Buradasınız
Hayatımız Mesai!
Haftanın 6 günü, 24 saatin 12 saatini işyerinde geçiren bir işçinin kendine ait bir hayatı nasıl olabilir? 12 saat patron için çalışan işçi, en iyi ihtimalle 1 saatini de yolda kaybetmektedir. En az 8 saat uyumadan ertesi gün çalışması mümkün değil. Yani işçi kendisi için değil, ertesi gün çalışabilmek için düzenli uyumak, dinlenmek ve enerjisini toplamak zorundadır. 12+1+8 eder 21 saat. Geriye kaldı 3 saat. Yıkanmak, temizlenmek, giyinmek, alış-veriş yapmak gibi işleri de hesaba kattığımızda koca bir günden geriye bir şey kalmaz.
Şu soruyu tekrar sormalıyız: Haftada 6 gün 12 saat çalışan bir işçinin kendine ait bir hayatı var mı? İşçiler yaşamak için mi çalışıyor, çalışmak için mi yaşıyor? Her insanın kendisini ve ailesini geçindirmesi, kimseye muhtaç olmadan onurlu bir hayat sürdürebilmesi için elbette çalışması gerekir. Ancak patronların düzeni kapitalizmde işçilerin gece gündüz çalışması hiçbir şey ifade etmiyor. İşçiler, sefalet koşullarından bir türlü çıkamıyorlar, kendilerine ve ailelerine zaman ayıramıyorlar. Ücretlerin düşüklüğü, geçim derdi ve işten atılma tehdidi işçiyi fazla mesailere boyun eğmek zorunda bırakıyor. Patronlar, işçilerin ücretlerini düşük tutarak fazla mesaiye kalınmasını mecburi hale getiriyorlar. Sonra da lütfeder gibi, fazla mesai yaptırarak işçilere daha fazla para kazanma imkânı sunduklarını söyleyebiliyorlar. Bir İşçi Dayanışması okurumuz yazdığı mektupta, iş başvurusu yaptığı bir işyerindeki personel müdürünün yüzsüzlüğünü şu sözlerle aktarıyor: “Ben seni sevdim. Seni düşünüyorum. Sen fazla mesai yapmazsan nasıl geçineceksin? Bugün asgari ücret ile geçinilemeyeceğini çok iyi biliyoruz.”
Geçim derdi ve ücretlerin düşüklüğü işçileri fazla mesailerden kazanacakları üç kuruşa o derece mahkûm ediyor ki, pek çok işyerinde işçiler fazla mesailerin kaldırılmasına tepki gösterebiliyorlar. Bir başka okurumuz, kendi işyerinde karşılaştığı durumu mektubunda şöyle aktarıyor: “Yan yana çalıştığım kadın arkadaşım çok rahatsızdı. Sürekli bel ağrısından şikâyet ediyordu. Çektiği acı, yüzünden okunuyordu. Şef geldi ve 16 saate kalıp kalamayacağını sordu. Arkadaşım ‘olur, 24 saate de kalırım’ dedi. Şef sevinerek uzaklaştı. Çok öfkelenmiştim. Bu öfkeyle arkadaşıma döndüm ve ne biçim bir insan olduğunu sordum. Acıdan kıvrandığı halde nasıl olup da kendi isteğiyle iki vardiya daha çalıştığını sordum. Bana ‘Gebze gibi bir sanayi şehrinde iş bulamadığı için kocam Karabük’e geri döndü. Bebeğime bakamadığım için onu da Bolu’ya anneme gönderdim. Onları görebilmek için para kazanmam gerekiyor’ dedi.”
Özetle çaresizlik işçileri bu duruma sürüklüyor. Elbette çaresizliği yaratan şey, işçilerin örgütsüz olmalarıdır. Birlik olamayan işçi, patron karşısında duramaz ve ücretini de yükseltemez. İşçi Dayanışması okurlarımızın UİD-DER’e gönderdiği mektuplar, işçilerin yaşadıkları trajedilerle dolu. Çocuğunu sadece uyurken görebilenler, fazla mesaiye kalmadığı için baskı görenler, fazla mesailerden dolayı ailesiyle ilişkileri bozulanlar, eşlerinden boşananlar, sosyal hayatları yok olanlar…
İş başvurularında fazla mesaiyi kabul etmeyen işçi işe bile alınmıyor. Bir yanda işten atma tehdidi ve işsizlik kırbacı, öte yanda geçim derdi işçileri günde 12 saati aşan çalışmaya boyun eğmek zorunda bırakıyor. Meselâ bir perde fabrikasında uzun yıllar 16 saate kadar çalışan, her Pazar mesaiye giden işçiler, fazla mesailere kalmayı reddedince türlü baskılara maruz kalıyorlar. Bölümleri defalarca değiştiriliyor, en ağır işlere koşuluyor, sürekli horlanıyor, zam döneminde zam verilmeyerek cezalandırılıyorlar.
Uzun çalışma saatleri ve düşük ücretler milyonlarca işçiye sosyalleşmek için zaman tanımıyor. İş yasasına göre haftalık çalışma süresi 45 saat. Resmi araştırmalar bile işçilerin haftalık çalışma süresinin ortalama 52 saate çıktığını gösteriyor. Çoğu işyerinde bu süre 70 saati aşıyor. Kısacası fazla mesailer fazla olmaktan çıktı ve normal çalışma biçimi haline geldi. Patronların dayattığı çalışma düzeni işçilerin sosyal hayatını yok ediyor, sağlıklarını bozuyor ve ömürlerini törpülüyor. Ama tüm bunların sorumlusu patronlar değilmiş gibi, utanmadan işçilerden teşekkür bekliyorlar.
Tüm zenginlikleri yaratan işçiler, yaşamak için daha çok boş zamanı ve daha yüksek ücretleri hak ediyor. Ücretlerin yükselmesini ve iş saatlerinin düşmesini istemeyen aklı başında tek bir işçi yoktur. Ancak işçiler birlik olmadan ve mücadele etmeden bunların elde edilebilmesi mümkün değildir.
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Gelişen Ufkumuz, Değişen Dünyamız
- Köşemize Çekilmiyoruz, Emekçi Gençlik Köşemizle Güçleniyoruz!
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- İşçi Dayanışması 200. Sayı Çıktı!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- Ülkeyi Şirket Gibi Yönetmek…
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- İşçi Dayanışması 199. Sayı Çıktı!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Olur Kardeşim Olur!
Son Eklenenler
- İşçi Dayanışması yayınlandığı ilk günden bu güne biz işçilere kocaman bir sınıf olduğumuzu, yaşamlarımızın, sorunlarımızın ve çözüm yollarının ne kadar yakın olduğunu anlatmaya devam ediyor. Yazıların kaleme alınmasından görsellerin hazırlanmasına,...
- İstanbul Planlama Ajansının (İPA) Ekim ayı araştırmasına göre, İstanbul’da ortalama stres seviyesi 10 üzerinden 6,9 çıktı. Aslında bu veri sadece İstanbul’u yansıtmıyor. Mersin olsun, İstanbul olsun hiç fark etmiyor: Stres seviyemiz artıyor,...
- Sevgili işçi kardeşlerim, başlıktaki sözlere gelmeden meramımın tamamını anlatmak için 6 ay geriye gitmem gerekiyor. Mayıs ayının son haftasında iki azı dişime kanal tedavisi için Dokuz Eylül Üniversitesi diş bölümüne randevu alarak gitmiştim. İki...
- “Zeytinyağlı yiyemem aman/ basma da fistan giyemem aman…” Kütahya ya da Bursa yöresine ait olduğu düşünülen bu türkü düğünlerde, keyifli eş dost toplantılarında hep bir ağızdan söylenir. Hatta eğlenceli ritmi karşılıklı oynamaya da teşvik eder....
- Hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı korkunç boyutlara ulaştı. Emekçiler olarak temel ihtiyaçlarımız olan barınma, beslenme gibi ihtiyaçlarımızı karşılamakta zorlanıyoruz. Aldığımız maaşlarla kirayı mı ödeyelim, karnımızı mı doyuralım diye kara kara...
- Kapitalist sistemde yaşıyoruz ve bu sistemin yol açtığı büyük-küçük pek çok sorunla boğuşuyoruz. Peki sorunlarımızı çözmek için ne yapıyoruz? Örneğin pek çoğumuzun ailesinde çocuk, hasta, yaşlı ya da engelli olduğu için bakıma muhtaç yakınlarımız...
- İşçi Dayanışması çıktığında her birimiz ilk görüşte etkilendiğimiz yazıyı seçiyoruz. Neden etkilendiğimizi, yazının bizi nasıl etkilediğini, neyi düşünmemizi sağladığını anlatıyoruz birbirimize. Bu yazıyı herhangi bir arkadaşımıza nasıl ve neden...
- Mutsuzluk ve umutsuzluk gençler arasında adeta bir salgın gibi yayılıyor. Etrafımıza, arkadaşlarımıza bakıyoruz, yaşamdan tat alamadığını söyleyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. “Her günüm bir öncekiyle aynı”, “yarından bir beklentim yok”, “bana...
- Biz işçiler haftanın her günü vardiyalı bir şekilde 24 saat çalışırız. Yeri gelir Pazar mesai yaparız. Dinlenmeye, ailemize vakit ayırmaya zaman bulamayız. Sanki biz işçiler için hayat sadece çalışmaktan ibaretmiş gibi. Fabrikada mühendis bir...
- Eskiden her sorunun beni bulduğunu, bu sorunları yaşayan tek kişinin ben olduğumu düşünüyordum. Sonra UİD-DER ile tanıştım ve İşçi Dayanışması’nı düzenli olarak okumaya başladım. Bir genç olarak, gençlik yazılarını okudukça bu sorunları yalnızca...
- Ben büyük bir tekstil fabrikasında çalışıyorum. Başta Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek olmak üzere siyasi iktidar sözcülerinin, asgari ücret zammının hedeflenen enflasyon oranına göre yapılacağını her fırsatta söylemelerine rağmen asgari ücrete...
- Son günlerde sohbet edebildiğim her insana Türkiye’deki Suriyeliler hakkında ne düşündüklerini soruyorum. Devamındaysa nerede dünyaya geldiklerini, neden göçüp büyük kentlere geldiklerini soruyorum. Son olarak aile büyüklerinin nerelerden göçerek...
- Sevgili işçi kardeşlerim, 8 yaşına kadar babasız, 8 yaşından sonraysa hem anasız hem de babasız büyümüş sayılırım. 12-13 yaşıma kadar mahallede ve çalıştığım fabrikada anası-babası yanında olan arkadaşlarıma imrenmiş, onları kıskanmışımdır. O halimi...