Buradasınız
Zenginlere İpek, Kendilerine Ölüm Dokuyan Kızların Öyküsü: Sus Payı
Pendik’ten bir kadın işçi

Geçmişe yolculuğa çıkalım, 1910’ların Bursa’sına gidelim. Bursa erken sanayileşen kentlerden biridir ve ipek üretiminin de merkezi olmuştur. Gencecik kızlar ipek dokumaktadır Bursa’da. Cafcaflı yaşamların sürdüğü Osmanlı haremine ve Avrupa sosyetesine en has ipekleri üretmektedir Türk, Rum ve Ermeni kızlar. Onların ellerinin emeği, gözlerinin nuru ve hatta yaşayamadıkları ömürleri dokunmuştur o ipek kumaşlara. Günde 14-16 saat çalışırlar. Aldıkları ücret erkek işçilerinkinden çok düşüktür. Kadın işçiler önlerinde sıralanan kaynayan kazanlardan ipeklenen kozaları toplarlar. Her gün elleri yanarak çalışırlar. Kazanlardan çıkan buhara ya da kozalardan çıkan tozlara maruz kalırlar.
Refik Halid Karay 1909 da yazdığı “Hakk-ı Sükût” yani “sus payı” adlı hikâyesinde hem bu gencecik işçi kızların hayatları pahasına patronların kârlarını nasıl arttırdığını anlatır. Hem de işçibaşı Hasip Efendi şahsında işçiler üzerinde etkisi olan kişilere patronların sus payı vererek bu sömürü çarkını nasıl döndürdüğünden bahseder.
Bursa’nın köylerinden genç kızlar onca yoksulluğun içinde bir nefes alabilmek, belki bir çeyiz parası biriktirebilmek için bu fabrikalarda çalışmaya başlarlar. Daha genç kızlığa yeni adım atmışken ipek fabrikalarında çok kısa zamanda hastalanır ve çoğu daha 20’li yaşlardayken ölürler. “Sus Payı” hikâyesinde bu yaşananlar Hasip Efendi’nin gözünden anlatılır.
“Hasip Efendi kırk yıldır böcekçiliğe bağladığı hayatını, şimdi hasta yatan Fotika’sını, bu katil fabrikaların öldürdüğü, öldüreceği kızları düşünüyordu… Her aya bir genç kız zayıflayarak, öksürerek, terlemiş şakaklarına saçları yapışarak, sabırlı, dayanıklı eriyor, bir gün artık evinden çıkamayarak köşesinde ölüyordu. Kırk yıldır böyle kaç gencin acıklı ölümlerini seyretmiş, kaç genç tabutunun arkasından yürümüştü. Üç dört kuruşa karşı on dört saat kaynar sular başında pis kokular, hasta nefesler emerek zehirlenen, tazeliğinden, kızlığından, gözlerinin parıltısından her gün bir zerre kaybederek toprak olan vücutlara çok acıyor, bu dertlere alışamıyordu.
“Bir gün kırmızı kurdelesinin süslediği ipek saçlar altında sevine sevine, neşeli, kuvvetli gelen yeniler, bir iki yıl sonra güçsüz ayaklarını, nalçalı kunduralarını taş kaldırımlar üstünde zorla sürükleyerek kulübelerine çekilirlerdi. Ağrıyan başlarını, yanan göğüslerini dinlendirmek için yalnız altı saat süreleri vardı; gülmek ve konuşmak için değil! Kim bilir ertesi sabah bu hasta, yorgun gözler ne kadar güç açılır, her kemiği ayrı sızlayan bu zavallı vücutlar fabrikanın düdüğüne ne zorlukla uyardı? Kim bilir bu hastalıklı sabahlar ne kadar gözyaşı döktürürdü, bu halsiz vücutları sürüklemek ne zordu...”
İşçibaşı Hasip Efendi ölen karısına benzettiği işçi kızlardan Fotika’ya sevdalanır. Fotika güzel bir Ermeni kızıdır. O yıllarda Ermeni ve Rum kızlarının fabrikalarda çalışabilmesi için papazlar gelip fabrikaları kutsarlarmış. Ancak ondan sonra aileler kızlarının çalışmasına izin verirmiş. İşte Fotika da böyle kutsanmış bir fabrikada aynı kaderi paylaşır.
O sırada aşağı fabrikada hastalanan bir genç kız iki ayın içinde ölüvermişti. Hasip Efendi bunun üzerine Fotika’yı her gün bin korku ile süzüyor, her gün biraz daha halsiz görüyordu. Sonra iyice fark etmişti: Fotika rahatsızdı. Fotika sararıyor, eriyordu. Fotika ölecekti... O zaman uykularını harap eden düşüncelerle karar vermiş onu kozahaneden alarak daha kolay daha temiz bir işe iplikhaneye koymuştu.
O güne kadar ölen genç kızların arkasından sadece ahlanıp vahlanmakla yetinen ve her zaman önceliği fabrika sahibinin çıkarını kollamak olan işçibaşı Hasip Efendinin sevdiklerinin de kapısını çalar ölüm. Öfkelenir, hazmedemez. Ama hâlâ sadece sevdiğini kurtarmanın derdindedir. Lakin kapitalizmin vahşi çarkları tıkır tıkır işlemektedir. İşçilerin başında işçi olduğunu unutmuş Hasip Efendinin gücü bu düzeni bozmaya yetmez.
“Uzun karlı günleri izleyen yıldızlı bir gök altında bu gece gene yoksul mahallede bir ölü vardı. Sonunda Fotika aylarca öksürdükten, sızlandıktan sonra artık susuyordu; ölmüştü… Evet. Fotika ölmüştü. Yarın akşam bu saatte yarıyıldır köşeyi dolduran yatağı artık boştur; ocakta yanan çıralar, şakakları terlemiş zayıf yüzüne artık renk veremez. Meryem Ana kandilinin inatçı gözü artık hastadan dua dilenemez. Sobanın buğularıyla pembeleştirdiği beyaz gözkapakları artık hep kapalıdır; artık odanın esrarlı ağzı o zavallı öksürüklerden şikâyet getiremeyecektir.”
“İpekçi kızlar birer ikişer kömür tozlarıyla kirlenmiş karlara basarak fabrikaya giriyorlardı… Hasip Efendi kapıdan çıkarken papaza rastladı… Selamlaştılar, konuşmaları gerekmiş gibi durdular…
Papaz titreyen bir sesle söylendi: Onu da, hepsi gibi sizin fabrikalarınız öldürdü; daha da çok öldürecek
Hasip Efendi hiddetle karşısındakine baktı; kendisinin de teslim ettiği bir hakikati şu adamdan işitmek suçlu bulunmak ona ağır geliyordu.
Papaz şimdi Avrupa fabrikalarını anlatıyor; karşısındakinin bilgisizliğine karşı, bilgiç bir tutumla, çalışma saatleri, ücretleri, bütün bu yoldaki kanunları, kavgaları, isyanları hepsini birer birer, önemli kelimelerin üzerinde dura dura açıklıyordu. Sonra bugüne dek devam eden kayıtsızlığa karşı duyduğu nefretini, şüphelerini söyledi: Fabrika sahiplerinin bu günkü durumda kalmak için başvurdukları oyunları tek yönlü davranışlarını anlattı; sonra ayrılırken:
—Daha çok öldüreceksiniz! diye söylendi.
Hasip Efendi bugüne kadar sanır ki hükümetin bu işe karışmaya hakkı yoktur. Bunlar yalnız fabrika sahiplerinin görüşüne, acımasına; halkın ricasına, yalvarmasına bağlıdır, işçi korumasızdır, ölüme mahkûmdur, emreden hep zenginlerdir. Şimdi anlıyordu ki milletin çıkarları üzerine titreyen kuvvetli bir kalp gerekti, onu uyarmalı, zorlamalıydı. Birden fabrika sahiplerini hatırlayarak ‘hainler’ dedi. ‘Acaba siz işçiyi bu korunmadan yoksun bırakmak için hangi önlemi buldunuz?’
Ertesi gün Fotika gömüldü…”
Tüm bu yaşananlara rağmen işçi kadınlar kendilerine çizilen bu kadere boyun eğmediler. İpek fabrikalarında çalışan binlerce kadın 1910 yılında çalışma koşullarını düzeltmek, ücretlerini artırmak için greve gitti. Onların greve çıktığı 1910 yılında adı Clara Zetkin olan bir kadın 1857 yılında New York’ta yanarak ölen tekstil işçisi kadınların anısına 8 Mart’ın bir mücadele günü olarak kutlanmasını talep ediyordu. Pek çok ülkeden mücadeleci kadın bu talebi yürekten sahipleniyor, emekçi kadınların mücadelesi büyüyordu.
- İşçi Sınıfının ve Ezilenlerin Gerçek Sanatçıları Mücadelemizde Yaşıyor
- Büyük İnsanlığın Safında Bir Kalem: Sabahattin Ali
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Jack London: İşçi Sınıfının Kalbinden Bir Yazar
- Sömürü Düzenine Paydos Örgütlü İşçilerle Gelecek
- Karıncalar ve Filin Hikâyesi
- Uyandıran Masalcı Samed Behrengi’nin Ekini
- “Mübadele Öyküleri” İzmir’den Anlatıyor…
- Ana Romanı ve Bugüne Yansıyanlar
- Gözbağı ve İşçi Hüseyin’in Dönüşümü
- Erzurumlu Emrah’ın Hikâyesi, Bizim Hikâyemiz
- Savaşın Gerçek Yüzünü Anlatan İki Kitap
- Sarı Mehmet Olmak!
- Fakir Baykurt, “Gece Vardiyası” ve Göçmenler
- Şikago Mezbahaları ve Kapitalizm
- Cefakâr Galip Ustalar ve İnsanlığın Özgürlük Bahçesi
- “Ölümün Ağzı”
- Gücümüz Birliğimizden Gelir!
- Büyük Biraderler İş Başında!
- Rıfat Ilgaz: Ses Ol, Işık Ol, Yumruk Ol!
- Anna’nın Annesi ve Anneler Günü
- Nefes Almak İçin…
- UİD-DER’de 8 Mart Etkinlikleri: 8 Mart Yol Gösteriyor, Engeller Mücadeleyle Aşılır!
- Emekçi Kadın, Yaşam, Mücadele, Dönüşüm
- “Hey Kızlar Siz de Katılın Bize!”
- UİD-DER Kadın Komitesi: Sorunlar, Engeller Mücadeleyle Aşılır!
- Güvencesiz ve Esnek Çalışma Modellerine Bir Yenisi Eklendi: “Komşu Annelik”
- Bu Televizyonlar Neleri Gösterir, Neleri Göstermez?
- Ekranlar ve Çocuklarımız
- Gelişen Ufkumuz, Değişen Dünyamız
- İşçilerin Canının Hiçe Sayılmasına Birlikte Karşı Duralım!
- Kadına Yönelik Şiddete Karşı Dünyadan Eylemler
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Geleceğe Dönüşmek, Geleceği Büyütmek
- UİD-DER Kadın Komitesi’nden Polonez Direnişine Dayanışma Ziyareti
- Ağıt Yakmasın Analar, Umut Türküleri Söylesin
- Nurten Abladan Bugünün Emekçi Kadınlarına
- “Kendimiz İçin Yürüdük…”
- Direnç Çiçekleri İşçi Sınıfının Bağrında Filizlenir
Son Eklenenler
- ABD’nin her yıl “özgürlük ve bağımsızlık günü” olarak kutladığı 4 Temmuz, bu yıl resmi törenlerin ve barbekü partilerinin ötesine geçerek işçi ve emekçilerin öfkesine sahne oldu. “Amerika’ya Özgürlük” sloganıyla onlarca şehirde gerçekleşen...
- Şüphesiz ki koşullar insanın ruh halini belirlemede çok etkili olur. Aynı şekilde tersine, bilinçlenen, ruh halleri değişen insanlar koşulları belirlemekte ve değiştirmekte çok etkili olur. Örneğin yoğun bir kış mevsimin yarattığı ruh hali, öyle bir...
- “Kamu imkânlarını amacı dışında kullanmak, kamuya ait işleri yavaşlatmak ya da aksatmak, verilen görevleri layıkıyla yerine getirmemek hem vebal hem de günahtır. Kamu hizmetlerini sunarken insanlar arasında ayrım yapmak, tanıdığı kişilere öncelik...
- Petrol-İş Sendikasında örgütlü grevci TPI Kompozit ve Temel Conta işçileri ile grevlerini kazanımla sonuçlandıran DYO Boya işçileri ve sendika düşmanlığına, işten atma saldırılarına karşı direnen TEKSİF üyesi Digel Tekstil işçileri, İzmir Menemen...
- Yıllar önce çalışıp ayrıldığım işyerinden bir işçi arkadaşım anlattı. Patron ekonomik krizden dolayı iflas ettiğini, işyerini kapatacağını söylemiş işçilere. Sonra patronla birlikte oturup ağlaşmışlar; “ne güzel bir işyerimiz vardı, ne güzel bir...
- Başlıkta yer alan ifadeler, Hakkı Özkan’ın “Grevden Sonra” romanındaki öncü işçi Nuri’nin eşinin sözleridir. Nuri, grevde öncüdür; mayası sağlam, kararlı bir işçidir. Yazar Hakkı Özkan matbaa işçiliği yapmıştır, yaşadıklarını romana aktarmıştır. “...
- Gebze Sendikalar Birliği, İsrail devletinin Gazze’de yürüttüğü katliamı, emperyalist savaşı lanetlemek, Filistin halkının sesi olmak, işçilerin dayanışmasını büyütmek için Filistinli sendikacılarla birlikte Gebze Kent Meydanında bir eylem düzenledi...
- Kenya’da, geçtiğimiz sene Haziran ayında, IMF’nin dayattığı kemer sıkma politikaları doğrultusunda yeni vergi yasası hazırlanmıştı. Bu yasa tasarısı, işsizlik, yoksulluk ve artan hayat pahalılığıyla boğuşan işçilerin ve emekçi gençliğin öfkesini...
- Petrol-İş Sendikası Gebze Şubesinin örgütlü olduğu, Kocaeli Dilovası ve İzmir Çiğli’de üretim yapan DYO Boya fabrikalarında, düşük zam dayatmasına karşı greve çıkan işçilerin mücadelesi 44. gününde kazanımla sonuçlandı. İlk yıl için yüzde 73...
- İşçi sınıfının tarihsel mücadele mirasını yaşatmak ve bu mirastan güç alarak işçilerin birliğini büyütmek için çalışan UİD-DER, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin 55. yılı vesilesiyle 29 Haziranda, “Gelenekten Geleceğe: Umut Örgütlü Mücadelede!”...
- Petrol-İş Sendikasının örgütlü olduğu Kocaeli’nin Körfez ilçesinde faaliyet gösteren Gübretaş fabrikasında yüzde 30 sefalet dayatmasına karşı işçiler, 3 Temmuzda greve başladı. Devrimci Sağlık-İş Sendikasının, kamu işçilerine dayatılan sefalet...
- Geçtiğimiz hafta sonu, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin 55, UİD-DER’in kuruluşunun 19. yılı vesilesiyle Uğur Mumcu Kültür Merkezi’nde yüzlerce işçi arkadaşımızla yan yanaydık. Grevleri devam eden Petrol-İş üyesi DYO işçileri, DİSK’in kurucusu...
- Sivas katliamının 32. yılında Türkiye’nin birçok kentinde anma etkinlikleri ve eylemler düzenlendi. Katledilen 33 aydın ve sanatçı anıldı, katliam bir kez daha lanetlendi. Sivas katliamının unutulmadığının, tüm katliamların er ya da geç hesabının...