Buradasınız
Kaldır Başını! Güç Sende, Derman Ellerindedir!

Şubat ayının ilk haftasında Âdem Yarıcı adlı işçi, Hatay Valiliği önünde “çocuklarım aç” diyerek kendini ateşe verdi ve hastaneye götürülürken hayatını kaybetti. Türkiye’de daha önce olmayan şeyler oluyor. İşsizlik ve yoksulluğun pençesinde kıvranan insanlar, ardı ardına intihar ediyor. İşsiz kalan, yoksulluğun derin çukurundan çıkamayıp bunalıma giren emekçiler, tepki olarak intihara başvuruyorlar. Hiçbir insan durup dururken kendi yaşamına son vermek istemez. Bütün canlılar gibi insan da var olmayı ve yaşamayı arzu eder. Eğer bir insan yaşamına son veriyorsa, artık yaşamaya dair tüm umutlarını kaybetmiş demektir. Çaresizdir ve içine itildiği sorunlar yumağından kurtulamadığı için varlığını ortadan kaldırmaktadır.
İntiharlar, işsizliğe ve yoksulluğa verilmiş umutsuzca bir tepkidir. Tüm bilimsel araştırmalar, işsizliğin ve yoksulluğun büyüdüğü dönemlerde toplumun mutsuz ve umutsuz olduğunu ortaya koyuyor. Depresif ruh halinin hâkim olduğu bu dönemlerde intiharlar adeta bir salgına dönüşüyor. Bugün Türkiye’yi yöneten siyasi iktidar, dağ gibi biriken sorunları çözmek yerine bu sorunların varlığını inkâr ederek emekçileri oyalamak istiyor. Tüm enerjisini gerçekleri karartmak ve iktidarının ömrünü uzatmak için harcıyor. Bu yüzden iktidar çevreleri ve yandaş medya, intihar biçiminde ortaya çıkan tepkiyi “psikolojik” diyerek önemsizleştirmeye çalışıyor. İnsan, “psikolojikmiş” sözünü duyunca “zıkkımın kökü” demekten kendini alamıyor! Evet psikolojik! Peki, bir insanın ruhsal bütünlüğünü bozarak intihara sürükleyen nedir?
İşsizlik ve yoksulluk intihar biçiminde kendini dışa vuruyor, adeta haykırıyor! İşsizlik, giderek daha fazla insanın akıl kimyasını bozuyor. 7 milyon insanın işsiz olduğu, genç nüfusta işsizliğin yüzde 25’leri geçtiği bir ülkede insan nasıl akıl sağlığını koruyabilir? Türkiye toplumu, geçmiş dönemlerden farklı bir durumla karşı karşıyadır. 1980’lerin başına kadar köy ve kırda yaşayanların sayısı, kentlerde yaşayanlardan daha fazlaydı. Fakat 1980’lerin ortasından itibaren denge hızla değişecek, kent nüfusu köy ve kır nüfusunu geride bırakacaktı. TÜİK’in en son açıklamasına göre, il ve ilçe merkezlerinde yaşayanların oranı yüzde 92,8’e yükselirken, belde ve köylerde yaşayanların oranı yüzde 7,2’ye düşmüştür. Yalnızca İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa ve Antalya’nın toplam nüfusu 31 milyondur. Kapitalist gelişme neticesinde nüfus kentlere yığıldı ve doğal olarak insanlar geleneksel geçim kaynaklarından koptu. Toplumsal ihtiyaçların çeşitlenip arttığı kent yaşamı kır ve köy yaşamından farklı ihtiyaçları gerektirir. Dolayısıyla kentte, işsiz bir insan adeta sudan çıkmış balık gibidir, altındaki toprak çekilip alınmıştır.
Çünkü kapitalist sömürü sisteminde işçilerin patronlar gibi birikmiş serveti yoktur. Tabiri caizse işçinin biricik serveti emeğidir. İşçi emek gücünü satamadığı ve işsiz kaldığı andan itibaren sorunlar büyür. İşsiz işçi ev kirasını ve faturalarını ödeyemez, evinin geçimini sağlayamaz, karnını doyuramaz ve hatta mahallesinden dışarı bile çıkamaz. Bu durumdaki bir insanın kendini çaresiz ve yaşamını değersiz hissetmesi son derece doğal değil mi? Oğluna doğum gününde kola alacak parayı arkadaşlarından borç alan Âdem Yarıcı’nın kendisine olan öz saygısını yitirmesini anlamak çok mu zor? Kapitalist düzen, bir işçiyi kola parasını bile borç alacak duruma itiyor ve siyasi iktidarın temsilcileri çıkıp intiharların nedeni “psikolojiktir” diyebiliyor. İnsanın öfkelenmemesi, batsın sizin sömürü düzeniniz dememesi mümkün mü? Bir işçi önderi zamanında ne güzel söylemiş: İnsan sarayda başka, kulübede başka düşünür. Saray ve yalılarda yaşayan, lüks ve şatafata boğulan muktedirler asla emekçilerin çektiği çileyi anlayamaz!
Âdem Yarıcı işsizlikten bunalıp intihar etti, oysa işsizlik sigortasından yararlanabilseydi durum bambaşka olabilirdi. Ama milyonlarca işsiz, bizzat işçilerden kesilerek oluşturulan bu fondan yararlanamıyor. Çünkü bir işçinin İşsizlik Sigortası Fonundan yararlanmasının önüne sayısız engel dikilmiş durumda. İşçilerden esirgenen fon, teşvik adı altında sermaye sınıfına peşkeş çekiliyor. Siyasi iktidar, hiç kimseye hesap verme gereği duymadan, bu fondan kamu bankalarına milyarlarca lira aktarıyor, bankaların açığını kapatıyor. Kısacası siyasi iktidar ve sermaye sınıfı işsizlik fonunu har vurup harman savururken, bu fonun gerçek sahibi Âdem Yarıcı gibi işsizler ise intihara itiliyor.
Türkiye’de, işsizlik gibi yoksulluk da yeni bir boyut alıyor. Toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan emekçilerin yoksulluğu ağırlaşırken, bir avuç sermaye sahibinin serveti artıyor. Son patlayan ekonomik krizle birlikte, Türk lirası hızla değer kaybetti ve adeta pula dönüştü. Paranın değersizleşmesi nedeniyle fiyatlar ve enflasyon sıçramalı olarak yükseldi. Böylece işçi sınıfının alım gücü yani reel ücretleri düşerken, artan yoksullaşma karabasan gibi emekçilerin üzerine çöktü. Veriler, can yakan yoksullaşmayı tartışmasız şekilde gözler önüne seriyor: 9 milyona yakın kişinin aylık geliri 673 liranın altındadır. 6 milyon 850 bin emekli, 2 bin liranın altında yani asgari ücretin bile çok gerisinde maaş alıyor. Asgari ücretin yarısı ve onun altında geliri olanların sayısı ise 2 milyonu aşıyor. Milyonlarca işçi ya asgari ücret ya da biraz üzerinde ücret alıyor.
Bu tablo, tartışmasız şekilde sefalet tablosudur ve bu eserin sahibi kapitalist düzenle birlikte AKP iktidarıdır. Zaten açlık ve yoksulluk sınırı da milyonlarca insanın nasıl bir sefalete itildiğini gözler önüne seriyor: Dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 2 bin 219 lirayken, yoksulluk sınırı 7 bin 229 liradır. Krizle birlikte işçi sınıfının alım gücü hızla düşmüş ama reel ücretlerdeki erime telafi edilmemiştir. Böylece sermaye sınıfı ve siyasi iktidar, ücret zamlarını düşük tutarak reel ücretleri geriletmiştir. Kriz dönemleri, reel ücretlerin aşağı çekilmesi, emek maliyetlerinin düşürülmesi ve işsizlik sopasıyla işçi sınıfının çalışan kesimlerinin aşırı çalışmaya zorlanması için fırsat oluşturur. Sermaye sınıfı, işçi sınıfının örgütsüz oluşunu fırsata dönüştürmüştür.
Nereden bakarsak bakalım tablo vahimdir ama işçi sınıfı çaresiz değildir. Esas sorun işçi sınıfının örgütsüz olmasıdır. Örgütsüz olan ve kendi gücünün farkında olmayan emekçiler, AKP gibi bir sermaye partisinden medet umabilmektedir. Oysa güç işçi sınıfındadır! İşçi sınıfı durursa tüm çarklar ve hayat durur! Gücün kaynağı biziz! Yeter ki başımızı kaldırıp etrafımıza bir bakalım; sınıf kardeşlerimizle kol kola girip örgütlenelim. Güç bizde, derman ellerimizdedir!
- Yıkanan Eller, Hayatları Kurtulan Anneler ve Geleceğimiz
- Mücadele Geleneğimizin İzinde: Bayrak Elden Ele
- En Büyük Engelimiz Kapitalizmdir
- “Ekonomi Tıkırında” Masallarına Devam!
- Grev Hakkımıza Sahip Çıkalım!
- Mücadele İçinde Dönüşenler: Derby’den 15-16 Haziran’a!
- Kurtuluş Ellerimizde, Örgütlü Gücümüzde!
- İşçi Dayanışması 206. Sayı Çıktı!
- Sabırla, İnatla, İnançla: Sıra Bize de Gelecek!
- Tarihin Tekerleğini Geriye Çevirmek İsteyenler
- Kasırgalar Kimleri Vuruyor?
- ABD’den Türkiye’ye Ülkeyi Şirket Gibi Yönetenler
- Gençliğe Çağrı: Bize Kılavuz Gerek!
- Anna’nın Annesi ve Anneler Günü
- Baskılara, Zorbalığa, Sömürüye, Emperyalist Savaşa Karşı Umut Örgütlü Mücadelede!
- İşçi Dayanışması 205. Sayı Çıktı!
- “Kıyamet Sığınakları” ve Bizim Sığınağımız
- Bu Kadar Çok Parayı Nereden Buluyorlar?
- “Çingene Kızı” ve İşçi Sınıfının Birliği
- Nefes Almak İçin…
- Yıkanan Eller, Hayatları Kurtulan Anneler ve Geleceğimiz
- Mücadele Geleneğimizin İzinde: Bayrak Elden Ele
- En Büyük Engelimiz Kapitalizmdir
- Grev Hakkımıza Sahip Çıkalım!
- Mücadele İçinde Dönüşenler: Derby’den 15-16 Haziran’a!
- Kurtuluş Ellerimizde, Örgütlü Gücümüzde!
- Sabırla, İnatla, İnançla: Sıra Bize de Gelecek!
- Tarihin Tekerleğini Geriye Çevirmek İsteyenler
- Kasırgalar Kimleri Vuruyor?
- ABD’den Türkiye’ye Ülkeyi Şirket Gibi Yönetenler
- Gençliğe Çağrı: Bize Kılavuz Gerek!
- Anna’nın Annesi ve Anneler Günü
- Baskılara, Zorbalığa, Sömürüye, Emperyalist Savaşa Karşı Umut Örgütlü Mücadelede!
- “Kıyamet Sığınakları” ve Bizim Sığınağımız
- Bu Kadar Çok Parayı Nereden Buluyorlar?
- “Çingene Kızı” ve İşçi Sınıfının Birliği
- Nefes Almak İçin…
- Engelli de Saralı da Olsa Çalışacak!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
Son Eklenenler
- Modern tıbbın temel kurallarından biri elleri çok iyi yıkamak, el hijyenine dikkat etmektir. Peki, el yıkamanın bile geçmişte mücadele konusu olduğunu biliyor muydunuz? Ignaz Semmelweis, 1840’lı yılların sonunda, Viyana’daki bir kadın doğum...
- Hayat pahalılığı ve yüksek enflasyon karşısında işçi ücretleri erimeye devam ederken kamudan özel sektöre işçiler, düşük ücretlere karşı mücadele ediyor. Harb-İş Sendikası, 11 Temmuzda Ankara’da basın açıklaması yaparak sefalet zammı dayatmasına...
- Kamu çerçeve protokol süreci uzadıkça uzuyor. Savunma sanayi sözleşmesi hakem heyetine gönderildi. Diğer işkolları ise 3. teklifi bekliyor. Kamu çerçeve protokolü kamu işçilerinin asgari ücretini belirleyen bir protokoldür. Nisan 2024’te Anayasa...
- İspanya’nın Cadiz kentinde 23 Hazirandan bu yana süresiz grevde olan metal işçileri, 8 Temmuzda eylemlerini sonlandırdılar. Yetkili sendika UGT sendikasının işverenle imzaladığı ön anlaşmayı kabul etmeyen yaklaşık 30 bin metal işçisi, 18-19...
- 600 binden fazla kamu işçisini ilgilendiren Kamu Çerçeve Protokolü (KÇP) görüşmelerinde siyasi iktidarın dayattığı düşük zam oranları sağlık işçileri tarafından “sefalet dayatması” olarak değerlendiriliyor. Yüksek enflasyon ve ağır vergi yükü...
- Gebze Sendikalar Birliği, geçtiğimiz hafta İsrail’in Filistin’deki zulüm ve katliamını protesto etmek için bir eylem organize etti. Biz de UİD-DER’li işçiler olarak, zulme uğrayan Filistinli işçi ve emekçilerin haklı mücadelesine destek olmak için...
- 9 Temmuzda Hindistan genelinde milyonlarca işçi, emekçi, çiftçi ve genç, Modi hükümetinin işçi düşmanı politikalarına karşı ülke çapında greve çıktı. Kentlerden köylere, fabrikalardan tarlalara kadar yaşamı durduran dev grev, Hindistan’daki tüm...
- Annem, ablamla birlikte dördüncü katta oturur. Sokağa inmez ama mahallede, köyde, Almanya’daki akrabalarda ne olup bittiğini mutlaka bilir. Evden her çıktığımda balkonundadır. Selamlaşır, iki laf ederiz. Başımda bazen UİD-DER yazılı kırmızı şapkam,...
- Karanlık ve aydınlık… Ölüm ve yaşam… Emek ve sermaye… Sonsuz evrenimizde her şey karşıtıyla birlikte var. Sömürü ve zulüm varsa isyan da var. Sınır, din dil, ırk farkı tanımadan dünya meydanlarında tek ses tek yürek olan işçiler, işçi sınıfımız var...
- Emperyalist savaşın alevlerini büyüten, milyonlarca masum insanı, doğayı katleden, kentleri yok eden egemenler ne yaparlarsa yapsınlar emekçilerin birbirleriyle dayanışmasının önüne geçemiyorlar. İşçi ve emekçiler fabrikalardan limanlara,...
- İzmir Büyükşehir Belediyesi grevinde yaşananlar hakkında Marksist Tutum’da bir makale okudum. Tam da içimden geçenleri, cümlelere dökemediklerimi noktasına virgülüne kadar yansıtan bir yazıydı. Konuyu derinlemesine ele alan bu yazı her mücadelede...
- Zeytinlik alanları maden ve enerji işletmeciliğine açacak yasa teklifine karşı tepkiler sürüyor. Çeşitli illerden Ankara’ya gelen köylüler, talan yasasına karşı TBMM yakınında bulunan Cemal Süreya Parkı’nda direniş nöbetindeler.
- Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinde önemli mücadeleler, dönemeç noktaları vardır. 1970 Haziran’ı bu tarihte önemli bir yere sahiptir. Bugün halen aşılamamış bir zirve olan 15-16 Haziran direnişi sürecinde, işçi sınıfı yapay kutuplaştırma...