Buradasınız
Yoksulluk Çığı Büyürken Birlik ve Dayanışmamızı Güçlendirelim!

İşçi sınıfı ve emekçi halk, Türkiye tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir yoksullaştırma dalgası altında nefes almaya çalışıyor. Son yüzyılda Türkiye toplumu önemli dönemeç noktalarından geçti, ancak işçi ve emekçiler böylesine ani ve keskin bir yoksullaşma durumuyla ilk kez karşı karşıya kalıyor. 2018 yazında baskıcı tek adam rejimi altında patlak veren krizle birlikte hızlanan yoksullaşma, son bir yılda şiddetini alabildiğine arttırarak bir çığa dönüşmüştür. Siyasi iktidarın politikaları nedeniyle lira hızla değer kaybetmiş, enflasyon uçuşa geçmiş, reel ücretler erimiş ve işçi sınıfının yaşam standartları (koşulları) tepetaklak gerilemiştir. Üstelik bu yoksullaşma çığının nereye kadar ilerleyeceği ve nerede duracağı hiçbir şekilde belli değildir.
Fakirlik, yoksulluk, yoksullaşma konusunu biraz genişletmeye ihtiyaç var. Öncellikle şunu vurgulamak lazım: İster beyaz yakalı isterse mavi yakalı olsun, işçi sınıfının tüm kesimleri bu düzende sömürülür ve yoksuldur. Bir kayanın ağaca dönüşmesi nasıl ki kayanın doğası gereği imkânsızsa, ezilen ve sömürülen işçi sınıfının da kapitalist düzende yoksulluktan kurtulması o kadar imkânsızdır. Bu düzen yıkılmadan işçi sınıfının sömürüden ve yoksulluktan kurtulması mümkün değildir. Ücret düzeyi ne olursa olsun işçiler yoksuldur ve yoksul olmak ayıp değildir. Ancak yoksulluğun da dereceleri vardır. Mesela Batılı ülkelerde işçi sınıfı uzun yıllara yayılan mücadeleler vermiş ve bu sayede yaşam standartlarını yüzyıl öncesine göre yükseltmiştir. Avrupa’daki işçi sınıfı da Afrika’daki işçi sınıfı da yoksuldur; ne var ki Avrupa’da işçilerin yaşam standartları Afrika’daki işçilere göre daha iyidir. Fakat kapitalist düzenin yarattığı hayat pahalılığı dünya genelinde artıyor; ücretler düşüyor ve yaşam standartları geriliyor. Yani tüm dünyada işçi sınıfı yoksulluk çukurunun daha alt kısımlarına doğru itiliyor.
Altını çizdiğimiz üzere Türkiye’de bu süreç çok hızlı bir şekilde yaşanıyor. Emekçilerin yoksulluğu büyürken, aynı anda sermaye sınıfı kâr rekorları kırıyor. İnanılmaz bir dönemden geçiyoruz ve bugün Türkiye’de yaşananlar tarihe geçmeyi hak ediyor. Tüm önceliği varlığını korumak olan tek adam rejimi, uyguladığı politikalarla ekonomik kuralları delik deşik etmiş ve ekonomik alandaki sorunları alabildiğine büyütmüştür. Fakat öyle ya da böyle ekonomik çarklar dönüyor ve bankalar veya şirketler yüksek kârlar açıklıyorlar. Mesela Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun verilerine göre, bankacılık sektörünün yılın ilk altı ayındaki net kârı, bir önceki döneme göre yüzde 400 arttı! Merkez Bankasından sudan ucuz faizle kredi alıp daha yüksek faizle tüketiciye veren bankalar, tabiri caizse malı götürüyorlar! Örneğin Koç Grubunun altı aylık kârı 22 milyar lira olurken, Halkbank’ın kârı 4,6 milyar lira oldu. Bu listeyi uzatmak mümkün ama bunlar yeterince fikir veriyor. Bu tablonun anlamı yeterince açık değil mi? Birincisi, işçi sınıfının sömürülmesinin derecesi artıyor. İkincisi, emekçilerin sofrasından eksilen şey patronların kasasına kâr olarak giriyor. İşte siyasi iktidar bu durumu “çarkların dönmesi” olarak adlandırıyor!
Birçok kez belirttiğimiz gibi enflasyon bir yoksullaştırma politikasıdır. Çünkü enflasyonla birlikte ücretler de aynı oran ve doğrultuda artmıyor. Üstelik siyasi iktidar gerçek enflasyonu gizleyerek yoksullaşmanın derinliğini ve şiddetini saklamaya çalışıyor. Gerçek enflasyon oranı yüzde 175’in üzerinde olmasına rağmen TÜİK’in açıkladığı enflasyon yüzde 80’dir. Oysa işçi ücretlerine yüzde 80 zam yapılsa ve ücretler miktar olarak artsa bile, gerçekte yüzde 95 oranında muazzam bir kayıp söz konusudur. İşte bu kayıptan dolayı reel ücretler düşmekte, işçilerin geliri azalmakta, işçi sınıfı her geçen gün daha fazla fakirleşirken geçim sıkıntısı daha ağır bir yüke dönüşmektedir. Tam da bu yüzden okulların açıldığı, başta enerji olmak üzere faturaların kabaracağı önümüzdeki sonbahar ve kış ayları emekçi kitleler açısından çok çetin geçecek! Elbette işçi sınıfı bu durum karşısında elini kolunu bağlayıp oturmayacak, oturmamalı!
Ancak işçiler, emekçiler, öğrenciler, yoksullar yani toplumun çoğunluğunu oluşturan işçi sınıfı birleşip siyaset sahnesine çıkamadığı sürece bu gidişata müdahale edemez. Ne var ki siyaset denince emekçilerin çoğu başka bir şey anlıyor. Çünkü siyaset, egemenler tarafından emekçilere bir meslek olarak belletilmiştir. “Zaten onu da işi siyaset olanlar yapar” deniyor. Üstelik siyaset kirli ve aynı zamanda tehlikeli bir şey olarak sunulur. Kapitalist sömürü düzeninin sınırlarının dışına çıkan siyaset ise gayrimeşru gösterilerek gözden düşürülmeye çalışılır.
Gazetemizin arka sayfasında okuyacağınız üzere egemenler, kapitalist sömürü düzenini ayakta tutmak için kitleleri yönetme modeli geliştirmişlerdir. Bu modelin bir ayağını çeşitli biçimler alan devlet zorbalığıyla toplumu baskı altında tutmak oluşturur. Öteki ayağında ise işçi ve emekçilerin bilincini bulandırarak onları siyasetten uzak tutmak vardır. Burjuvazi dediğimiz egemen sınıf, ekonomik alan ile siyasal alanın (devlet ve siyasal yönetim süreçleri) birbirinden bağımsız olduğunu iddia ederek bu yalanı bir fikir/ideoloji katına yükseltmiştir. Buna göre bu iki alan birbirine karışmamalı ve siyaseti de mesleği siyaset olanlar yapmalıdır. Halk ise 4-5 yıl kuzu kuzu bekledikten sonra gidip oyunu kullanmalıdır. Oysa amacı emekçileri “beklemeci” konuma itmek olan bu düşüncenin aksine ekonomi ile siyaset birbirine kopmaz şekilde bağlıdır. Mesela son 20 yıldır ülkeyi yöneten Erdoğan iktidarı, yandaş sermaye gruplarını zengin etmek için özel dev projeler geliştirmiştir. Maliyeti yüksek havaalanları, tüneller, köprüler, enerji santralleri vb. Bu yolla onlara muazzam kaynaklar akıtılıyor; borçları erteleniyor ya da siliniyor ve böylece devlet eliyle zengin ediliyorlar. Hangi aklı başında insan bu kararların siyasi değil de ekonomik kararlar olduğunu söyleyebilir? Ya da iktidarın faiz indirme kararı nasıl siyasetten bağımsız olabilir? Özetle ekonomik olan siyasidir, siyasi olan da ekonomiktir!
İşçi sınıfı, bir sınıf olarak siyaset yapmak zorundadır. Siyaset yapmak ya da siyasal düşünmek demek, ülkede ve dünyadaki tüm gelişmelere işçi sınıfının çıkarları temelinde bakmak demektir. Bunun için profesyonel siyasetçi olmak gerekmiyor. UİD-DER gibi mücadeleci bir işçi örgütünün parçası olmak ve sınıf bilinci kazanmak yeterlidir. Ne zaman ki siyaset günlük hayatın bir parçası olur, ne zamanki işçiler siyasetten uzak durmaz ve örgütlenir, işte o zaman çok şey değişir! Birleşmiş on milyonlarca işçinin kendi işçi örgütleri üzerinden toplumsal gelişmelere müdahale ettiğini bir düşünsenize! İşçi sınıfı kendi cephesinden olayların gidişatına müdahale edebilir. İşsizliğe, düşük ücretlere, kölece çalışmaya, hayat pahalılığına, gençlerin geleceksiz bırakılmasına, mezarda emekliliğe itiraz edebilir, etmelidir! İşte bu bakış açısıyla, tam da yoksulluk kışının kapıya dayandığı günlerde kabuğumuzdan çıkmak zorundayız! Daha fazla yan yana gelmeli, birliğimizi ve dayanışma ağlarımızı güçlendirmeliyiz!
Tarihten Bir Yaprak: 1974 Gıslaved Grevi
- Bugün Herkes Dünyanın Döndüğünde Hemfikir Ama…
- Ücretler Artarsa Enflasyon Artar!
- Değişimi Asıl Yaratacak Olan Biziz!
- İşçi Dayanışması 178. Sayı Çıktı!
- Sözcüklerin Anlamı: Kimin Düşüncesi, Kimin Penceresi?
- Sınıflar, Siyaset ve Genel Oy Hakkı
- İşçi Anne Babalar Çocuklarını Nasıl Yetiştirmeli?
- Beklemek Fayda Etmez, Godot Gelmeyecek!
- Enflasyon, Asgari Ücret ve İktidarın “Baz Etkisi” Oyunu!
- Tek Tek İşçiler ve İşçi Sınıfı
- 2023’e Girerken İşçi Sınıfının İsyan Fırtınası Sürüyor
- 2023’e Girerken 2022’den Çıkan Dersler
- İşçi Sınıfı Kitlesel Grev ve İsyanlarla Kapitalizme Hayır Diyor!
- İşçi Dayanışması 177. Sayı Çıktı!
- Karasabandan Cep Telefonuna!
- Başarının Sırrı ve Sömürüsüz Topluma Giden Yol!
- Esirler Dünyası Uyanmalı!
- Nasıl Bir Kutuplaşma?
- Sonunda Dedikleri Oldu: İşte “Büyük Türkiye”!
- İşçi Sınıfının Çocukları ve Anaları: Dün Başardılar Bugün de Başarabilirler!
- Bugün Herkes Dünyanın Döndüğünde Hemfikir Ama…
- Değişimi Asıl Yaratacak Olan Biziz!
- Sözcüklerin Anlamı: Kimin Düşüncesi, Kimin Penceresi?
- Sınıflar, Siyaset ve Genel Oy Hakkı
- İşçi Anne Babalar Çocuklarını Nasıl Yetiştirmeli?
- Beklemek Fayda Etmez, Godot Gelmeyecek!
- Enflasyon, Asgari Ücret ve İktidarın “Baz Etkisi” Oyunu!
- Tek Tek İşçiler ve İşçi Sınıfı
- İşçi Sınıfı Kitlesel Grev ve İsyanlarla Kapitalizme Hayır Diyor!
- Karasabandan Cep Telefonuna!
- Başarının Sırrı ve Sömürüsüz Topluma Giden Yol!
- Esirler Dünyası Uyanmalı!
- Nasıl Bir Kutuplaşma?
- Sonunda Dedikleri Oldu: İşte “Büyük Türkiye”!
- İşçi Sınıfı Örgütlü Olursa Burjuva Tuzakları Aşabilir!
- Bir Kapının Eşiğinde: Anahtar mısın, Kilit mi?
- Genç Kuşakları Çürüten Kapitalizme Karşı Mücadeleye!
- Asıl Dert “Aileyi Korumak” mı?
- İnsanlığın Düşmanları ve İnsanlığın Umudu
- Sermaye Sınıfına Haddini Bildirecek Olan Örgütlü İşçi Sınıfıdır!
Son Eklenenler
- 6 Şubatta gerçekleşen Maraş merkezli depremlerin ardından UİD-DER, uluslararası sendikalara ve dost emek örgütlerine Türkiye’deki durumu anlatarak dayanışma çağrısında bulunmuştu. Bu çağrıya yanıt veren Filipinler İşçi Partisi (Partido Manggagawa,...
- Bu ölümlerin nedenlerinin altında patronların kâr hırsı yatmaktadır. Gerekli basit önlemler bile alınmıyor, ekipmanlar temin edilmiyor, devlet tarafından denetimler yapılmıyor. Denetim yapılsa bile göstermelik yapılıyor, evrak üzerinde kalıyor. İş...
- İşçi ve emekçiler, bir kez daha göz göre göre gelen bir felaketin yol açtığı yıkımın acılarını yaşıyor. Türkiye 6 Şubat sabahına cumhuriyet tarihinin en büyük ikinci depremiyle uyandı. Sabaha karşı 04.17’de merkez üssü Maraş/Pazarcık olan 7,7...
- Ordu’da Çaybaşı Belediyesi işçileri TİS sürecinde anlaşma sağlanmayınca greve başladılar. İstanbul’da belediye şirket işçileri güvencesiz çalışmaya karşı basın açıklaması gerçekleştirdiler. Lastik-İş üyesi işçiler yüzde 25 ek zam talebiyle eylemler...
- Amasya’nın Taşova İlçesine bağlı Çambükü köyünde yapılmak istenen Organize Sanayi Bölgesine (OSB) karşı köylülerin açtığı dava kazanımla sonuçlandı. Çambükü köylüleri 1995 yılında iyi tarım projesi kapsamında dönemin kaymakamı tarafından kendilerine...
- İstanbul Esenyurt’ta bulunan As Plastik fabrikasında Petrol-İş üyesi işçilerin eylemleri devam ediyor. Ambalaj üretiminin yapıldığı fabrikada işçiler, 2022’nin Mayıs ayında sendikalaşmaya başladı. İşçilerin neredeyse tamamı kısa sürede Petrol-İş’e...
- Bir insanın rahat yaşaması için ne kadar para gerekli? Ne kadar paranız olursa daha iyi bir yaşam sürersiniz? Bunu bir düşünün ve kendinize cevaplar verin. Sakıp Sabancı’nın kızı Dilek Sabancı aynı soruya biraz detaylandırarak çeşitli cevaplar verdi...
- Rosa’nın yaşamına ve yüreğine 7 yıl süren bir yolculuk yapan Jülide Kural, yazdığı ve oynadığı “Ben Rosa Luxemburg” adlı tiyatro oyunuyla onu kadınlarla, gençlerle, işçilerle, öğrencilerle buluşturuyor. Bu oyunla, onu tanıyan ve mücadelesini...
- “Yoksulluk, bir annenin başını yastığa koyduğunda gündüz çocuğuna istediğini alamadığını düşünüp üzülmesidir.” Bu sözler iki çocuğu olan ve üçüncü çocuklarını bekleyen bir anneye ait. Bugün pek çok anne de yaşadığımız yoksulluğu çocuklarına...
- Kocaeli Başiskele’de bulunan Kartonsan fabrikasında işçiler, toplu sözleşme görüşmelerinin tıkanması üzerine 22 Aralıkta greve çıktı. Selüloz-İş üyesi işçiler, ücretlerine gerçek enflasyon oranında zam yapılmasını, çalışma koşullarının...
- 29 Ocakta İran’ın Batı Azerbaycan eyaletine bağlı Hoy kentinde 5,8 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Kışın en soğuk günlerinde, gece 21.44’te meydana gelen depremde en az 3 kişi öldü, 122 kişi yaralandı, çok sayıda ev hasar gördü. Hoy halkı...
- Toplumda çoğunluğun doğru kabul ettiği fikirleri sorgulamak, yanlışları görmek, bunları dile getirmek kolay değildir. Kolay olan herkesin söylediğini söylemek, herkesin yaptığını yapmaktır; çünkü bu çaba sarf etmeyi gerektirmez ve “zararsızdır.”...
- 31 Ocak 2008’de İstanbul Davutpaşa’da kaçak bir maytap atölyesinde meydana gelen patlamada 20’si işçi 21 kişi ölmüş 100’den fazla kişi yaralanmıştı. Katliamın 15. yıl dönümünün Anayasa Mahkemesi kararıyla tekrar görülen davanın 2. duruşmasının...