Buradasınız
Bozüyük’te Pandemi Günleri
Bozüyük, Türkiye’nin çeşitli illerinden göç alan, eski ve yeni kuşak işçilerin bir arada yaşadığı bir sanayi havzası. Vitra, Demirdöküm, Bien, Eti, Otosan ve daha pek çok fabrikanın bacası tütüyor burada. Anadolu’nun dört bir yanından özellikle gençler çalışmak için buraya göçüyor. Durum böyle olunca farklı kültür ve inançlardan işçilerin oluşturduğu bir mozaik oluveriyor Bozüyük. Tabii işçi yoğunluğu olur da patronlar ve siyasi iktidarın oyunları ve aldatmacası olmaz mı? Türlü bahanelerle işçilerin fabrika dışında bir araya gelmesi engelleniyor. Covid-19 salgınıyla beraber fabrika içerisinde akıllara gelmeyen önlemler işçilerin servisten inip evine gideceği sıra akıllarına geliyor sermaye sahiplerinin. Bu durum karşısında örgütsüz işçiler fabrika ve ev arasında soluksuz kalıyor. Tüm işçiler bu durumda değil elbette. Gelin hep birlikte İşçi Dayanışması okuru Bozüyüklü işçilerin sıcak sohbetlerine ortak olalım.
Evle iş arasına sıkışan bir yaşam!
Sohbetimize Bozüyük’ü onlardan dinleyerek başlıyoruz. Kadın erkek nüfusun genelinin fabrika işçisi olduğu, çalışma saatlerinde fabrikalarına diğer saatlerde de evlerine yetişme telaşındaki işçilerin doldurduğu bir yer olarak tarif ediyorlar yaşadıkları ve ekmek paralarını kazandıkları Bozüyük’ü. Buradaki işçi arkadaşlarını ise biraz yakınarak ama daha çok bunun değişmesini istediklerini vurgulayarak anlatıyorlar. Onları örgütsüz ve birlikten uzak oldukları için bireysel hareket eden, haklarını almak için yapılması gerekenleri hep başkalarının yapmasını bekleyen işçiler olarak tarif ediyorlar. Eski kuşak işçilerin hafta sonları tarla ve bahçe işleriyle ilgilendikleri, dışarıdan gelen yeni kuşak genç işçilerin de malum yasaklar nedeniyle evden çıkmadıkları bir yer olduğunu söylüyorlar. Diyarbakır’dan buraya Vitra fabrikasında çalışmak için gelmiş iki çocuk babası işçi, yerli işçi ile dışarıdan gelen işçi arasındaki ilk ayrıma dikkat çekiyor: “Buranın yerlisinin köyü burada. Biz hafta sonu evlerimizde tıkılı kalıyoruz. Ama o köyüne gidiyor ve tarlasına, bahçesine bakıyor. O yüzden asgari ücret ona yetiyor ama bize yetmiyor. Patronlar bunu kullanıyor ve bizi bölüyorlar.”
Hastanede çalışan sağlık işçisi ekliyor: “Buraya geldiğimde ilk sigortalı çalıştığım yer Vitra fabrikasının taşeron firmasıydı. Biz taşeron işçilerin sigortası günlük yatırılırdı. Ama kadrolularınki tam yatırılıyordu. Kadrolu ve taşeronun bir araya gelmesi söz konusu değildi. Bu uygulama bugün de devam ediyor.” Bu sözlerle işçilerin arasındaki ayrımın sadece yerli ve yabancı olarak değil, taşeron ve kadrolu olarak da katmerlendiğini söylüyor. Bölgede kadınlar yoğunluklu olarak çalışma hayatının içinde. Ayrıca Eskişehir, Kütahya gibi yakın illerden işçiler her gün servislerle buradaki fabrikalara akıyor.
Bürokrat sendikacılar yüzünden işçiler sendikalara mesafeli
Sohbetimiz bölgede sendikaların durumuna geliyor. Vitra fabrikası işçisi, “bizim fabrikada Çimse-İş var. Ben bizim temsilci haricinde hiçbir sendikacı görmedim şu ana kadar. Söylemlerden öteye gidemedikleri, işçiden ziyade patron çıkarına işler yaptıkları için işçiler sendikaya mesafeli bakıyor” diyor. Bien fabrikası işçisi ekliyor: “Ben fabrikadakilere ‘biz burada ailemizden daha fazla birlikte vakit geçiriyoruz, farklılıklarımızı bir kenara bırakıp sendikalı olalım’ dedim. Var olan sendikalı fabrikaları örnek verdiler bana. ‘Bunun için mi işsiz kalmayı göze alacağız’ dediler. Şu anda fabrikada yaklaşık üç yüz kişi çalışıyor. Ama maalesef sendika yok.”
Bunun üzerine devlet hastanesinde çalışan sağlık işçisi, “insanların bakış açısını sendikalı olması belirlemiyor aslında. Önemli olan onların neye inandıklarıdır. Mesela bizim hastanede hemen hemen herkes Öz Sağlık-İş üyesi. Bir olumsuzluk olduğunda sendika işçinin yanında değil, aksine işçiyi işten çıkarmak için uğraşıyor. Bugün bir hemşire veya temizlik işçisi doktora tutanak tutabilmeli. Ama sendika buna engel oluyor. Ama biz sendikayı zorlayarak bazı şeyleri değiştiriyoruz” diye ekledi. Vitra fabrikasındaki işçi arkadaşımızın verdiği örnekle aslında doğru yapılan şeylerin işçi arkadaşlarımız tarafından takdir edilip onaylandığını bir kez daha görmüş olduk hep beraber. Sağlık işçisi arkadaşımızın da dediği gibi; birlikte olduğumuzda haklarımızı koruyabileceğimize inanan bir işçi, örgütlü olduğu sendikasıyla birlikte ne yapamaz, neyin üstesinden gelemez ki?
Ah şu asgari ücret
İşçi evinde asgari ücret konuşulmaz mı? Bir de virüs bahane edilerek ücretlerimiz kuşa çevrildiği için dikkatimiz bir kat daha artıyor. “Asgari ücret ne olmalı?” sorusuna “3000, bence 3500, bence 5000 lira olmalı” diye cevaplar veriyorlar. Yoksulluk sınırının 8 bin liranın üzerinde olduğunu söylediğimizde hayallerimizde bile bu sınıra ulaşamadığımız çıkıyor ortaya. Ve bu gerçeğin örgütlü olsun olmasın tüm Bozüyük işçisi tarafından böyle görüldüğünü söylüyorlar. Vitra işçisi, “bütün ihtiyaçlarımızı asgari yapmak zorunda kalıyoruz. İstediğin gibi gezemiyorsun. Çocuklarının istediği her şeyi değil bir şeyi bile alamıyorsun. Ev kredisi ödüyorum her ay. Ayda 1500 lira. Geriye kalan parayla ne yapayım?” diyor. Hepsi, bekâr olanları da dâhil, aldığı ücretle geçinemediklerini söylüyorlar. Bien işçisi, “asgari ücrette yeteri kadar bir artış beklemiyordum. Yine pandemiyi öne sürüp fedakârlık yapmamızı isteyeceklerdi. Ve yine patronları destekleyeceklerdi. Tabir yerindeyse bize ‘siz sürünmeye alışmışsınız, böyle devam edebilirsiniz ama patronlar sürünmeye alışık değil. Bari onlar sürünmesin’ diyorlar. Yani olan yine biz işçilere oluyor” diyerek siyasi iktidarın politikalarını özetliyor. Şunu da eklemeyi unutmuyor: “İşçilerin gözünü boyuyorlar. İşsizlik fonu olmuş işveren fonu.”
Korona önlemleri
Hepsi de koronavirüse karşı alınan önlemlerin işçilerin ne sağlığına ne de cebine bir faydası olmadığı görüşündeler. Vitra işçisi, “Bozüyük haritada kıpkırmızı gösteriliyor. Fabrikaya girerken ateşimizi ölçüyorlar ama çalışmaya başladığımızda sosyal mesafe umurlarında olmuyor. Haliyle alınan önlemler insanları sıkıntıya sokmaktan başka bir işe yaramıyor. Bu hastalık ilk çıktığında herkese bir ay yetecek ihtiyaçları karşılanacak ve evde kalmaları sağlanacaktı. Patronlara verilen bunca paranın yanında devede kulak kalırdı verilenler. ‘Kaynak yok’ diyorlar. Her şeyden vergi alıyorlar. Nasıl kaynak olmuyor?” dedi.
Bien işçisi ise “üreten, çabalayan işçi ama kaymağı, balı yiyen patron. Sonra tüm fatura işçinin sırtına” diye ekledi. Diğer Vitra işçisi, “bir ülkede bir işçi ne alıyorsa yöneticiler de aynı almalı ki ülke kalkınsın” diyerek patronlara ve hükümete veryansın etti. Sağlık işçisi aldı sözü. Bozüyük gibi yerlerde hastalığın yoğun görülmesine şaşmamak gerektiğini anlattı. “Zaten buranın havası ezelden kirli. Gebze, Karabük gibi yerler buraya fazla uzak değil. Hepsi de sanayi bölgesi. O yüzden bu gibi yerlerde normal zamanda da hastalanmak garip değil. Bir patron ile işçinin ömrü bir olmadığı gibi hastalıkları da bir olmuyor” dedi. Peşine ekledi: “Sadece sokakta alınan önlemler değil, hastanede alınan önlemler bile göstermelik. Geçenlerde bir arkadaşımız tulum içinde oksijen eksikliğinden kalp krizi geçirerek vefat etti. Biz de her günün sonunda şiddetli baş ağrısıyla evlerimize dönüyoruz. Bütün insanların ağzına maske takıp bin liraya mahkûm edeceğine, patronlar fabrikalarında çevreci bir üretim için zorlanmalı. Maaş kesintisi yapılmadan çalışma saatleri düşürülmeli. Bunlar yapıldığı takdirde önlemlerin samimi olduğunu düşünebiliriz.”
Dini kullanarak milleti kandırmaya çalışıyorlar
Kendilerini muhafazakâr olarak nitelendiren işçi arkadaşlarımız özellikle cumhurbaşkanının “iyi mümin sabredendir. Acıyı bal eyleyendir” sözüne veryansın ediyorlar. Bien işçisi, “din ile milleti kandırmaya çalışıyor ama kendisi din konusunda çok noksan bir insan. Aslında işçiler kendi yerlerini bir bilseler bu ülkede, kimse bunları söylemeye cesaret edemez. Ülkede deprem etkisi yaparlar. Ama maalesef bunun bilincinde değiller” diyerek düşüncelerini dile getirdi. Ve can alıcı soru beliriverdi hepimizin kafasında: “Ne yapmalı?”
Hepsinde bir heyecan, sanki bu sorunun gelmesini beklemişler gibi. Öncelikle işçilerin bir araya gelmesinin şart olduğunu söylüyorlar. Diğer işçi arkadaşlarına seslerini duyurmaya çalışır gibi Bien işçisi, “işçi olarak bu zamanda yapılanlara ses çıkarmazsak ilerideki daha büyük haksızlıklara zemin hazırlıyoruzdur. Daha da kötüsü çocuklarımıza da boğun eğmeyi miras bırakıyoruzdur. Bazıları ‘böyle gelmiş böyle gider’ diyorlar. Ben ona karşıyım. Hayır, böyle gitmeyecek. Bir şekilde düzelecek” diye vurguluyor.
Bir diğeri devam ediyor: “Esasında herkesin, DTV’den olsun, İşçi Dayanışması gazetesinden olsun, bütün o haberlerden öğrenecekleri ve örnek alacakları çok şey var. İnsana ‘bizim de artık bir şey yapmamız gerekmiyor mu?’ diye sordurtuyor İşçi Dayanışması’nda okuduklarımız. Sormadığımız sürece sürünen hep biz olacağız.” Biraz soluklanıp aklındakileri toparlayıp devam ediyor: “Bu zor koşullarda, zaman ayırıp İşçi Dayanışması gazetesini getirmeleri, DTV’de çıkan videoları bizlere izletmeleri çok güzel bir şey. Allah emeklerinizi boşa çıkarmaz inşallah. Bütün emekçiler de bunların farkında olur inşallah.” Sohbetimiz bu güzel temennilerle sona erdi. Sohbetimiz son buldu ama duygularımız yoğundu. Kelimelerin anlatacaklarının sonuna geldik ama içimizdeki duygudaşlıkla bu sefer hissettiklerimizi türkü söyleyerek anlatıyoruz birbirimize. Dilimizde türkülerle ısıtıyoruz Bozüyük’ü kış akşamında.
- “İstanbul’da Mezar Yeri Alamayız”
- Battaniyelere Değil Sınıfımıza Sarılalım
- Sağlıksız Gıdalara Mahkûm muyuz?
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- Hani Bu Topluma Güven Olmazdı!
- Sabancı’nın Mutlu Yaşam Sırları
- Rahat Yaşamın Sırrı
- Kent Ekmek Kuyruğu: “Ben Öyle İstediğim İçin”
- Sistem Ne Ölümüze, Ne de Dirimize Saygı Duyuyor!
- “7 Kitap, 7 Defter, 1 Litre Su, Yarım Ekmek”
- Siz Kimi Taşıyorsunuz Sırtınızda?
- Yalanlara Değil Birleşmeye İhtiyacımız Var
- Kupona ve Kuraya Bağlanan Umutlarımız
- “Artık Kiracı Kalmaz”, TOKİ’ye Hücum!
- Yoksulluk Utanılacak Bir Şey Değil!
- İşçi Aileleri ve Kreş Çilesi
- Yaz Tatilinde Kriz Var!
- “Yok mu Arttıran?”
- Bakan Nebati’den “Işıl Işıl” Yorumlar ve Uçurumlar
- “Nehir, Nehir, Çocuğumu Geri Verin!”
Son Eklenenler
- İngiltere’de 7 Ekimden bu yana her Cumartesi ulusal çapta eylemler düzenleyerek Filistin halkının yanında yer alan işçi ve emekçiler, egemenlerin savaşına karşı meydanlarda yerlerini almaya devam ediyor. 20 Nisanda ülke çapında çeşitli kent...
- İtalya’da büyük işçi sendikaları iş cinayetlerine karşı binlerce işçinin katıldığı kitlesel bir miting düzenledi. 20 Nisan’da işçiler “Artık Yeter!” sloganıyla işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği, kamu sağlığı hakkı, adil vergi reformu ve...
- İşyerinde, sokaklarda, toplu taşıma araçlarında insanların yüzlerinden okunan yorgunluk ve mutsuzluk dikkatimi çekiyor. Öfke, mutsuzluk, umutsuzluk bir virüs gibi yayılmaya başladı. “Ama insanlar neden bu kadar mutsuz?” diye düşündüm kendi kendime....
- 1 Mayıs’ın gelmesiyle emekçiler, kadınlar, üniversiteli gençler, emekliler kendi taleplerini haykırmak için alanları doldurmaya hazırlanıyor. Ben de genç bir işçi olarak kendi talebimi haykırmak için alanda yerimi alacağım. Benim talebim çalışma...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs yaklaşırken UİD-DER Mersin temsilciliğinde de “Sermayenin ve İktidarın Saldırılarına Karşı 1 Mayıs Ruhuyla Mücadeleye!” başlıklı etkinlik gerçekleştirildi. Etkinliğe çeşitli...
- Bugünün stajyer öğrencileri, yarının sağlık işçileri olarak 1 Mayıs’ta sesimizi duyurmaya geliyoruz. Kimimiz ailelerinden uzakta farklı şehirlerden gelip yurtlarda kalan, kimimizse aileleriyle İstanbul’da yaşayan öğrencileriz. Biliyoruz ki stajyer...
- 2021 yılı sonunda Mesleki Eğitim Kanunu’nda yapılan değişiklikle birlikte MESEM’e (Mesleki Eğitim Merkezleri) kayıtlı kişi sayısında patlama yaşandı. Bugün MESEM’e kayıtlı, 300 bini ise 18 yaşından küçük, 1,5 milyon öğrenci var. MESEM’lerin daha...
- Bizler Gebze’den işçi ve öğrenciler olarak 1 Mayıs yaklaşırken sizlerle duygu ve düşüncelerimizi paylaşmak istiyoruz. Birçoğumuz 1 Mayıs’ı UİD-DER’in geçen sene Uğur Mumcu Kültür Merkezinde gerçekleşen 1 Mayıs etkinliği ile tanıdık. Bu tanışma...
- UİD-DER’li işçiler, grevlerinin 9. gününde Mersen işçilerine dayanışma ziyaretinde bulundu. “İşçiler Boyun Eğmiyor Mücadele Ediyor! Yaşasın Sınıf Dayanışması!” pankartı arkasında grev çadırına yürüyen UİD-DER’li işçiler hep birlikte “Yaşasın Sınıf...
- Emekçi kadın kardeşimiz, nasılsın? Pek sorulmaz nasıl olduğumuz, neler hissettiğimiz ve en önemlisi ne istediğimiz. Bu düzende bir rol biçilmiştir biz emekçi kadınlara ve ona uygun davranmamız, rolümüzü iyi oynamamız beklenir bizden. Hem de öyle...
- Bizler kamuda çalışan sağlık emekçisi kadınlarız. 1 Mayıs yaklaşırken içimizdeki heyecan ve umutla bir araya geldik ve sağlık emekçileri olarak “neler talep ediyoruz?” diye konuştuk. Kadınların oldukça yoğun çalıştığı bir sektörde olmamıza rağmen...
- Sorunlarımız her geçen gün katmerlenerek büyüyor. Mutfak masrafları, faturalar, barınma sorunu, düşük ücretler… Ama yalnızca sorunları sıralamakla bir yere varamayız. Yaşadığımız sorunları çözüme kavuşturmak için öncelikle sorunun kaynağını...
- Mersin Çevre Platformu, MIP AŞ’nin limanı genişletmek amacıyla Atatürk Parkını kapatmasını Özgür Çocuk Parkında basın açıklaması ile protesto etti. Mersin halkı, şehir merkezinde bulunan Atatürk Parkının MIP A.Ş tarafından liman genişletme...