Buradasınız
Hastane mi Çilehane mi?
![](https://uidder.org/sites/all/modules/lazyloader/image_placeholder.gif)
Kardeşler yaşadığımız düzende gün geçtikçe sorunlarımız artıyor. Ekonomik kriz, işsizlik, sürekli artan vergiler, zamlar, sefalet ücretlerine mahkûm edilmemiz, çocuklarımızın eğitim sorunları ve buna ekleyebileceğimiz onlarca sorun. Bu sıkıntılar işçi ve emekçi ailelerin sağlığını da olumsuz etkiliyor. Sağlıklı koşullarda çalışamıyoruz, iyi beslenemiyoruz, uzun saatler çalışıyoruz, rutin sağlık kontrollerimizi yaptıramıyoruz. Televizyon programlarına çıkan doktorlar, sağlıklı yaşayabilmemiz için bir sürü tavsiyede bulunuyor. Ancak bizler bunları yerine getirecek maddi imkânlara da zamana da sahip değiliz. Son haddine gelene kadar sağlıkla ilgili sorunlarımızı erteliyor ve en sonunda SGK hastanelerinin kapılarına düşüyoruz. Babamın yaşadığı sağlık problemlerinden dolayı, günlerden beri hastanede yatıp kalkıyorum. Orada yaşadıklarım ve tanık olduklarımı sizinle paylaşmak istedim. Şifa aramaya gittiğimiz SGK hastanelerinde yaşamamızın tamamen tesadüflere bağlı olduğunu, sizler de daha iyi anlayacaksınız.
Babam pankreas kanseri, iki buçuk santim tümör tespit edildi ve acil bir şekilde müdahale edilmesi gerekiyor. Ancak, ameliyat yapıldıktan sonra yoğun bakımda kalması gerekiyor. Yoğun bakımda yer olmadığı için günlerden beri bekliyoruz. Aynı odada kaldığımız diğer bir hasta yakını ile babasının sağlık durumunu konuştuk. On yıl önce gırtlak kanseri olduğunu, yapılan yanlış ışın tedavisi nedeniyle gırtlağının yandığını söyledi. Son beş yıldan beri hastane ile ev arasında mekik dokuduğunu, evde tedavisinin mümkün olamadığını anlattı. “Doktorlar ne ameliyat yapmaya ne de hastanede tedavi etmeye yanaşıyor, sürekli eve göndermenin peşinde” diyor. Doktorun asistanı ile yaptığı konuşmayı anlattı, insanın tüyleri diken diken oluyor. Asistan, ameliyatın riskli olduğunu ve hastayı eve götürmesinin en iyisi olduğunu söylemiş. “Eve götüreyim de acı çeke çeke mi ölsün, bunu mu söylüyorsunuz?” sorusu ise cevapsız kalmış. “Eğer babam ölecekse acı çeke çeke değil, ameliyat masasında ölmesini tercih ederim” dedi. Gencin gözleri doldu.
Günlerden beri hastane hastane dolaşan diğer bir hasta yatak olmadığı için bir gün acilde bekledi ve sonra servise aldılar. Viziteye gelen doktor, asistanlara “hastayı acil ameliyata alın” talimatını verdi. Meğerse hastanın bağırsağı delinmiş ve içine akmaya başlamış. Doktor ameliyattan sonra hastanın yakınlarına “eğer iki üç saat daha geç kalsaydık hastayı büyük bir ihtimalle kaybederdik” demiş. Akşam saatlerinde acile gelen bir hastaya hemen anjio yapılıyor. Beş saat sonra hasta eve gönderiliyor, evde fenalaşan hasta ambulansla yeniden acile getirildi. Anjio yapılırken damar yırtılmış ve iç kanama olmuş. Fakat doktorun, “bir hastaya aynı günde iki kere acil giriş yapamayız. Gece on ikiyi bekleyeceğiz” demesi hasta yakınlarını isyan ettirdi. Yakınlarının, “anjio olan bir hastanın dokuz saat hastanede gözetim altında tutulması gerekiyor, neden erkenden çıkartınız?” sorusuna verilen cevap, başka bir hastayı tedavi etmek için bunu yapmak zorunda oldukları oldu. Hastayı koroner yoğun bakıma aldılar.
Ülkeyi yönetenler sağlık sisteminin geliştiğini hatta çağ atladığını iddia ediyorlar. Şehir hastaneleri projelerini ve açılan yeni hastaneleri öve öve bitiremiyorlar. Ama işçilerin tek sağlık güvencesi olan SGK hastanelerinde yaşananlar ortada. Aslında sistem bizlere özel hastanelere gitmeyi dayatıyor. Bu da sağlık patronlarının, hastane sahiplerinin işine geliyor. Bugün patronları daha çok zengin etmek için ağır ve sağlıksız koşullarda çalışıyoruz. Üç kuruş alabilmek için gecemizi gündüzümüze katıyoruz. Yönetenler hayatlarını saraylarda zevkusefa içinde yaşıyorlar, bedelini biz işçiler ödüyoruz. Bakanlar, aileleri, yakınları sırtımızdan kazandıkları paralarla en lüks hastanelerde en kaliteli sağlık hizmetlerini alıyor. Onlar aileleri ile sağlıklı, mutlu yaşarken, bizim hayatta kalmamız tamamen tesadüflere veya cebimizdeki paraya kalmış durumda. Bu nasıl adalet kardeşler? Sağlık hizmeti alamıyoruz, emekli olamıyoruz. Ücretlerimizden kesilen primler nereye gidiyor? Yıllarca bizleri iliğimize kadar sömürüyor, sonra bir kenara atıp kaderimizle baş başa bırakıyorlar. Kaderimize razı mı olacağız, yoksa artık yeter mi diyeceğiz? Eğer buna karşı durmazsak, örgütlü mücadele yürütmezsek bizlerin yarını nasıl olacak, geride bıraktıklarımıza kim sahip çıkacak? Sağlıklı bir yaşam için, ailemizin geleceği için, sistemin adaletsizliklerinden kurtulmak için örgütlenelim, mücadele edelim. Bu köhne düzeni yıkalım, insanca yaşayabileceğimiz bir düzen kuralım.
- Adres Doğru mu?
- Emekliler “AÇIZ” Diyor, Onları Kim Duyuyor?
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
- Sorumluluk Almadan Kazanım Elde Edemeyiz
- Topluma Fildişi Kulelerden Bakmak
- Mücadele Edenler Mutlaka Kazanır!
Son Eklenenler
- Bugün milyarlarca insan kapitalizmin yarattığı pek çok sorunla cebelleşiyor. İşsizlik, yoksulluk, iklim krizi, göç krizi, emperyalist savaşlar… Dünya üzerinde yaklaşık 300 milyon göçmen var. Türkiye’de Amerika’da, İspanya’da İngiltere’de ve daha...
- Geçtiğimiz günlerde Asya’nın en zengin ailesi olan Ambaniler’in Martta başlayan 4 aylık düğün maratonunda 250 milyon dolar harcadıklarına dair bir haber okudum. Mukesh Ambani’nin oğlu Anant’ın evlendirildiği şatafatlı düğüne dünyanın her yerinden...
- İstanbul 112 Ambulans çalışanları ve SES İstanbul Şubeleri, 26 Temmuz Cuma günü Avrupa İl Ambulans Servisi Başhekimliği binası önünde, yaşanan sorunlara çözüm bulunması talebiyle basın açıklaması gerçekleştirdi. Yapılan basın açıklamasına 112...
- Otoriter, faşist rejimlerin iktidarda olduğu dönemlerde toplumsal değerler aşındırılır, insanlar yalnızlaştırılır, bencillik ve bireycilik daha fazla öne çıkar. Zulme ve haksızlığa karşı çıkmak aptalca, kişisel çıkarları ön planda tutmak, bunun için...
- Kemal Türkler anılırken yaşadığı dönemle ve mücadele arkadaşlarıyla, sınıf mücadelesinde elde ettikleri kazanımlarla anılıyor. Bize öyle önemli bir miras bırakmış ki katledilişinin 44. senesinde bizler onu hâlâ aramızda ve kavgamızda hissediyoruz....
- İstanbul Çatalca’da bulunan, sucuk, salam, sosis gibi işlenmiş et ürünleri üretimi yapılan Polonez’de baskılar ve hukuksuzluklar artıyor, işçiler de sendikal haklarına sahip çıkmaya devam ediyor. Tekgıda-İş Sendikasının yeterli çoğunluğu sağlayarak...
- Siyasi iktidar Türkiye’nin dört bir yanını maden şirketlerine peşkeş çekmeye devam ediyor. Son olarak Emsa Enerji ve Madencilik şirketi Tokat’ta 30’dan fazla köyün yaylası ve su havzası olan Sorhun Obasında altın aramak için sondaj çalışmalarına...
- Sermaye sınıfının sendika düşmanlığına ve ücret gasplarına karşı işçilerin ve emekçilerin mücadeleleri sürüyor. İstanbul Çatalca’da Polonez işçileri patronun sendika düşmanlığına karşı direnişe geçti. Şişli Belediyesi işçileri ücretlerinin eksiksiz...
- “Fabrikadaki çoğu kadın 600-700 işçiye haklarının ellerinden gideceğini anlattığımızda protestoya katılmayı tereddütsüz kabul ettiler. Fabrikada sendikasız işçi yoktu. Kadınlar erkeklerden daha bilinçliydi. Sınıfsal olarak da meseleyi biliyorlardı....
- Başka dilde bir şarkı söylendiğinde sözlerini anlamayız. Yine de şarkıda akan hisler yüreğimize kolaylıkla işler. Elbette müziğin gücü ve evrenselliğidir bu. Ancak esas güç, egemenlerin ne yaparlarsa yapsınlar önüne geçemeyecekleri duygudaşlık...
- DİSK’in kurucusu, Maden-İş’in Genel Başkanı, Türkiye işçi sınıfının unutulmaz önderi Kemal Türkler, katledilişinin 44’üncü yılında Topkapı Mezarlığındaki mezarı başında anıldı. 22 Temmuzda gerçekleştirilen anmaya DİSK’e bağlı sendikaların üye ve...
- Türkiye işçi hareketinin yükselişe geçtiği 1960-1980 arası dönemi düşündüğümüzde bu yükselişe büyük katkısı olan Maden-İş geleneğini ve Maden-İş Genel Başkanı Kemal Türkler’i anmamak olmaz. Kemal Türkler, bu dönemin sembolü haline gelmiş isimlerden...
- Kemal Türkler… DİSK’in kurucusu, Maden-İş’in unutulmaz önderi… Dürüst, namuslu ve yüreği işçi sınıfından yana atan bir sendikacı… Katledilişinin 44. yıldönümünde büyük işçi önderi Kemal Türkler'i saygıyla anıyoruz.