Buradasınız
Salgın Sorunu Bir Mücadele Konusudur

Tüm dünya ağır bir ekonomik krizin ve koronavirüs salgınının etkisi altında bulunuyor. İşsizlerin ve yoksulların sayısı çığ gibi büyüyor. Emekçilerin yaşam koşulları her geçen gün daha fazla kötüye gidiyor. Hemen her ülkede eğitim ve sağlık sistemleri iflas etmiş durumda; insanlar gerektiği gibi tedavi olamıyor, öğrencilerin sağlıklı şartlarda okullarda eğitime devam etmesi sağlanmıyor. Korkutulup paniğe sürüklenen insanlar, bu kaos ve belirsizlik ortamında ne yapacaklarını bilemiyorlar. İnsanların ne yapacağını bilememesi derhal çaresizliğe ve umutsuzluğa yol açıyor. Zaten egemenlerin istediği de budur. Çünkü örgütsüz, çaresiz, ne yapacağını bilemeyen toplumları, egemenler istedikleri gibi yönlendirip yönetebilirler.
Ülke yönetimleri salgın öncesine göre daha otoriter ve baskıcı hale gelmiş, toplum üzerindeki baskı ve zorbalık artmış, dünya daha boğucu bir yere dönüşmüştür. Başından beri yorulmadan, bıkıp usanmadan tekrar ediyoruz: Sömürücü egemenler, salgını çok yönlü, çok kapsamlı bir saldırı aracına dönüştürmüştür. İnsanların hak ve özgürlüklerini koruyarak salgınla mücadele etmek yerine, onu kullanarak bir korku imparatorluğu yaratmış, kapitalizmin tüm günahlarını onunla örtmeye ve her türlü sorunu onunla meşrulaştırmaya başlamıştır. Ekonomik krizin, büyüyen işsizlik ve yoksulluğun, sağlık ve eğitim sisteminin çökmesinin, demokratik hakların yok edilmesinin suçu salgına yükleniyor. Salgın tüm kötülüklerin anası ilan edilirken, ona karşı mücadele maske takmaya indirgenip sorun bireyselleştiriliyor.
Oysa tüm bunların ve ekonomik krizin nedeni koronavirüs salgını değil kapitalizmdir. Zira kapitalizm, tarihinde benzeri olmayan bir kriz yaşıyor. Bu sömürü sistemi yaşlanmış, tarihsel ömrünü tamamlamış ve büyük bir çıkmaza girmiştir. Bu sistemin yıkılması ve insanlığın önünün açılması gerekiyor. İşte şu anda bu yapılamadığı için, bu bunak sistem insanlığın başına yeni çoraplar örüyor. Kapitalizmin insanı ve doğayı zerrece umursamayan aşağılık bir sistem olduğunu asla unutmayalım. Böyle bir sistemi ayakta tutmak isteyen sömürücü zalimlerin, korona benzeri virüsleri kasıtlı olarak insanlığın başına musallat edebileceği düşüncesine kim itiraz edebilir? Kuşkusuz koronavirüsün doğal yollarla mı insana bulaştığı, yoksa emperyalist devletlerin laboratuarlarından mı sızdırıldığı henüz belli değildir. Ama her ne şekilde olursa olsun salgını yaratan, insanlığın başına bela eden kapitalizmdir. Kanada’nın Toronto kentinde bir duvar yazısında ne güzel ifade edilmiş: Korona virüstür, kapitalizm ise salgın! Virüsler canlı yaşamın vazgeçilmez bir parçasıdır. Ama bir virüsün salgına dönüşüp tüm dünyayı etkilemesine yol açan kapitalist açgözlülüktür.
koorna-virus-kapitalizm-salgin.jpeg

Kapitalizm, insanların gerçek ihtiyaçları umursanmadan üretim yapılması demektir. Bu düzende temel dürtü kârı ve sermayeyi büyütmek olduğu için, işçilerin emeği ve doğa sınırsızca yağmalanıyor. Doğa ve canlıların yaşam alanları yok edilerek öldürücü virüslerin insanlara bulaşmasının, yeni salgınların ortaya çıkmasının önü açılıyor. Emekçilerin yaşamını umursamayan egemenler, birbirlerine üstünlük sağlamak için salgını bir sıkıştırma, yıpratma ve geri adım attırma aracı olarak kullanmaktan da geri durmuyorlar. ABD Başkanı Trump koronavirüse “Çin virüsü” derken, Çin de bu virüsün kaynağının ABD olduğunu söylüyor. Birbirlerini suçluyorlar ama suçlu olan hepsi ve onların sömürü düzeni kapitalizmdir! ABD’den Çin’e, Rusya’dan Avrupa’ya her emperyalist devlet koronavirüs aşısını önce kendisi bulmak, ilaç tekellerini zengin etmek ve bu aşıyı kullanarak dünyadaki etkinliğini arttırmak istiyor. Bu açgözlü egemenler insanlığı düzlüğe çıkartabilirler mi?
Koronavirüs salgını kapitalizmin rekabete ve bencilliğe dayalı doğasını bir kez daha gözler önüne sermiştir. İnsanlığın küresel bir felaketle karşı karşıya olduğu söylenirken, aynı zamanda yüz milyonlar işsizliğe ve sefalete mahkûm ediliyor, umutsuzluğa sürükleniyor. Öyleyse egemenlerin söylediklerine neden inanalım? Onlar salgına karşı mücadele etmenin değil, sömürü düzenini düzlüğe çıkartmanın peşindeler. Oysa ekonomik krizin ve salgının bedelini emekçiler ödüyor. Salgın işçileri, emekçileri, yoksulları, korumasız olanları vuruyor. Önümüze daima sıtma ya da ölüm, siyah ya da beyaz biçiminde bir ikilem koyuyor, ikisinden birini seçmeye zorluyorlar. Kapitalist zihniyetin ürünü olan bu ikilemi kabul etmek zorunda değiliz.
Salgına karşı mücadelede işçi sınıfının bakış açısı, sömürücü egemenlerden tümüyle farklı olmak zorundadır. Biliyoruz ki bir insanın sağlıklı olması için sağlıklı bir toplumda yaşaması, sağlıklı beslenmesi, sağlıklı koşullarda çalışması ve yolculuk yapması gerekiyor. Her türlü hastalıkla savaşmanın yolu güçlü bağışıklık sistemidir. Bu nedenle ücretlerin arttırılması, işçilerin alım gücünün yükseltilmesi gerekmektedir. İşçilerin daha az yıpranarak çalışmalarının, daha iyi beslenmelerinin koşulları sağlanmalıdır. Bu nasıl aşağılık bir düzendir ki milyonları işsizliğe ve yoksulluğa mahkûm ederken, geri kalan milyonları da tam bir yük hayvanı gibi gece gündüz çalıştırmaktadır. Oysa işyerlerinde tüm sağlık önlemleri alınırken ve mola süreleri uzatılırken, iş saatleri düşürülerek işçilere daha fazla dinlenme süresi yaratılabilir. İş saatlerinin düşürülmesi ve mevcut işlerin işsizlere paylaştırılması, iş bekleyen milyonlarca işsiz için ekmek ve yaşam demektir.
Şu manzaraya bir bakın: Bir yanda sağlık hizmetleri için para yok denilirken, öte yanda dünyada her sene silaha, tanka ve topa 2 trilyon dolar harcanıyor. Bu para, Türkiye’nin bir yıllık gayri safi hâsılasının üç katından fazladır. Trilyonlar neden sağlık ve eğitime değil de silaha harcanıyor? Oysa istenirse, hızla yeni hastaneler kurulabilir, sağlık çalışanlarının sayısı arttırılabilir, tüm toplum kısa zamanda taranıp hastalar tespit edilebilir ve böylece hastalık kontrol altına alınabilir. Öyleyse neden yapılmıyor? Neden sağlık hizmetleri parasız verilmiyor, neden yeni salgınların önlenmesi için kapsamlı çalışmalar yürütülmüyor?
Gözünü kâr hırsı bürümüş egemenler için kamusal sağlık ve eğitim devletin sırtında bir kamburdur. Siyasi iktidar, tüm okullarda tam zamanlı ve yüz yüze eğitimi başlatmak için hemen hemen hiçbir önlem almış değil. Oysa milyonlarca işçi çocuğunun uzaktan eğitime ulaşma olanağı yoktur. Kaldı ki okuldan kopartılıp eve hapsedilen, sosyalleşme ortamları dinamitlenen çocuklarda psikolojik sorunların oluşması kaçınılmazdır. İşçi sınıfı, çocuklarının eğitim sürecinden kopartılmasına karşı çıkmak zorundadır. Eğer istenirse derhal yeni okullar açılır, atanmayı bekleyen on binlerce öğretmen işe alınır, tüm okullarda sağlık çalışanları görevlendirilir ve okullarda sağlıklı koşullar oluşturulabilir.
Bir kez daha hatırlatırsak; salgın toplumsal bir sorundur ve ancak toplumsal olarak yenilebilir. İşçi sınıfı örgütlü olursa, işyerlerinde ve toplumsal hayatın diğer alanlarında gerekli önlemlerin alınmasını sağlayabilir. Mesele çok karmaşık değil: Salgın sorunu aynı ücret gibi, sigorta ve sendika hakkı gibi, işyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği gibi bir sınıf sorunu ve mücadele konusudur.
İşçi Dayanışması Benim Kürsümdür
150 Sadece Bir Sayı mı?
- Sadeleştirince Açığa Çıkanlar…
- Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- İşçi Dayanışması 204. Sayı Çıktı!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- İşçi Dayanışması 203. Sayı Çıktı!
- Uyanmak İçin Sabırsızlanacağımız Günler İçin
- “Hey Kızlar Siz de Katılın Bize!”
- Hak Verilmez, Alınır!
- Hüsrevlerin Değil Ferhatların Destanıdır Hatırlanan
- Büyük Resmi Görelim, Birliğimizi Örelim!
- Sendikalaşmak Türkiye’de Neden Zor?
- “Aile Yılı” İlan Edenler Neyin Peşinde?
- Katliamların Sorumlusu Kim?
- Patronlar Çok Para Kazanırken…
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- “Hey Kızlar Siz de Katılın Bize!”
- Hak Verilmez, Alınır!
- Hüsrevlerin Değil Ferhatların Destanıdır Hatırlanan
- Büyük Resmi Görelim, Birliğimizi Örelim!
- Patronlar Çok Para Kazanırken…
- Örgütlüysek Her Şeyiz, Örgütsüzsek Hiçbir Şey!
- Onlar “Kazanalım” Dedikçe Biz Kaybediyoruz
- Asgari Ücret Nasıl Yükseltilir?
- Kumarla Köşeyi Dönenler Neye Dönüyor?
- Umudumuzu ve Direncimizi Güçlendirelim, Mücadelemizi Büyütelim!
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
Son Eklenenler
- İzmir Çiğli Belediyesine bağlı Çibel’de çalışan işçiler Toplu İş Sözleşmesi (TİS) görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine 17 Nisanda greve çıktı. İzmir Narlıdere Belediyesine bağlı Narbel’de de Genel-İş İzmir 4 No’lu Şube ile SODEMSEN arasında...
- İzmir’de Tekgıda-İş Sendikasının örgütlü olduğu Oryantal Tütün Paketleme (OTP), TTL Tütün ve Sunel Tütün fabrikalarında süren grevler anlaşmayla sonuçlandı. Genel-İş Sendikasında örgütlü İzmir Konak Belediyesine bağlı MER-BEL işçileri düşük ücret...
- Dünyada ve Türkiye’de olup bitenler üzerine sohbet ederken genç bir işçi kardeşimiz, “valla artık haberlere bakmıyorum, zaten benim kendi derdim başımdan aşkın” dedi. Aslında hepimizin derdi başından aşkın. Ama belki de bu nedenle çevremizdeki...
- Sömürüye başkaldırının sembolü, tüm dünya işçilerinin ortak duygularla ve taleplerle alanlara çıktığı, evrensel bir mücadele günü olan 1 Mayıs yaklaşıyor. Yüreği 1 Mayıs coşkusuyla, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya özlemiyle çarpan tüm işçilere selam...
- 2 Nisan 2024’te İstanbul Beşiktaş’ta Masquerade isimli gece kulübünde çıkan yangında 29 işçi yaşamını yitirmişti. Aileler aradan geçen bir senede adaletin sağlanmamış olmasına, asli kusurluların tutuklanmamasına tepkili. Mahkemeye sunulan ikinci...
- Arjantin’de faşist devlet başkanı Javier Milei’nin 2023 yılı sonunda iktidara gelmesinden bu yana işçiler üçüncü kez genel greve çıktı. Genel İş Konfederasyonu’nun (CGT) çağrısıyla 10 Nisan Perşembe günü ülke çapında 24 saatlik grev gerçekleşti....
- Panayırdaki gösteri için adam avazı çıktığı kadar bağırarak müşteri çekmek istiyormuş ama gösteri o kadar kötüymüş ki kimse adama kanıp gösteriye gitmiyormuş. Panayır açılalı epey olmuştur ve çığırtkana kanarak girenlerin söyledikleri de kulaktan...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs yaklaşıyor. Peki, hangi koşullarda karşılıyoruz 1 Mayıs’ı? İşçiler, emekçiler olarak hepimiz ağırlaşan sorunlarımızın çözülmesini, üzerimizdeki baskının hafiflemesini istiyoruz....
- Kocaeli Gebze’de bulunan Alman sermayeli Erlau Metal fabrikasında işçiler, Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şube’de örgütlendi. Sendika yakın zamanda Çalışma Bakanlığından yetki belgesini almasına rağmen işveren yetki itirazında bulundu....
- Kasım 2024’te Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer tutuklanarak görevden alınmış ve ardından belediyeye kayyum atanmıştı. İşçiler üzerinde baskı uygulayan kayyum yönetiminin tazminatlarını ödemeden, haklı gerekçe göstermeden pek çok işçiyi...
- Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) geçtiğimiz hafta Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumlarına Öğretmen Atama ve Yönetici Görevlendirme sonuçlarını açıkladı. Sonuçların açıklanmasının ardından eğitim sendikaları atamaların ölçülebilir ve somut...
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...