Buradasınız
Ev Kadınları: Mutfak, Çocuk ve Ekonomik Kriz
Soğuk bir günde iki çocuklu arkadaşımla buluşup düştük yola. Emekçi kadın arkadaşlarımızı ziyaret etmek için dolmuşa bindik, tıka basa istif haldeyiz, tam da işten çıkış saati. Yarım saatlik bir yolculuk sonrasında zor attık kendimizi minibüsten dışarı. Geldiğimiz yerin şehir merkezi olmadığını yerdeki çamurdan anladık, buralarda toprağı görebiliyorsun. Soğuk havaya karışan, keskin bir kömür kokusuyla yandı genizlerimiz. Dik bir yokuş çıkıyoruz, çevrede evler derme çatma, yığma tuğlayla yapılmış müstakil ya da 2 katlı bahçeli evler. Koştura koştura karanlıkta yokuş çıkan siluetler var. Tabi biz ağır çıkıyoruz iki de yavrumuz var yanımızda. Daracık sokaklardan gideceğimiz eve ulaşabildik. Kapıyı çaldık, bizi o soğuk havada sıcacık karşıladılar. Özlemiş olduğumuz sobanın yaydığı ısıyla sohbetimiz sıcacık ve içten oldu. Bu sohbetin bir kısmını sizlerle paylaşmak istedik.
Eğitim bedava değil!
Ayten, ilk olarak çocuklarına ilişkin kaygılarından bahsediyor: “Okulda bir tür sınıflandırma var. Yani parasına göre eğitim ve düzey farklılıklarına göre sınıflar var. Ve insanlar kendi bütçelerini zorlayarak çocuklarını en iyi sınıflarda okutmak istiyorlar. Bunun için fazladan para ödemek zorunda kalıyorlar çünkü en yüksek parayı veren aileler çocuklarını en iyi öğretmenlerin olduğu sınıflarda okutabiliyorlar.”
Ceyda da dert yanıyor yaşadıklarından: “Benim çocuğum çok hırçın ve paylaşmıyor hiçbir şeyini. Kızımın bu durumunu düzeltebilmek için ben anaokuluna bir sene erken verdim. Normalde ücretsiz olduğu söyleniyor ama değil. 300 lira yardımcı bakıcı parası, temizlik, oyun malzemeleri, kâğıt, fotokopi falan, toplamda yıllık 1000 lira alıyorlar bizden.”
Filiz “bu anlattıklarınız her yerde var” diye giriyor söze ve şöyle devam ediyor: “Bizim okulda da aynı bizde de sınıflandırmalar var. En yüksek parayı verenler en öğrencilerini iyi sınıfta okutuyor. Bilgisayarlarından, fotokopi makinesine kısaca her ihtiyaç aileler tarafından karşılanıyor. Fotokopi makinesini alıyorsun, kâğıdını da bizden istiyorlar. Bizi yönetenler ise eğitimin parasız olduğunu söylüyorlar. Onların çocukları yurtdışında özel kolejlerde binlerce dolar para vererek okurken bizim çocuklarımız devlet okulunda bile okuyamıyor. Bugün bir asgari ücretli nasıl bu istenen şeyleri karşılayabilir ki?”
Ortak korku; işsizlik ve pahalılık
Filiz “eşim 8 ay işsiz kaldı ve çok zor durumda kaldık. Birçok şeyi hep eksikli yaptık. Aldığımız işsizlik ödeneğini ateş pahası olan pazar için bile denkleştiremiyorduk. Hep karta yükleniyorduk” diyor. “Çocuklarımın hastalanmaması için dua ediyordum. Ama bu durumumuzu asla dışarıya yansıtmıyorduk. Bizim gibi birçok aile aynı durumu yaşıyor eminim ki” diyerek insanların nasıl zorluklarla baş etmek zorunda kaldığını ve kendilerini nasıl da yalnız hissettiklerini bir kez daha ortaya koyuyor. “Şu anda eşim iş buldu, çalışıyor, akşam eve gelişi sekizi buluyor. Eve yorgunluktan bitmiş bir halde geliyor. Hiç izin kullanmıyor, her Pazar günü fazla mesaiye gidiyor. Çocuklar da babalarını çok özlüyorlar. Ben de eşime diyorum ki, güneşten daha fazla çalışıyorsun. Güneş doğmadan işe gidiyorsun sen geldiğinde güneş çoktan batmış oluyor” diyerek çalışmanın da işçiler için işsiz kalmak gibi zor olduğunu anlatıyor.
Ceyda, onaylıyor Filiz’i: “Evet, eşim işsiz değil ama bizlerin durumu da hiç iç açıcı değil. Eşim işsiz kalsa daha da beter olacağımız kesin. Eskiden pazarda 20 liraya birçok şey alırken, şimdi fiyatlar çok pahalandı. Bir alışveriş 150 liradan aşağı olmadığı gibi istediğimizi de alamıyoruz. Bizimkiler köfteyi çok sever, 2 ayda bir kıyma alıyoruz ve bu kıymayı dörde bölüyorum artık. Yemek yapmak için ana sebzeleri almak durumundasın. Yağ, salça, soğan, domates biber bunlar olmadan nasıl yemek yapalım ki hepsi de ateş pahası. Yanlarına yaklaşamıyoruz ya da çok daha az kullanmaya çalışıyoruz. Eşim asgari ücretin biraz üstünde maaş alıyor peki asgari ücretle çalışan, kirada oturanlar nasıl yaşıyorlar?”
Filiz devam ettiriyor sözü: “Geçen televizyonda izledim. Başkan, kadınla erkek arasındaki eşitliği 100 metre koşusuyla kıyaslayarak eşitsizliği ifade ediyordu. Ben bir kadın olarak iddialıyım, gelsin başkan asgari ücretle geçinme yarışına girelim. Ben kendi adıma rekor kıracağımı düşünüyorum.” Elbette bu sözlere hepimiz gülüyoruz ama öfkeleniyoruz da aynı zamanda.
Ayten, “artık ucuz market arıyoruz, araştırıyor ve buluyoruz. İndirim yapan marketlerin ucuz ürünleri son kullanma tarihi geçmek üzere olan ürünler. Marketler bunları ucuz ürün diye satıyor. 1 litre yağ 8 lira ama marka yok, bir küçük salça 7 lira, insaflarına kalıyoruz artık. En ucuzunu almak zorunda kalıyoruz. Ev bütçesine katkı sağlamak için evde yapabileceğim iş arıyorum. Daha önceden başörtüsü işi almıştım. Kenarlarına oya yapıyorsun, tanesi 1,25 lira. Günde en fazla iki tane yapabiliyordum o da 2,5 liraya. Bizden alıp pazarda 35 liraya satıyorlar. Bir dönem de vida işi aldık, günde 3 bin tane yapıyorsun 10 liraya. Bizim üzerimizden bir sürü kâr elde ediyorlar, ucuz işgücüsün, sigorta yok” diyor ve bu sözleriyle ev işçisi kadınların yaşadığı zorluklara parmak basıyor.
Sosyal hayat mı?
Ceyda, “bütçemiz elverdiği oranda kızımı 2 ya da 3 ayda bir sinemaya götürüyorum. Patates kızartması ve hamburgeri evimde yapıyorum. Olur da canı çeker, isterse çıkarıp vereyim diye” diye masrafları kısmak için neler yaptığını anlatıyor.
Filiz, “biz de çocuklarla geçen hafta sinemaya gittik bir arkadaşla” diye alıyor sözü. “Arkadaşımın bir gözlemi vardı. Ve bana şöyle dedi: ‘Biz çocukları şimdi mutlu mu ettik mutsuz mu ettik?’ Sinemaya götürüyorsun ama AVM’nin aynı katında oyun parkuru, oyuncakçı ve yemek salonları var. Bu aldığımız ücretle ancak birini yapabiliyorsun. Çocukların gözü kalıyor, oyunda, oyuncakta, yemekte ve mutsuz olarak gözleri yaş içerisinde ayrılıyorlar oralardan. Benim açımdan çok doğru bir gözlemdi.”
Ayten, bilinçsizliğin ne vahim durumlar yarattığını şu sözlerle dile getiriyor: “Sosyal medyada kadınlar Instagram’da blogger olmak için birbirleri ile yarış halindeler. Bakıyorsun, bu kadınlar da işçi eşleri! Marketten alış veriş yapıyorlar ve aldıkları malzemelerle sunum yapıp takipçilerini çoğaltma yarışına giriyorlar. Bence hiçbir gerçekliği yansıtmıyor. Bunu yapan kadınlar son derece bilinçsiz.”
Çaresiz miyiz?
Elbette “blogger” olmaya çalışan kadın arkadaşlarımız da bir şekilde hayata tutunmaya çalışıyorlar, ama kendi gerçeğimizden koparak hayata tutunmaya çalışmak çok da sağlıklı bir yol değil, diyoruz. Bunun üzerine Ayten şunları anlatıyor bizlere: “Eşim çalıştığı işyerinde sendika temsilcisi oldu. İlk başlarda eskisi gibi evine zaman ayıramadığı ve sürekli koşturmak zorunda olduğu için kızıyordum. Çünkü sendikanın ne anlama geldiğini bilmiyordum. Yaşanan ekonomik krizle birlikte her alanda örgütlü olmanın ne kadar önemli olduğunu anladım.”
Ceyda ekliyor: “Her alanda derken çok haklısın, krizin en ağır yükünü ve sonuçlarını biz kadınlar çekiyoruz. Çünkü mutfakta tencereyi kaynatan bizleriz. Bir gün bu tencere kaynamazsa ne olur?”
Son sözü Filiz söylüyor: “Kriz mriz yok diyorlar. Bizi ekonomik krizi işsizlikle, açlıkla ve yoksullukla yaşamaya zorunlu bırakıyorlar. Bize kimse ‘aynı gemideyiz’ demesin. Gemi batarken onlar kurtarıyorken kendilerini, boğulan biz işçiler, emekçiler oluyoruz. Patronlar lüks ve ihtişamlı yaşamlarından vazgeçmezken bizi yoksullukla sınıyorlar. Bizi umutsuzluğa sürükleyerek çaresiz bırakmak istiyorlar. Ama biz emekçi kadınlar bir araya gelirsek korku duvarını aşabiliriz. Çaresiz hiç değiliz!”
YÜREKLERİN GEZİNTİSİ
Flormar Direnişi Dayanışmayla Güçleniyor
- UİD-DER’de Bir Kez Daha 8 Mart Coşkusu
- Dünden Bugüne Barış ve Adalet Özlemimiz İçin
- Mücadelenin Adıdır Kadın
- Ekmeğe Zam Yapılırsa
- UİD-DER’de 8 Mart Etkinlikleri: Geçmişten Geleceğe Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!
- Mücadelemizin Sembolü 8 Mart
- Emekçi Kadınlarız, 8 Mart Ruhuyla Birleşiyoruz!
- Bir Ana ile Tanışmak…
- Emekçi Kadınlar Savaşı Durdurmak İstiyor Ama Nasıl!
- Boyun Eğmek mi Birlikte Karşı Durmak mı?
- Bir Şey Yapmalı! Ama Ne?
- Emekçi Kadınlar Savaşa Karşı Durabilir
- Genç Rosalar Olup Mücadeleyi Büyütmeliyiz
- Değişim Küçük Adımlarımızla Başlar
- Direnen Haliç ve Bizim Direnişimiz
- Annelik Kursağımızda Kalmasın, Bu Düzeni Değiştirelim!
- MESS Sözleşmesi ve Emekçi Kadınlar: Ne Düşünüyoruz? Nasıl Düşünmeliyiz? /2
- MESS Sözleşmesi ve Emekçi Kadınlar: Ne Düşünüyoruz? Nasıl Düşünmeliyiz? /1
- Çocuklarımızın Yurtlarda Can Güvenliği Yok
- 1977 MESS Grevine Güç Katan Emekçi Kadınlar
- Ekonomik Sorunların Kaynağı Bulundu: İşçi ve Emekçiler!
- Vergiler Patronlardan Kesilsin!
- Soğanı Bile Lüks Hale Getiren Bu Rejim Gitmeli!
- Bakandan Dâhiyane Buluş: Kış Tatili!
- Bizim Yoksulluğumuz, Onların Yalanları Büyüyor
- Nasıl Küçüldük, Kimi Büyüttük?
- Bir İşçi Çocuğunun Gözünden Hayat Pahalılığı
- “2023’ü Beklerken” Neler Oldu?
- Zamlardan Haberi Olmayanlar da Var!
- Enflasyonu Asgari Ücret Zammı mı Arttırıyor?
- Büyüdüğümüzü Hissedebiliyor musunuz?
- Evsiz Kalmak mı Mücadele Etmek mi?
- Ekmeğimizi Büyütmek İçin!
- Haklı Olan Biziz!
- İktidarın Enflasyon Masalı
- Yağa Neden Zincir Vuruluyor?
- Yüksek Elektrik Faturalarına Tepkiler Sokaklara Taştı
- İşten Çıkarma Yasağı Sona Erdi, Saldırılar Başladı!
- Doların Yükselmesi Bizi İlgilendirmez mi Dediniz?
- Maaşlar Eriyor: Bu düzen Değişmeli!
Son Eklenenler
- Siyasi iktidar ve sermaye sınıfı yasa kural tanımadan işçilerin haklarını gasp ediyor. Bu saldırılara işçilerin cevabı ise mücadele etmek, boyun eğmemek oluyor. 7 Martta greve çıkan Lezita işçileri, 17 Martta Manisa Turgutlu’da yürüyüş ve basın...
- İşçilerin mücadele örgütü UİD-DER’in, “Geçmişten Geleceğe Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” şiarıyla düzenlediği etkinlikler dizisi İstanbul Avrupa Yakası ve Mersin’deki etkinliklerle son buldu.
- Kocaeli İSİG Meclisi ve Eğitim-Sen 1 No’lu Şube, MESEM aracılığıyla öğrencilerin sermaye için çocuk işçi yapılmasına karşı 16 Martta basın açıklaması düzenledi.
- Patronlar iş barışını “patronla işçi arasında uyum, saygı ve güven ortamı” olarak tanımlıyorlar. Peki, patronun işçiyi sömürmesi üzerine kurulu bir sistemde saygıdan, barıştan söz edebilir miyiz? İş barışı söylemini dillerinden düşürmeyen patronlar...
- Malum, Şubat ayını geride bırakıp baharın gelişini müjdeleyen Mart ayına girdik. Fakat içimiz bahar sevinciyle dolmak bir yana daha da kararıyor. Ama bunun tek nedeni hava değil. Atalarımız “Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır” demişler....
- Ücretlerimizin yükseltilmesini talep ettiğimiz her dönemde, biz işçilere “açgözlü”, “nankör” yaftası yapıştırılır. İktidar sahiplerinden tutun da, daha fazla kâr etmek için hayatlarımızı cehenneme çeviren patronlara kadar sermaye sınıfının zihniyeti...
- İşçilerin pek çok sektörde hak gasplarına karşı verdikleri mücadeleler sürüyor. Antep’te bulunan Sayın Tekstil fabrikasında 200’ü aşkın işçinin ek zam talebiyle 9 Martta başlattığı iş bırakma eylemi devam ediyor. 14 Martta sendikaları BİRTEK-SEN’le...
- Toplumun ezenler ve ezilenler olarak ikiye bölündüğü bir sistemde gerçek adalet ve barış olamaz. Ama gerçek adaleti ve barışı isteyenler olur ve onlar ezilen sınıflardır, kadın erkek işçiler ve emekçilerdir. Dünden bugüne Fransa’dan Türkiye’ye...
- Hepimizin bildiği üzere kısa bir süre önce 2023-2025 MESS Grup Toplu İş Sözleşmesi grev aşamasında son buldu. Birden çok fabrikada MESS’e bağlı olsun veya olmasın hareketli süreçler yaşandı. Çünkü alınacak ücret başka fabrikadaki işçilerin alacağı...
- Pek çok işçi kardeşimiz grev ve direnişlerde “biz ekmeğimizin peşindeyiz” derler. Bununla ekmeklerini korumak dışında bir amaçları olmadığını anlatmaya çalışırlar. Fakat kısa zamanda ekmeklerini koruyabilmek için sendikaya üye olma, grev, gösteri,...
- TÜİK’e göre Türkiye’de göreli yoksullaşma da azalıyormuş! Ülkedeki ortalama gelirin yüzde 50’si yoksulluk sınırı olarak kabul edildiğinde 2013 yılında göreli yoksulluk oranı yüzde 15 iken 2023 yılında yüzde 13,9’a düşmüş. Pek çok uzman Cumhuriyet...
- Erzincan İliç’te bulunan siyanürlü altın madeninde meydana gelen faciada 9 madenci kardeşimiz hâlâ göçük altında. Siyanürlü liç yığınının çökmesinin ardından siyanürün yanı sıra çeşitli ağır metaller de suya ve toprağa karıştı. Madenin sahibi yerli-...
- Çalıştığım işyerinde Tuncay isimli bir arkadaşımız var. Tuncay eşinden ayrılmış, çok şeker bir oğlu var, hayatta belki de tek tutunacağı dal o kalmış. Gözlerinde “şişe dibi” diye tabir edilen bir gözlük, ayağının biri topal, iki kulağında da işitme...