Buradasınız
Beklemek Fayda Etmez, Godot Gelmeyecek!
![](https://uidder.org/sites/all/modules/lazyloader/image_placeholder.gif)
“Bir şey değişmez ki” veya “zaten yapacak bir şey yok” gibi ifadeleri çok duyarız insanlardan. İnsanlar, bu umutsuzluk ifadelerini tekrarlayarak o an içinde bulundukları koşulların değişmeyeceğini dile getirmeye ve aslında hareketsiz kalışlarını haklı göstermeye çalışırlar. İlginçtir ama böyle yaparak yaşamı çekilir kılmaya çalışırlar. Bir taraftan da “değişmez” dedikleri koşulların değişmesini, kendilerinin yapamadığını başkalarının onlar adına yapmasını isterler, umut ederler. Çünkü insan umutsuz yaşayamaz ve umudun öldüğü gün insan da ölür. Ancak umutsuzca sözleri tekrarlamayı bir yaşam biçimi haline getirmek veya kurtarıcı beklemek insanı ve toplumu ileriye doğru götürmez, çürütür. Samuel Beckett’in Godot’yu Beklerken adlı tiyatro eseri, bir umut olarak umutsuzca kurtarıcı beklemenin insan ruhunda nasıl bir yıkım yarattığını çarpıcı şekilde ortaya koyar. Bu eserde, bir ağacın altında Vladimir ve Estragon’un monoton şekilde bekleyişleri anlatılır. Zaman adeta donmuştur, mekân ise sabittir. Karakterlerin tek eylemi ise beklemektir. Peki, neyi? Hiç gelmeyecek bir kurtarıcıyı, Godot’yu! İçinde bulundukları sorunu aşmak için sorumluluk alıp harekete geçmezler. Onlara göre yapacak bir şey yoktur. Ancak ne gelen vardır, ne de giden. Öyle ki Godot diye biri veya bir şey var mıdır o bile belli değildir!
Sayısız toplumsal sorunu küresel bir krize dönüştüren kapitalizm, her geçen gün insan yaşamında daha yıkıcı sonuçlar doğuruyor. Bu düzenin iyi, güzel, aydınlık bir gelecek sunamayacağı gün geçtikçe daha çok görülüyor. Türkiye’de ise tek adam rejiminin baskıcı uygulamaları toplumu nefessiz bırakıp sorunları daha da katlanılmaz hale getiriyor. Genç kuşaklarda ve özellikle bunların okuyan kesimlerinde umutsuzluk, yaşam sevincinin kaybolması ve depresyon yaygınlaşıyor. Esasında depresyon da insanın var olan koşullara ve gidişata verdiği ruhsal/duygusal bir tepkidir. Ne var ki bu tepki umut, sevinç ve değişim yaratan pozitif bir tepki değildir. Bu tepkinin olumlu bir enerjiye dönüşmesi için hem genç kuşakların içinde bulundukları durumun nedenlerini kavramaları hem de beklemeci durumdan sıyrılmaları gerekir.
Belli bir zaman öncesine kadar üniversite mezunu olmak toplumda “ayrıcalık” anlamına geliyordu, şimdi değil! Herhangi bir emekçi genci düşünelim. Üniversiteyi kazanıyor ama yarış bitmiyor, okul hayatı boyunca çeşitli sertifika programlarına katılmak zorunda hissediyor. Bitmiyor, yeri geliyor yüksek lisans, doktora yapıyor. Böylece üretim sürecine katılma yaşı sürekli yukarı çekiliyor. Bir genç 25-30 yaşına geliyor ancak ortada iş yok! Milyonlarca genç ailesinden alabildiği destekle yaşamını sürdürmek zorunda! Bunun yarattığı psikolojik yükü düşünelim. Sorun çok katmanlı ve çok büyük! Derinleşen ekonomik kriz, sosyal ve kültürel aktiviteleri iyice kısırlaştırırken emekçi gençlik yeteneklerini açığa çıkaramıyor. İşsizlikten ve olanaksızlıktan dolayı kendini aşağılanmış hissediyor, kimlik bunalımına düşüyor ve hiçlik duygusu gelişiyor. Ortaya kapitalizmin yarattığı bir anomali çıkıyor: Biyolojik olarak 30, sosyal olarak 18-20 yaşında gençler!
Kapitalist düzen her geçen gün daha fazla genci atıl hale getirip üretimin ve toplumsal yaşamın dışına itiyor. Bilelim ki bu durum sürdüğü sürece çürüyen düzen genç kuşakları da çürütüp heba edecek. Bu koşullara mahkûm edilen bir insan, köksüz ağaca benzer. Nasıl ki kökünden sökülen bir ağaç ölürse böyle bir insan da sosyal olarak ölür. Fakat pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de gençlik bu gidişattan memnun değil, olamaz da! Ne var ki Türkiye’deki duruma baktığımızda, başta rejimin ve ailelerin baskısı olmak üzere birçok faktörden dolayı gençlerin mücadele etmekten uzak durduğunu görüyoruz. Bunun yerine Vladimir ve Estragon gibi beklemekle, şikâyet etmekle yetiniyor, sorumluluk almıyorlar. Mesela işsizlikten iklim krizine kadar dünyamızda sayısız sorun olmasına rağmen birçok genç, “ben neden bu yaşımda siyaset konuşuyorum” diyebiliyor. Elbette onlar siyaset deyince burjuva düzenin “kirli” siyasetini anlıyorlar. Oysa tam da bu yaşta işçilerin ve gençlerin siyaset yapması gerekiyor. Dünyadaki sorunların nasıl çözüleceğine kafa yormaları, insanlığı boğan kapitalizme karşı mücadeleye atılmaları gerekiyor. Çünkü belletilenin aksine, insan toplumsal sorunlara karşı duyarlı olursa ve sorumluluk alırsa değişip gelişir. İnsanlık için doğru olan, izlenmesi gereken yol budur.
Krizli ve fırtınalı bir dönemden geçiyoruz. Kapitalizmin yarattığı krizler anaforu insanlığı içine çekerken oturup kurtarıcı bekleyemeyiz. Bize başka bir dünya; insanlığın bu güne kadar uğruna çokça bedel ödediği sınıfsız, sömürüsüz, savaşsız, özgür bir toplum gerek! Bu acımasız dünyayı değiştirmeye girişelim. Godot’yu beklemek yerine, “başka bir dünya mümkün” diyerek kolları sıvayalım.
- Örgütlüysek Her Şeyiz, Örgütsüzsek Hiçbir Şey!
- İşçi Dayanışması 202. Sayı Çıktı!
- Onlar “Kazanalım” Dedikçe Biz Kaybediyoruz
- Ekranlar ve Çocuklarımız
- Suriyeliler Geri Dönecek mi?
- Asgari Ücret Nasıl Yükseltilir?
- Kumarla Köşeyi Dönenler Neye Dönüyor?
- İşçi Sınıfının Ortak Mücadele Dili: GREV!
- Umudumuzu ve Direncimizi Güçlendirelim, Mücadelemizi Büyütelim!
- İşçi Dayanışması 201. Sayı Çıktı!
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Gelişen Ufkumuz, Değişen Dünyamız
- Köşemize Çekilmiyoruz, Emekçi Gençlik Köşemizle Güçleniyoruz!
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- İşçi Dayanışması 200. Sayı Çıktı!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Onlar “Kazanalım” Dedikçe Biz Kaybediyoruz
- Yalnız Taştan Duvar Olmaz
- Köşemize Çekilmiyoruz, Emekçi Gençlik Köşemizle Güçleniyoruz!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Özgür Olmak Demek…
- Asıl Sorumlular Kim? Emekliler mi? Egemenler mi?
- Yaşadım Diyebilmek İçin!
- Milletvekili Maaşları Seni de Kızdırıyor mu?
- Biz Yeni Bir Dünya Kuracağız!
- “İşçiye Verilen Değer” Bu mu Olmalı?
- Cep Telefonu, Okul Gezisi ve Hayatın Gerçekleri
- İyi ki UİD-DER’liyim…
- Zulme Karşı Çıkmanın Mutlaka Bir Yolu Vardır
- Bizi “Biz” Yapan Şarkılarımız…
- Nasırlı Ellerin Yumruğu Bugün!
- Kariyer Gelişim Masallarıyla Geleceği Çalınan Gençler
- Bir Şarkının İzinden: Bir Yere Gitmiyoruz!
- “Neyin Yoksa Ondan Sakın Vazgeçme Oğlum”
- Yarına Gidenler, Yarınlar İçin Mücadele Edenler
- “Yarın Ölmek Dün Ölmekten Daha Saçma”
- Onlar “Kazanalım” Dedikçe Biz Kaybediyoruz
- Asgari Ücret Nasıl Yükseltilir?
- Kumarla Köşeyi Dönenler Neye Dönüyor?
- Umudumuzu ve Direncimizi Güçlendirelim, Mücadelemizi Büyütelim!
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Yiyorlar, İçiyorlar Hesabı Bize Ödetiyorlar
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
Son Eklenenler
- Aralık ayında tüketici fiyatlarının yüzde 1’in biraz üzerinde yükseldiği, yıllık enflasyonunsa azalarak yüzde 44 civarında gerçekleştiği açıklandı. Bu oranlara bakarak enflasyonun hız kestiğine, ücret zamlarının “beklenen enflasyona” göre belirlenip...
- 2025 yılı için asgari ücret zammı, TÜİK’in sahte rakamlarıyla açıklanan enflasyon oranının dahi altında kalan yüzde 30 olarak belirlendi. Patronlar da işçilere bu sefalet zammını dayatıyor. Şubat ayıyla beraber zamlı ücretlerin açıklanması sonrası...
- İş kazaları ve iş cinayetleri dur durak bilmiyor. Sermeyenin aç gözlülüğü işçileri yaşamından ediyor. Balıkesir’de bulunan ZSR Patlayıcı üretim tesisinde, 24 Aralık 2024’te gerçekleşen patlamada 11 işçi yaşamını yitirdi. Patlama sonrasında Balıkesir...
- Maraş ve Hatay başta olmak üzere 11 şehirde çok büyük yıkım yaratan, yaklaşık yüz bin insanın hayatını kaybettiği, on binlerce insanın yaralandığı, milyonlarca insanın yaşamının derinden etkilendiği 6 Şubat depremlerinin üzerinden iki yıl geçti....
- Siyasi iktidarın ekonomi politikalarının hedefi belli: Ekonomik yıkımın bedelini işçi ve emekçilere ödetmek, on milyonlarca işçinin, emekçinin, emeklinin açlığa talim etmesi pahasına sermayeyi dizginsizce büyütmeye devam etmek. Soygunun, talanın...
- 6 Şubat depremlerinin üzerinden iki yıl geçti. Aradan geçen zamanda depremlerin yarattığı yıkımın, ortaya saçılan yolsuzlukların, usulsüzlüklerin ve boş vermişliğin hesabı sorulmadı. Siyasi gelişmelerle, yaratılan yapay gündemlerle yaşanan felaketin...
- İzmir Büyükşehir Belediyesinde 158 işçinin ücretsiz izne çıkarılması üzerine DİSK/Genel-İş Sendikası İzmir 1, 2, 3 ve 9 No’lu Şubeleri 3 Şubatta direnişe başladı. Sosyal-İş Sendikasının örgütlendiği Turkcell Global Bilgi’nin Siirt Şubesinde 4 işçi...
- Adalet Peşinde Aileleri Platformu, 6 Şubat depremlerinin 2’nci yılında Kadıköy İskelesi önünde anma programı düzenledi. 2 Şubatta düzenlenen anmada “Rant Uğruna Ölenlerin Hesabını Sormaya Geldik! Susmak İhanettir, Hesap Sormak Görevdir!” yazılı...
- Çalıştığım işyerinde 60 yaşlarında bir abiyle sohbet ediyorduk. “Ne zaman emekli olacaksın?” diye sordu. “60 yaşında emekli olacağım” dedim. “Ooo senin işin çok zor yahu, o yaşa kadar çalışılır mı?” dedi. “Ama sen de emeklisin, hâlâ çalışıyorsun”...
- Sırbistan’da Belgrad ve Novi Sad başta olmak üzere ülke genelinde kitlesel protestolar devam ederken bir yandan da öğrenciler dersleri boykot ederek üniversiteleri işgal ediyorlar. Yunanistan’da 2023'teki tren kazasının yıldönümünde işçiler,...
- Birleşik Metal-İş Gebze 2 No’lu Şubenin örgütlü olduğu Kaynak Tekniği (Lincoln Electric) fabrikasında işçiler, 2024 Eylül ayından bu yana süren toplu sözleşme sürecinde, ücret ve sosyal haklarda anlaşma sağlanamaması üzerine greve çıktı. Sabah...
- Bazen gün ağarmadan, bir bardak çay bile içmeden, bir tabak yemek yemeden yeri geldiğinde hoş bir sohbeti yarıda bırakarak gözümüz sürekli saatte, servis bekleriz. Hastanede, okulda, düğünde, misafirlikte bile bir telaşımız oluyor, işyerinin...
- Bolu Kartalkaya’daki Grand Kartal Otelde göz göre göre gerçekleşen katliam, iktidarın bugüne kadarki denetimsizlik ve cezasızlık politikalarının yeniden sorgulanmasına neden oldu. İktidar sahipleri her zamanki gibi “bu meseleye siyaset karıştırmayın...