Buradasınız
Hastane mi Çilehane mi?

Kardeşler yaşadığımız düzende gün geçtikçe sorunlarımız artıyor. Ekonomik kriz, işsizlik, sürekli artan vergiler, zamlar, sefalet ücretlerine mahkûm edilmemiz, çocuklarımızın eğitim sorunları ve buna ekleyebileceğimiz onlarca sorun. Bu sıkıntılar işçi ve emekçi ailelerin sağlığını da olumsuz etkiliyor. Sağlıklı koşullarda çalışamıyoruz, iyi beslenemiyoruz, uzun saatler çalışıyoruz, rutin sağlık kontrollerimizi yaptıramıyoruz. Televizyon programlarına çıkan doktorlar, sağlıklı yaşayabilmemiz için bir sürü tavsiyede bulunuyor. Ancak bizler bunları yerine getirecek maddi imkânlara da zamana da sahip değiliz. Son haddine gelene kadar sağlıkla ilgili sorunlarımızı erteliyor ve en sonunda SGK hastanelerinin kapılarına düşüyoruz. Babamın yaşadığı sağlık problemlerinden dolayı, günlerden beri hastanede yatıp kalkıyorum. Orada yaşadıklarım ve tanık olduklarımı sizinle paylaşmak istedim. Şifa aramaya gittiğimiz SGK hastanelerinde yaşamamızın tamamen tesadüflere bağlı olduğunu, sizler de daha iyi anlayacaksınız.
Babam pankreas kanseri, iki buçuk santim tümör tespit edildi ve acil bir şekilde müdahale edilmesi gerekiyor. Ancak, ameliyat yapıldıktan sonra yoğun bakımda kalması gerekiyor. Yoğun bakımda yer olmadığı için günlerden beri bekliyoruz. Aynı odada kaldığımız diğer bir hasta yakını ile babasının sağlık durumunu konuştuk. On yıl önce gırtlak kanseri olduğunu, yapılan yanlış ışın tedavisi nedeniyle gırtlağının yandığını söyledi. Son beş yıldan beri hastane ile ev arasında mekik dokuduğunu, evde tedavisinin mümkün olamadığını anlattı. “Doktorlar ne ameliyat yapmaya ne de hastanede tedavi etmeye yanaşıyor, sürekli eve göndermenin peşinde” diyor. Doktorun asistanı ile yaptığı konuşmayı anlattı, insanın tüyleri diken diken oluyor. Asistan, ameliyatın riskli olduğunu ve hastayı eve götürmesinin en iyisi olduğunu söylemiş. “Eve götüreyim de acı çeke çeke mi ölsün, bunu mu söylüyorsunuz?” sorusu ise cevapsız kalmış. “Eğer babam ölecekse acı çeke çeke değil, ameliyat masasında ölmesini tercih ederim” dedi. Gencin gözleri doldu.
Günlerden beri hastane hastane dolaşan diğer bir hasta yatak olmadığı için bir gün acilde bekledi ve sonra servise aldılar. Viziteye gelen doktor, asistanlara “hastayı acil ameliyata alın” talimatını verdi. Meğerse hastanın bağırsağı delinmiş ve içine akmaya başlamış. Doktor ameliyattan sonra hastanın yakınlarına “eğer iki üç saat daha geç kalsaydık hastayı büyük bir ihtimalle kaybederdik” demiş. Akşam saatlerinde acile gelen bir hastaya hemen anjio yapılıyor. Beş saat sonra hasta eve gönderiliyor, evde fenalaşan hasta ambulansla yeniden acile getirildi. Anjio yapılırken damar yırtılmış ve iç kanama olmuş. Fakat doktorun, “bir hastaya aynı günde iki kere acil giriş yapamayız. Gece on ikiyi bekleyeceğiz” demesi hasta yakınlarını isyan ettirdi. Yakınlarının, “anjio olan bir hastanın dokuz saat hastanede gözetim altında tutulması gerekiyor, neden erkenden çıkartınız?” sorusuna verilen cevap, başka bir hastayı tedavi etmek için bunu yapmak zorunda oldukları oldu. Hastayı koroner yoğun bakıma aldılar.
Ülkeyi yönetenler sağlık sisteminin geliştiğini hatta çağ atladığını iddia ediyorlar. Şehir hastaneleri projelerini ve açılan yeni hastaneleri öve öve bitiremiyorlar. Ama işçilerin tek sağlık güvencesi olan SGK hastanelerinde yaşananlar ortada. Aslında sistem bizlere özel hastanelere gitmeyi dayatıyor. Bu da sağlık patronlarının, hastane sahiplerinin işine geliyor. Bugün patronları daha çok zengin etmek için ağır ve sağlıksız koşullarda çalışıyoruz. Üç kuruş alabilmek için gecemizi gündüzümüze katıyoruz. Yönetenler hayatlarını saraylarda zevkusefa içinde yaşıyorlar, bedelini biz işçiler ödüyoruz. Bakanlar, aileleri, yakınları sırtımızdan kazandıkları paralarla en lüks hastanelerde en kaliteli sağlık hizmetlerini alıyor. Onlar aileleri ile sağlıklı, mutlu yaşarken, bizim hayatta kalmamız tamamen tesadüflere veya cebimizdeki paraya kalmış durumda. Bu nasıl adalet kardeşler? Sağlık hizmeti alamıyoruz, emekli olamıyoruz. Ücretlerimizden kesilen primler nereye gidiyor? Yıllarca bizleri iliğimize kadar sömürüyor, sonra bir kenara atıp kaderimizle baş başa bırakıyorlar. Kaderimize razı mı olacağız, yoksa artık yeter mi diyeceğiz? Eğer buna karşı durmazsak, örgütlü mücadele yürütmezsek bizlerin yarını nasıl olacak, geride bıraktıklarımıza kim sahip çıkacak? Sağlıklı bir yaşam için, ailemizin geleceği için, sistemin adaletsizliklerinden kurtulmak için örgütlenelim, mücadele edelim. Bu köhne düzeni yıkalım, insanca yaşayabileceğimiz bir düzen kuralım.
- Çare Sınıfımızda ve Örgütlü Mücadelemizde
- “Eşim Öyle Yerlere İzin Vermiyor”
- Hafta Tatili Haktır, Gasp Edilemez!
- Adres Doğru mu?
- Emekliler “AÇIZ” Diyor, Onları Kim Duyuyor?
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
Son Eklenenler
- Bazı zenginlerin “ölmeden yapılacaklar listesi”nde dünyanın en yüksek tepesi olan Everest’e tırmanmak vardır mesela. Zaman zaman sosyal medyada bu insanların “başarı”larını anlatan çeşitli videolar, haberler çıkar karşımıza.
- Şeker-İş Sendikasının örgütlü olduğu Kütahya Şeker Fabrikasında, Mart ayından bu yana süren toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine 30 Ağustosta başlayan grev, 3’üncü gününde sürüyor.
- İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri’nin çağrısıyla İstanbul Kadıköy’de yapılan mitinge binlerce kişi katıldı. Kadıköy Söğütlüçeşme’de toplanan kitle, “Savaşa ve Sömürüye Karşı Demokrasi ve Barış Kazanacak” pankartı arkasında rıhtımdaki miting...
- Türk-İş’e bağlı Koop-İş Sendikasının örgütlü olduğu Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nın (SYDV) Türkiye genelindeki 1003 kurumunda çalışan 10 bin kamu işçisi 29 Ağustosta greve çıktı.
- Güvenliğin ve danışmanın olduğu katta her 5 dakikada bir “sistemsel hata ve arıza olduğu için tüm katlarda hizmet verilemiyor” şeklinde anonslar yapılıyordu. Önce güvenliğe gidip bu yapılanın yanlış olduğunu, insanlara memurların iş bıraktığının...
- Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca adlı romanında Yaşar Kemal, sömürülenlerle sömürücüler arasındaki büyük çelişkiyi anlatır. “Çünkü” der, “sömüren güçlü azınlıkla, sömürülen ve güçsüz sanılan çoğunluk, her çağda vardı. Ama bu çelişki...
- İktidarın “Kamu Çerçeve Protokolü” sürecindeki tutumunu protesto etmek için yapılan bir eylemin ardından bir kadın işçi çevresindeki insanlara sordu: “Bu sene hiç kiraz yediniz mi?” Bu soruya evet diyen tek bir kişi çıkmadı. Kilosu 700 lirayı aşan...
- Mücadele örgütümüz UİD-DER’in saflarında yer almış her işçi kardeşimizden, çoğu zaman övgü dolu sözler duyarız. Bu sözler tesadüf değil, UİD-DER’in sınıf mücadelesinin tarihsel deneyimlerinden süzülüp gelen mücadele kültürünün bir sonucudur. Ben de...
- İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri, 1 Eylül Dünya Barış Günü kapsamında 31 Ağustos Pazar günü Kadıköy’de bir miting düzenleyeceklerini duyurdu. Miting çağrısı, Mecidiyeköy’de bulunan Tüm Bel-Sen İstanbul Şube binasında 27 Ağustosta...
- Toplamda 6,5 milyon kamu emekçisi ve emeklisini ilgilendiren 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinde, anlaşma sağlanamadı. Kamu İşveren Heyeti ile konfederasyonlar arasında görüşmeler çıkmaza girdiği için, süreç Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna...
- İzmir’den İstanbul’a belediye çalışanları, ücretlerinin geç veya eksik ödenmesi, tazminatlarının ve yan haklarının ödenmemesi nedeniyle çeşitli eylemler yapıyor. Evlerini geçindirmekte zorlanan emekçiler, alacaklarının bir an önce ödenmesini talep...
- 600 bin kamu işçisini ilgilendiren Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü (KÇP) süreci, kamu işçilerinin taleplerinin görmezden gelinerek sefalet zammına imza atılmasıyla sonuçlandı. Harb-İş İstanbul Şube Başkanı Murat Yalçınkaya ile Kartal...
- Grev yerindeki bir sohbet sırasında bir işçi kardeşimiz çocuğunun aşçılık bölümünü seçtiğini anlatırken bu durumun onu üzdüğünü şu sözlerle dile getirmişti: “Biz istedik ki bizim gibi işçi olmasın, mühendis olsun, doktor olsun, ezilmesin. Ama olmadı...