adam avazı çıktığı kadar bağırarak müşteri çekmek istiyormuş ama gösteri o kadar kötüymüş ki kimse adama kanıp gösteriye gitmiyormuş. Panayır açılalı epey olmuştur ve çığırtkana kanarak girenlerin söyledikleri de kulaktan...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs yaklaşıyor. Peki, hangi koşullarda karşılıyoruz 1 Mayıs’ı? İşçiler, emekçiler olarak hepimiz ağırlaşan sorunlarımızın çözülmesini, üzerimizdeki baskının hafiflemesini istiyoruz....
- Kocaeli Gebze’de bulunan Alman sermayeli Erlau Metal fabrikasında işçiler, Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şube’de örgütlendi. Sendika yakın zamanda Çalışma Bakanlığından yetki belgesini almasına rağmen işveren yetki itirazında bulundu....
- Kasım 2024’te Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer tutuklanarak görevden alınmış ve ardından belediyeye kayyum atanmıştı. İşçiler üzerinde baskı uygulayan kayyum yönetiminin tazminatlarını ödemeden, haklı gerekçe göstermeden pek çok işçiyi...
- Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) geçtiğimiz hafta Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumlarına Öğretmen Atama ve Yönetici Görevlendirme sonuçlarını açıkladı. Sonuçların açıklanmasının ardından eğitim sendikaları atamaların ölçülebilir ve somut...
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...
- Ha geldi, ha gelecek, yok yok bu sene gelmeyecek derken Yaren leylek Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Uluabat Gölünün kıyısında balıkçı Âdem amcayla buluştu. On dört yıllık dostluk! Adı gibi yarenlik yapıyor Âdem amcaya. Aslında kimsenin haberi...