“Almış dizginleri eline
Bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası
Onların kemik yalayan dostları
Onların sazı cazı villası doktoru dişçisi
...6 Şubat sabahına korkunç bir haberle gözlerimizi açtık. Felaketin korkunç boyutları her geçen saat daha da açığa çıkıyordu. Saatler, günler geçerken insanların “devlet nerede?” feryatları göğe yükseliyordu. Televizyondan, sosyal medyadan çaresizce seyretmek, sadece üzülmek bizlere yakışmazdı. Gençler olarak bizler de hemen harekete geçtik, neler yapabiliriz diye düşündük, güvendiğimiz bir kurum olarak UİD-DER’e sorduk.
UİD-DER sayesinde, bizler de Türkiye ve dünyanın dört bir yanındaki emekçilerin yardım seferberliğinin bir parçası olduk. Elbette ailelerimiz de çeşitli yardımlar yapıyordu ama gençler olarak bizler de sorumluluk almalıydık. Kimimiz cebimizdeki harçlıklarımızı tereddütsüz verdik, kimimiz kıyafetlerini… UİD-DER’e aileleriyle birlikte gelen küçücük çocuklar bile kumbaralarını teslim ettiler. İnanılmaz bir güven, birlik beraberlik duygusu vardı. Deprem öncesinde “bu gençlerden bir şey olmaz” diyenler, gençlerin hemen harekete geçip yardım toplama merkezlerinde canla başla çalıştıklarını gördüler.
Kapitalist sömürü düzeni biz gençleri depresyon çukuruna itiyor, umutsuzluğa sürükleyip atıl bırakıyor. Ama biz bu dayanışmanın içinde yer alarak umudun nerede olduğunu gördük. Hem atalet içinde kalmayı reddettik, hem de bir toplum olarak birleşip el ele vermenin, birbirimizin yarasını sarmanın önemini anladık. Alevi-Sünni, Kürt-Tük, Yunan-Ermeni gibi tüm ayrımların yapay olduğunu, bu ayrımları egemenlerin körüklediğini ve emekçi halkların dayanışma, yardımlaşma duygularıyla birlik olabildiklerini gördük. Düne kadar elinden telefonu düşürmeyen, üşenip elini bir işe atmayan gençler gece yarılarına kadar kan ter içinde çalıştılar. UİD-DER’li gençler olarak belediyenin yardım toplama merkezine gidip biz de destek olduk. Orada tanışıp birlikte çalıştığımız 19 yaşındaki bir genç arkadaşımız, “ben hiç bu kadar çalışabileceğimi düşünmezdim ama yaşanan acıları bir nebze olsun hafifletmek istedim. Hatta ailem kızmasına rağmen 2 gün eve gitmedim, sabaha kadar arkadaşlarımla gelen yardım malzemelerini kolileyip tırlara yükledik” dedi. İşte tüm bu yardımlaşma, dayanışma seferberliği yarına dair umutlarımızı, inancımızı daha da büyüttü.
Bu acıları tekrar yaşamamak için örgütlü mücadelemizi büyütmekten başka bir seçeneğimiz yok. Düne kadar “okuyun doktor, öğretmen, mühendis olun, hayatınızı kurtarın” diyorlardı. Onlarca doktor, mühendis, öğretmen bir gecede hayattan kopartıldı. Kapitalizmin bizlere bir gelecek vaat etmediğinin farkındaydık ama yaşam hakkı bile tanımadığının canlı tanıkları olduk. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmamalı, silkinip ayağa kalkmalıyız. Bizleri diri diri betona gömen sömürücü egemenlerden hesap sormak için canla başla çalışmalıyız! Bozuk düzende sağlam çark olmaz demiş ozan, bozuk düzeni de çarkını da paramparça etmek boynumuzun borcudur...
“Almış dizginleri eline
Bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası
Onların kemik yalayan dostları
Onların sazı cazı villası doktoru dişçisi
...Bir seçim sürecinde daha burjuva siyasetçiler, yani patronların siyasi temsilcileri sahnedeler. Milyon dolarlık reklam kampanyaları eşliğinde, işçileri yalanlarına inandırmak için kapı kapı geziyorlar. İşçilere, emeklilere...