Buradasınız
Susuzluk ve Kuraklığın Asıl Sorumlusu Kim?
Barajlarda doluluk oranlarının son 10 yılın en düşük seviyesine düşmesiyle, medyada “suyu tasarruflu kullanın” haberleri yapılmaya başlandı. Çizilen tabloya göre sanki susuzluğun tek nedeni beklenen yağışların gelmemesi, çözümü ise yağmur duası ve evlerde su tasarrufu yapılması! Bu bakış açısı kapitalist sistemi, sermayenin ve siyasi iktidarın günahlarını görmezden gelmektir.
Dünyamız küresel ısınma ve iklim değişikliği tehdidi altındadır ve buna yol açan kapitalist sömürü sistemidir. Küresel iklim değişikliği tüm dünyada ani seller, kasırgalar, orman yangınları ve kuraklık gibi felaketlerle kendisini gösteriyor. Yağışlar dengesizleşiyor, örneğin bir yılda yağması gereken yağmur birkaç günde yağıyor. Böyle olunca yağmur suları yer altı sularını besleyemiyor, sel gibi felaketlere yol açarak ciddi zararlar veriyor. Uzun süre yağış olmaması ise kuraklığa yol açıyor.
Küresel ısınmanın başta gelen nedeni olan petrol, kömür, doğalgaz ve benzeri fosil yakıtlar alternatifsiz enerji kaynakları değildir. Başta güneş enerjisi olmak üzere temiz, yenilenebilir enerji kaynaklarımız var. Ancak her şeyin kâr için üretildiği kapitalist sistemde kısa vadede kâr getirmeyen, yüksek maliyetli enerji kaynakları tercih edilmiyor. Kısacası tüm felaketlerin, susuzluk ve kuraklığın baş müsebbibi kapitalist üretim tarzıdır. Türkiye’de tanık olduğumuz üzere, AKP iktidarının sermaye sınıfını daha fazla zengin etme politikası doğadaki tahribatı hızlandırmıştır. Doğanın talan edilmesi daha büyük yıkımlara sebep olurken, ülkeyi kuraklığın eşiğine getirmiştir.
Rant ve kâr uğruna doğa talan ediliyor
Kişi başına düşen yıllık 1349 metreküp su miktarı ile Türkiye su stresi çeken bir ülkedir. Bu miktar 1000 metreküpün altına düştüğünde ise su fakiri bir ülke olacağız. Görüleceği gibi rant ve kâr uğruna doğa talan edildiği için Türkiye su fakiri bir ülke olmanın kıyısına getirilmiştir. Düşünün ki, siyasi iktidar işçi sınıfına yönelik saldırılarda ne kadar pervasız adımlar atıyorsa aynısını doğaya karşı da yapıyor. Sermaye bizzat AKP iktidarının ön açmasıyla, büyük bir aç gözlülükle ormanları, dereleri, dağları, kısacası doğayı ve yaşamı yağmalıyor, talan ediyor.
Önemli su kaynaklarımız olan göllerin yüzde 60’ı kurudu, neredeyse tamamı kirliliğin pençesinde yaşam savaşı veriyor. Hepsinin arkasındaki sebep aynı… Gölü besleyen akarsulara yapılan onlarca barajın suyun göle ulaşmasını engellemesi, göl çevresinin imara açılması, onlarca su şişeleme tesisinin gölleri besleyen suların önünü kesmesi, göl çevresinde yapılan orman katliamları, madencilik faaliyetleri, vahşi sulama, kanalizasyon ve sanayi atıklarının göllere bırakılması…
Çarpık kentleşme, betonlaşma su sorununu büyütüyor
Ülke nüfusunun yüzde 30’u sanayinin yoğunlaştığı Marmara havzasında yaşarken su varlıklarının sadece yüzde 4’ü bu bölgede bulunuyor. Nüfusun yoğun olduğu kentlerde betonlaşma ve ormansızlaşma kentlerin ısı adasına dönüşmesine sebep oluyor. Normalin üzerinde ısınan kentler eskisi gibi yağış almıyor. Kar yağışı olsa bile yağan kar yere düşmeden eriyor, düşse bile tutunamıyor. Yağmur yağdığında gidecek yeri olmayan su, aşırı yağışlarda sel baskınlarına sebep oluyor.
İnsanlara su tasarrufu yapmaları salık veriliyor ama gelin görün ki şehir şebekelerinde suyun taşınması sırasında yüzde 43’lük bir fiziki kayıp yaşanıyor. Yani zaten kısıtlı olan suyumuzun neredeyse yarısı bize ulaşmadan kayboluyor! Uzmanlar yağmur sularının toplanmasından atık suların geri kazandırılmasına, fiziki kayıpların azaltılmasına kadar pek çok öneri getiriyorlar ancak bütün bu önerilerin hayata geçirilmesi için sadece şebekelerin değil, binalardan kanalizasyona bir bütün olarak şehirlerin alt yapısının düzenlenmesi gerekiyor. Ancak iktidar, devlet kaynaklarını sermayeye aktarmak için daha kârlı projeleri tercih ediyor.
Kanal İstanbul yapılırsa su sorunu büyüyecek
Terkos ve Sazlıdere barajı İstanbul’un su ihtiyacının yüzde 30’unu karşılıyor. Kanal İstanbul projesi hayata geçirilirse Sazlıdere barajının yüzde 60’ı yok olacak. Terkos gölü ve yeraltı sularına tuzlu su karışma olasılığı çok yüksek. Bu durumda su kaynakları kalıcı olarak yok edilecek. Proje bölgesindeki tarım alanlarının yüzde 52’si imara açılacak yani betonlaşacak. En az iki yüz bin ağaç kesilecek. Susuzluk, kuraklık sorunu çok daha büyük boyutlara varacak. Elbette Kanal İstanbul’un daha pek çok zararı var ama bu kadarı bile bu projenin yapılmaması için yeterliyken neden bu projede ısrar ediliyor?
Dağlar delik deşik, ormanlar, dereler ve su kaynakları yok ediliyor
Taş ocakları, mermer ocakları, kömür, altın, gümüş, krom, bakır madenleriyle Türkiye’nin dört bir yanında dağlar delik deşik ediliyor, ormanlar yok ediliyor. Siyasi iktidar sermayeye kaynak aktarmak için yeraltı suları ve su havzalarına, tarım alanlarına, sit alanlarına peynir ekmek dağıtır gibi maden ruhsatı veriyor. Madenler suların hem kirlenmesine hem de hesapsızca tüketilmesine yol açıyor. Örneğin altın madenleri en fazla su tüketen madenlerin başında geliyor. Taş ocakları su havzalarını kirletiyor, bulunduğu yerdeki doğal yaşamı yok ediyor.
Yılda 8 milyar metreküp su termik santrallerde kullanılırken, ülke genelinde evlerde kullanılan toplam su miktarı 6-6,5 milyar metreküptür. Üstelik termik santraller sadece suyu tüketmekle kalmıyor, aynı zamanda suyu kirletiyor, toprağı zehirliyor, havaya yüksek miktarda karbon bırakıyor, kansere yol açıyor.
Özellikle son 10 yılda neredeyse akışı olan tüm dereler ranta çevrilerek sermayeye peşkeş çekildi ve yüzlerce HES (Hidroelektrik santral) yapıldı. HES’ler daha inşaat aşamasındayken binlerce ağaç kesiliyor, çıkan inşaat hafriyatı vadilere bırakılıyor. En önemlisi de derelerin akışı kesilerek dere yatağında kuraklık yaratılıyor. Bölgede yaşayanlar ve tüm canlılar susuz kalıyor. Dünya genelinde yapılan HES’lerde suyun yüzde 90’ı dere yatağında bırakılıp yüzde 10’u alınırken, Türkiye’de yapılan HES’lerde tam tersi oluyor. Haliyle dere yatağında bırakılan yüzde 10’luk miktar can suyu işlevi göremediği için dere yatağındaki ekosistem yok oluyor.
Bilmezlikten değil açgözlülükten
Kuraklık bağıra bağıra gelirken herkes duyuyor da siyasi iktidar niye duymuyor? Tehlikenin farkında değiller mi? Bütün bu yağma ve talan ne uğruna? Doğrusu ellerinde onlarca rapor, tehlikeyi anlatmaya çalışan onlarca uzman varken siyasi iktidarın tehlikenin farkında olmadığını düşünmek saflık olur. Ama bir şeyi bilmek gereğini yapmak anlamına gelmiyor. Yoksa kapitalistler de pekâlâ küresel ısınmanın dünyayı mahvettiğini görüyorlar ama tatlı kârlarından bir türlü vazgeçemiyorlar. Aynı durum siyasi iktidar için de geçerlidir. Açgözlülük ve hırs her şeyin önüne geçiyor. Sermaye büyüsün gerisinin bir önemi yok. Unutmayalım ki, susuzluk ve kuraklık felaketi kapımızdan içeri girdiğinde asıl etkilenenler kentlerdeki emekçiler ve köylüler olacak, yani biz olacağız. Kendimiz için, çocuklarımızın geleceği için doğayı katledenlerden, suyumuzu kurutanlardan hesap sormalıyız.
- Her İşyerine, Her Mahalleye Kreş İstiyoruz!
- Hayat Pahalı Ama Hayatımız Çok Ucuz!
- “Neyin Yoksa Ondan Sakın Vazgeçme Oğlum”
- Yarına Gidenler, Yarınlar İçin Mücadele Edenler
- Büyüyen Yoksulluk ve Sosyal Yardımlar
- Rakamların Ardına Gizlenen Gerçekler
- Sermayenin ve İktidarın Saldırılarını Püskürtmek İçin 1 Mayıs Ruhuyla Birleşelim
- İşçi Dayanışması 192. Sayı Çıktı!
- Bumerang Geri Döner!
- Engelli Koşu ve Örgütlülük
- “İş Barışı” mı Hak Arayışı mı?
- Dünden Bugüne Barış ve Adalet Özlemimiz İçin
- Yoksulluk Azaldı mı?
- Sermayenin Saldırılarına Karşı Birliğimizi Örgütleyelim!
- İşçi Dayanışması 191. Sayı Çıktı!
- Bir Ana ile Tanışmak…
- Sağlığımızı Mucizelerle Değil Birliğimizle Koruyabiliriz
- Koca Yusuf’tan Köroğlu’na, Onlardan Bize Kalan
- MESS Sözleşmesinden Çıkardığımız Bir Ders Var
- Patron Haklı mı?
- Sağlık Çalışanlarından Sağlıkta Şiddete Karşı Eylem
- Ücret Gasplarına, Düşük Ücretlere ve Baskılara Karşı Mücadeleler Sürüyor
- 2024: Emeklilere Zulüm Yılı
- İşçiler Hak Gasplarına Karşı Mücadele Ediyor, Kazanıyor
- Tahsin İncirci Yaşamını Yitirdi, Besteleri Yaşayacak
- Faruk Türkoğlu Sonsuzluğa Uğurlandı
- “Emekli Boş Durmasın, Çalışsın Diyenlerdir” Bu Toplumun Sırtına Yük!
- 84 Yaşında Bir İnsan Neden İş Arar?
- Sendikal Baskılar Mücadeleyle Aşılıyor
- Kocaeli’de “MESEM’e ve Çocuk İşçiliğine Son”Eylemi
- Çıkışsızlık Sarmalındaki Gençler
- İş Kazaları Kader Ya da Fıtrat Olamaz
- Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu Kuruldu
- Sel Gider Kum Kalır
- İlet’ten İliç’e Mükellefiyetten Bugüne
- Bizim Çocuklarımız Onlar
- “Eşimle Birlikte Kahvaltı Ancak Yıllık İzinde”
- İliç Maden Faciası Kadıköy’de Protesto Edildi
- DERİTEKS’e Yapılan Saldırı Eylemlerle Protesto Edildi
- İliç’te Maden Faciası: Tonlarca Siyanürlü Toprak Çöktü, İşçiler Altında Kaldı
Son Eklenenler
- 7 Martta greve çıkan Lezita işçileri, 17 Martta yürüyüş ve basın açıklaması gerçekleştirdi. Grevlerini sürdüren Lezita işçileri patronun grev kırıcılığına karşı da mücadele ediyor. 18 Martta Ankara’ya yürüyüş başlatan Agrobay işçileri, 21 Martta...
- İktidarın desteğini arkasına alan patronlar işçilerin haklarına pervasızca saldırıyor, işçiler mücadele ediyor. Adıyaman Besni’de Mega Polietilen fabrikasında ücret gaspına karşı başlayan direniş sonuç verdi, işçilerin 2 aylık ücretleri yatırıldı....
- Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şubenin örgütlü olduğu Mersen’de işçiler, sendika ve toplu sözleşme hakları için 19 Nisanda greve çıktı. Sendikadan yapılan açıklamada şu sözlere yer verildi: “Fransa sermayeli Mersen’in merkez yöneticileri...
- İşçi Dayanışması’yla tanışmış işçi kardeşlerimiz, gazetemizin kendilerinde yarattığı değişimi çok iyi bilir. UİD-DER ile yolları kesişen her işçi kardeşimizin zihni açılır, doğru bir ifadeyle dünyaya ve her şeye sanki üç boyutlu bir gözlükle bakar...
- Bu dünyaya sadece çalışmak için gelmiş gibiyiz. İşyerinde arkadaşlarımın ağzından sürekli şu sözler dökülüyor: “Ya biz bu dünyaya çalışmak için mi geldik? Evde iş, fabrikada iş… Sürekli bir döngünün içinde dönüp duruyoruz. Neden bu kadar çok...
- Türkiye’de seçimler öncesinde çok sayıda emekli eylemi gerçekleşti. Emeklilerin yaşadığı sorunların sandığa yansıyarak yerel seçimleri etkilediği herkesin malumu… Sorunlarımız bitmedi ve seçim sonrasında da emekliler olarak taleplerimizi haykırmaya...
- Merhaba dostlar; bizler İstanbul’dan bir grup öğretmeniz. 1 Mayıs’a yaklaşırken duygularımızı siz işçi kardeşlerimizle paylaşmak istedik. Öncelikle her sene olduğu gibi bu sene de 1 Mayıs coşkusunu haftalar, aylar öncesinden hissetmeye başladık. O...
- Öz Gıda-İş Sendikasında örgütlü işçilerin 7 Marttan beri grevde olduğu Abalıoğlu Lezita fabrikasında 16 Nisanda jandarma işçileri ve sendikacıları darp etti ve ters kelepçeyle gözaltına aldı. Yaralanan 8 işçi hastaneye kaldırıldı. İzmir Kemalpaşa’da...
- 17 Nisan Sağlıkta Şiddete Karşı Mücadele Günü kapsamında Türkiye’nin pek çok kentinde sağlık emekçileri basın açıklamaları gerçekleştirdi. 12 yıl önce Gaziantep’te görev sırasında katledilen Dr. Ersin Arslan ve sağlıkta şiddet sonucu yaşamını...
- Bursa’da faaliyet gösteren Durak Tekstil’de 6 işçi Öz İplik-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılmış ve fabrika önünde direnişe geçmişlerdi. 6 Şubattan itibaren direnişlerine kararlı bir şekilde devam eden Durak Tekstil işçileriyle dayanışma...
- Sermaye sınıfı ve iktidar bizi bir birey, bir insan olarak değil sadece ucuz işgücü kaynağı olarak görüyor. Çok çocuk doğurmamızı, gelecek işçi kuşaklarını yetiştirmemizi beklerken, kadın istihdamını teşvik ettiklerini söylerken, doğum ve emzirme...
- Adıyaman’ın Besni ilçesinde bulunan Mega Polietilen fabrikasında 2 aylık ücretleri gasp edilen işçiler 8 Nisanda iş bırakarak direnişe başladı. 15 Nisanda BİRTEK-SEN’in çağrısıyla fabrika önünde bir dayanışma eylemi yapıldı. 5 Nisandan bu yana...
- İşçi sınıfının 8 saatlik işgünü için mücadelesinden doğan 1 Mayıs’ın 138 yıllık bir tarihi var. Kuşaklar boyunca kadın ve erkek işçiler işgününü 8 saate indirmek için mücadele ettiler ama bu mücadele işgününün kısaltılması talebiyle sınırlı kalmadı...