Buradasınız
Malatyalı Kadın Tekstil İşçisi İle Deprem ve Kadın İşçiler Üzerine Söyleşi
Seni tanıyalım mı biraz? Bugüne kadar hangi işlerde ve hangi sektörlerde çalıştın?
32 yaşındayım. Küçük yaşlarda çalışmaya başladım, ilk önce kayısı bahçelerinde kayısı işçiliği yaptım. Okula başlayınca okul masraflarım için kayısı fabrikalarında sigortasız, kayıt dışı çalıştım. Yarı zamanlı işlerdi, geri kalan zamanı da okulda geçirdim. İlerleyen zamanda bir temizlik şirketinde çalıştım. Covid-19 döneminde ilk kez tekstil fabrikasında çalışmaya başladım. Şu an hâlâ bir tekstil fabrikasında işçiyim, aynı zamanda sendikada örgütlenme faaliyetlerinde yer alıyorum, Birleşik Tekstil Dokuma ve Deri İşçileri Sendikası BİRTEK-SEN’e üyeyim.
Deprem seni ve aileni nasıl etkiledi?
Çok etkiledi… Çok ağır etkiledi. Evimizle beraber şehrimizi ve her şeyimizi kaybettik. Kayıp derken eşyalardan, dolap, TV, koltuktan bahsedip basit cümleler kurmak istemiyorum. Çünkü bu kadar basit değildi yaşadığımız. Bütün yaşantımızı, bütün özgürlüğümüzü kaybettik, huzurumuzu, mutluluğumuzu kaybettik, görsel güzellikleri kaybettik. Yani şehrimizin tamamen yok olması bizim için büyük bir felaketti.
Malatya’yı iyi tanıyan bir kadın işçisin. Çalıştığın yerlere dönüp bakınca kadınların emek mücadelesine katılmasının önemini anladığın kırılma noktaların neler oldu? Seni çalışma koşullarını iyileştirmek üzere mücadeleye iten nedenler neydi?
Öncelikle “kadın” olmak bizim ülkemizde başlı başına büyük bir sorun. Hele ki çalışma hayatında… Özel sektörde çalışan işçi kadınlar çok etkileniyor. Kadınların hem anne olup hem de daha çok çalışmak zorunda kalmalarını, anne olmalarının verdiği çaresizlikle yapılan bütün zorbalıklara, haksızlıklara göğüs gerdiklerini gördüm. Çalıştıkları sektörde ağır işçilik de yapsalar her zaman bir lütufta bulunulmuş gibi bakılıyor kadınların çalışmasına. Fakat tüm bu süreçte yaşadığım ve beni en çok etkileyen olayı anlatmak istiyorum: Tekstil fabrikasında 3 çocuk annesi ve eşinden boşanmış olan bir ablam vardı. Çok çabalıyordu, çok zorluk çekiyordu. “Çocuklarım için dayanacağım, dayanmam lazım” diyerek ağlıyordu. Erkek bir müdür tarafından sürekli mobbing ve tacize maruz kalıyordu. Güzel bir kadındı, hanımefendiydi. En son yüzüne pantolon fırlattılar kadının. Dayanamadı. Bir gün geldi dedi ki, “ya ben de bunlar gibi bir gün çizgiyi aşıp ahlâksız bir insan olacağım ya da buralardan gideceğim”. Çekip gitti gerçekten de. Arkasından çok ağlamıştım, çok üzülmüştüm. Eğer bir kırılma noktası olduysa bu olayla oldu. Yani kadınların çaresizliği oldu. Bir türlü güçlerini, iradelerini gösteremeyişleri, her şeyi sineye çekişleri oldu. Bu ablanın yaşadığı olay beni kadınlar için bir şeyler yapmaya iten bir dönüm noktası oldu. Çünkü çok zor bir durumdaydı o abla ve gözlerimin önünde yaşandı her şey, çok ağrıma gitmişti.
Kadınların çalışma koşullarının iyileştirilmesi mücadelesinde neler yaptın ve yapıyorsun?
Küçük yaştan beri, çalışma hayatında gördüğüm her haksızlığa her duruma müdahale ettim. Şunu söyleyebilirim; hiç susmadım, hiç. Şu an çalıştığım yerden örnek verebilirim: Kadınların her zaman kadın topluluklarına girmelerine yardımcı oluyorum, bölgede aktif olan emek odaklı topluluklarla tanıştırıyorum, bilinçlendirmeye uğraşıyorum. Bilinçlenmemiz her şeyin başında geliyor. İşyerinde başta hamile kadınlarla çok ilgileniyorum, hamile kadınların sorunları için çözümler bulmaya çabalıyorum. Kreş sorunu için çok uğraştık, karşılığını aldık çabalarımızın. Yönetimle ilgili sorunlarda ilk önce bana geliyorlar artık, hemen önce beraber neler yapabileceğimizi kararlaştırıyoruz.
Deprem sonrası sanayide, fabrikalarda, tarımda vs. hasarlar nasıldı? Deprem Malatya’da kadın ağırlıklı işgücü olan sektörleri ve kadınları nasıl etkiledi?
Yıkım büyüktü. Sanayi bölgesi açısından Malatya şanslı, ağır hasarlı yerler olsa da genel olarak toparlandı ve çalışma yaşamı daha erken başladı. Yine tahmin edeceğiniz üzere sektörü “annelik” etkiledi. Annelik duygusu ağır basan kadınlar ne yazık ki iş hayatından kopmak zorunda kaldı, tazminatlarından vazgeçerek, çocuklarına bir gelecek hazırlamaktan da vazgeçtiler. Kadınların iş yaşamından çekilmesiyle boşluklar bile oluştu. Çünkü barınma Malatya’da hâlâ işten daha önemli bir sorun. Çalışma hayatından vazgeçen kadınların parasızlıktan dolayı gidecek yeri olmaması ve barınma ihtiyacının olması bu alanda sorunlar yaşamalarına neden oldu.
Deprem sonrası fabrikalarda ve sanayi bölgesinde elbette hasar meydana geldi. Fabrikalar ağır hasarlı, az hasarlı, orta hasarlı olmak üzere derecelendirildi. Kimi fabrikalar toparlanabildi ama kimisi tutunamadı. Ama en büyük tahribat ve yıkım şehir merkezinde oldu. Şehir merkezinde iş merkezleri, hanlar, kadınların çalıştığı tuhafiyeler, sanat merkezleri, mağazalar, kırtasiye, market gibi yerler kalmadı. Ağır bir yıkım var. Tarım alanında deprem tahribatı su kanallarıyla ilgili; suyun yetersizliği ve taşınamaması gibi problemler var. Depremden sonra kadınlar özellikle şehir merkezindeki iş faktörünü kaybetti ve bununla beraber kadınlar tamamen sanayiye odaklandı, sağlam kalan tekstil, kayısı, plastik atık fabrikalarında yoğunlaşmaya başladı. Kadınlar buralarda iş edinmeye çalışıyorlar fakat bunun da büyük güçlükleri var. Büyük bir barınma problemi var çünkü. Hem de tahribatın olduğu bir ortamda çalışmak da kolay değil. Kadınlar ne yazık ki çok fazla zarar gördü, hem iş kaybı söz konusu, hem barınamama söz konusu. Bu nedenle birçok insan ne yazık ki şehri terk etmek zorunda kaldı.
Depremden 2-3 gün sonra bazı işyerlerinin şalter kaldırdığını anlatıyor işçiler. Bu konuda gözlemlerin ve düşüncelerin neler?
Fabrikalar 3. gün işçilere mesaj atıp işe çağırdılar. Gelip çalışmalarını söylüyorlar, işçiler gidemeyeceklerini söyleseler de işçilere yer temin edeceklerini söyleyip kandırıyorlar onları. Fabrikaya götürüp çadırlarda ya da fabrikanın bir bölümünü hazırlayıp kadın erkek ayrımı yapmadan, kadınlara hiçbir özel alan yaratmadan erkeklerle kalmaya mahkûm etmeleri gerçekten iğrenç bir durumdu. Bakın “kötü” demiyorum “iğrenç” bir durumdu. Yani firmalar işçilerine kalacak yer temin edeceklerini söylüyordu ama çalışmak zorunluydu ve şartlar bu şekildeydi. Kendi fabrikam üzerinden de anlatayım: Fabrikadan aradılar, işçileri işe çağırdılar. Ama benim fabrikam o diğer bahsettiğim fabrikalara nazaran daha “kibar”dı. Milmay, işçilerini adeta tehdit etmişti, “eğer gelmezseniz iş akdi feshiniz gerçekleşir” diye. Zoraki çalıştırdılar. Mecburen işçiler gitmek zorunda kaldılar. Bizim fabrikada ise “siz gelin kalacak yerinizi temin edelim” dediler. Konteyner verdiler. Dikimhaneyi açtılar. Kadın ve erkek işçiler ayrı ayrı ama toplu halde kaldık. Bu esnada herkes hem orada kaldı hem de çalışmış oldu. Mesela “bir erkek çalışma arkadaşım vardı, eşi ve ailesiyle oraya sığınmıştı. Aynı zamanda çalışıyordu. Müdür yardımcısı, arkadaşımızın karısından patronun odasını temizlemesini istemişti. “Eşin gelsin patronun odasını temizlesin, parası neyse verelim” demişti. Adam bu yüzden müdürlerle tartıştı, konteynırı terk ettiler. Kalacak başka bir yer bulmak zorunda kaldılar. Yani çalışanların aileleri orada kalıyor diye, çocuğun gelsin şunu yapsın, eşin gelsin şuna yardım etsin gibi şeyler yapıyorlardı. Başka fabrikalarda 18 yaşını doldurmamış çocuk işçileri barınma imkânı vereceğiz diye çağırıp çalıştırdılar. Sanki çok büyük bir lütufmuş gibi, “bakın size yardım ediyoruz, kalacak yeriniz de yok, çocuklarınız da gelsin çalışsın” dediler. Orada kaldıkları sürede yemek pişirmek, bulaşık yıkamak gibi işleri zorla yaptırdılar.
Bölgedeki firmalar işçilerine deprem yardımında bulundu mu?
Evet, ama nasıl? İşe tehditle, zorla getirtilen işçilere avans verdiler, ama sonra verdikleri avansı maaşlarından kestiler. Gıda olarak kişi başına bir koli verildi diye biliyorum. Ama gıda verilmesi çok büyük bir marifet değil çünkü onu pişirecek ne yer vardı ne de malzeme. Gelen yardımlardan hiçbir işçi doğru düzgün yararlanamadı. Fabrikalardan arıyorlar, hadi gelin gıda verilecek diye. Gidiliyor ama öncelikle oraya gidebilmek için bir araç lazım, mesafe fazla. Enkazdan ulaşım sağlanamıyor. İşçiler işe gelsin diye bu yardımları özellikle fabrikanın içinde yapıyorlar. İlla fabrikaya gelinsin istiyorlar. Buraya gelebiliyorsan işe de gelebilirsin gibi bir muameleyle bunu yaptılar. O yardımların açılıp hazırlanması da bir işti, onu da depremzede olan bizlere yaptırdılar. Mesela yine konteynırlar kurulurken de fabrikanın faydasına olacak şekilde bir yere kurdular. Parasal olarak hiçbir şekilde işçiye yardım edilmedi.
Depremde işsizlik ödenekleri bu bölgede alınabildi mi? Bu ödeneklerin layıkıyla verildiğine inanıyor musun?
Sadece ilk ay işsizlik ödeneği alındı ama bütün firmalarda değil. Birçok fabrika bu konuda ne yazık ki yolsuzluk yaptı. Bildiğim bir firmadan örnek vereyim: İşçisi işsizlik ödeneği alamasın, çalışmak zorunda kalsın diye başka bir çaresi olmadığını düşündürterek ve ayrıca fabrika ağır hasarlı olmasına rağmen az hasarlı gösterip üçüncü günden şalter kaldırdılar. İşsizlik ödeneği için işveren onayı ve imzası gerektiğinden bunu tehditle yaptılar. İlk 3 ay OHAL durumunda birçok firma hiçbir şekilde işçilere işsizlik ödeneklerini aldırmadı. İŞKUR’da görevli bir arkadaşla yakın olarak görüştüğüm için biliyorum. Patronlar listeleri eksik gönderiyorlar. Listeler eksik gönderildiği takdirde İŞKUR durumu fark ederse işverene yaptırım uyguluyor. Hata düzeltirse ceza kaldırılıyor. Bu hatayı düzeltmeyen ise aynen devam ediyor. İşçiler de hakkını arıyor. Benim de ismim listede yoktu ve bizim fabrikada başka ismi olmayanlarla beraber hakkımız için uğraştık. İŞKUR’la görüştük, başvurularımızı yaptık, bizim ısrarlarımızla inceleme başlatıldı. İŞKUR da yönetim de uzun bir süre bize geri dönüş yapmadılar. Çok zorlandık. Kimse bizi muhatap almadı başlarda. Bir işçi olarak gittiğimde yine herkesle aynı şekildeydim. Ne zamanki BİRTEK-SEN’in temsilcisi olarak gittim, o zaman muhatap alındım. Bana söylenen işverenin hatası olduğuydu. Ceza almamak için bildirimde bulunmadıklarını anlattılar. Yine depremin ilk 3 ayı bir yandan parasız kaldık, bir yandan canımızla uğraştık. Bu çabanın ardından ancak 3 ay sonra toplu para alabildik ben ve diğer işçi arkadaşlarım.
Depremin ardından işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından işyerlerini nasıl değerlendiriyorsun?
Ne yazık ki KÖTÜ! Çatlaklara kaba bir alçı çekip, üzerine boya yapıp aceleyle fabrikaları yeniden açtılar. Birçok işyeri ağır hasarlıydı, ama menfaat için az hasarlı deyip işçileri o çatının altına soktular. Artçı depremler oluyor neredeyse her gün. Buna rağmen firmalar çalışırken deprem olduğunda işçiler dışarı çıkmasın diye çalışma alanlarını kilitliyorlar. İşçileri tahliye etmek yerine kilitliyorlar. İşçiler isyan edip ses yükseltene kadar. Travmalarından dolayı ağlayan, bayılan, bağıran insanlar oluyor. Herkesin korkuları oluştu haliyle bu süreçte. “Hanımlar tamam, 5 dakika oldu, deprem geçti, iş başına” deniliyor. 5 dakikada geçecekmiş gibi onca travmanın etkisi!
Neler söylemek istersin son olarak?
Çok büyük bir afet yaşadık. Ders alabilir miyiz, inanmıyorum, almayacaklar. Bu çarkın içinde en çok kadınlar ezildi. Herkes önce kendisi için, yaşamak için bir yer ararken kadınlar, özellikle anne olanlar, bir yandan çocuklarını taşıdı, bir yandan çocukları için erzak taşıdı. Sahada kadınlar çok çalıştı. Çok yoruldular ama dayandılar. Deprem bölgesi tüm kadınlar için diyebilirim ki elde var sıfır. Hiçbir şey doğru düzgün yapılamadı. Ölümün hep çok yakında olduğunu-olacağını anladık. Eğer bir enkazın altında kalırsak asla çıkamayacağımızı anladık. Kurtulsak bile kurtulduğumuza sevinemeyip pişman olacağımızı anladık. Aç ve sokakta kalacağımızı anladık. Hep bir kaybetme korkusuyla yaşamayı öğrendik şu 7 ayda. Ben bir anne olarak neler hissediyorum diye şimdi kendime sorduğumda; korku ve dehşet! Başka hiçbir şey hissedemiyorum. Sürecin daha hızlı atlatılmasını, yetkililerin artık gerçek bir şeyler yapmasını istiyoruz.
Teşekkür ederiz.
- Grevci Tarkett İşçileri: “Birliğimizi Güç Haline Getirelim!
- Grevdeki MKB Rondo İşçileriyle Söyleşi
- Durak Tekstil İşçileriyle Söyleşi
- Bursa’dan Bir Özel Okul Öğretmeniyle Söyleşi
- Malatyalı Kadın Tekstil İşçisi İle Deprem ve Kadın İşçiler Üzerine Söyleşi
- Nilgün Soydan ile Kemal Türkler Söyleşisi
- Genel-İş İzmir 8 No’lu Şube Başkanı Gümüştekin ile Söyleşi
- İş Güvenliğimiz İçin 1 Mayıs’ta Sınıfımızın Saflarındayız
- Avukatlar Anlatıyor: Yasalar Yetmez, İşçi Sınıfını Örgütlülük Kurtarır
- Bir Afgan Göçmen İşçiyle Söyleşi: “Ölmek ya da Özgürce Yaşamak”
- Ekmekçioğulları İşçileri ve Anadolu Şube Başkanı Deniz Ilgan’la Direniş Üzerine
- Söz Hakları İçin Direnen Ekmekçioğulları İşçilerinde
- Trelleborg İşçileriyle Grev Üzerine Söyleşi
- Cargill İşçileriyle Sohbet
- Dayanışmamızı Yok Etmek İsteyenlere İnat, Buradayız!
- “Ah” Etmeyelim, Birbirimize Bir Söz Verelim
- Felaketlerden Dayanışmayla Kurtuluruz
- Unutma, Örgütlen, Hesap Sor!
- Depremin Yıldönümünde Yükselen Sesler: Unutmak, Affetmek Yok!
- Hesap Sormazsak Aynı Acıları Yaşamaya Mahkûmuz!
- 6 Şubat 2023’ün Ardından
- 6 Şubat Depremlerinin Birinci Yılı: Asrın Kötülüğünü Unutma, Unutturma!
- Malatyalı Kadın Tekstil İşçisi İle Deprem ve Kadın İşçiler Üzerine Söyleşi
- “Depremin Yaraları Sarılıyor” mu?
- Depremi Yaşadık, Cehennemi Yaşıyoruz!
- 6 Şubat, UİD-DER’le Tanışmam ve Sonrası
- “Bu Yaş Bu Çimeni Büyütür!”
- Gitmedik, Buradayız, Direniyoruz!
- Saraylıların İç Burukluğu!
- 1 Mayıs’ta Buluşalım Depremin Hesabını Soralım!
- Sahte Temel Atma Törenleri Neyin Acizliği?
- Kader Değil Felaket!
- Ben Hatay’dan Güneş
- Gösteriş İçin Değil Depremzedeler İçin!
Son Eklenenler
- Siyasi iktidarın sahte enflasyon verilerine dayanarak 2025 yılı için kamu emekçilerine yaptığı yüzde 11,54 oranındaki zam, kamu emekçileri tarafından ülke genelinde protesto edildi. 13 Ocakta iş durduran KESK, Birleşik Kamu-İş, Hür-Sen, ASİM-Sen...
- Aylardır uzmanların, siyasetçilerin, patronların hatta uluslararası finans kuruluşlarının yaptığı tartışma, analiz ve hesaplamaların sonunda 2025 yılı için asgari ücret 22 bin 104 lira olarak açıklandı. Bu açıklamayı, Türkiye İşveren Sendikaları...
- Günümüzde fabrikalarda, işyerlerinde “kolay yoldan para kazanma” hayaliyle şans ve bahis oyunları oynamak gitgide yaygınlaştı. Teknolojiyle birlikte kumarhane herkesin cebine girdi. Her molada, her köşede tüm başlar cep telefonlarına eğiliyor,...
- Balıkesir Gönen’de bulunan Arıtaş Kriyojenik’te 19 Aralıkta başlayan grev 10 Ocakta anlaşmayla sonuçlandı. DİSK/Emekli-Sen 11 Ocakta Türkiye genelinde İzmir’den Trabzon’a, İstanbul’dan Denizli’ye pek çok ilde “TÜİK Verileri Kirli ve Yalan; Açlık,...
- Aralık ayında Birleşik Metal-İş sendikasının örgütlü olduğu Hitachi Energy, GE Grid Solutions, Schneider Elekrik, Arıtaş Kriyojenik ve Green Transfo fabrikalarında peşi sıra grevler başladı. Çok geçmeden de sermaye sınıfının tatlı kârlarını düşünen...
- İzmir Buca’da sendikal baskıların ve işten atma saldırısının devam ettiği Telus önünde direniş başladı. Adana’da SASA Polyester’in PTA tesis şantiyesinde Gemont Endüstri ve ardından Metropol İnşaat adlı taşeron şirketler bünyesinde çalışan inşaat...
- Yeni bir yılın, 2025’in ilk günlerini yaşıyoruz. Ama işçi ve emekçilerin yüreğinde “yeni” olanın getirdiği heyecan ve umut yerine büyüyen endişeler ve kasvet var. Takvim yaprakları hariç hayatımızda değişen tek şey yaratılan ekonomik yıkımın...
- Her Aralık ayında izlediğimiz asgari ücret tiyatrosu bu yıl çok daha trajik bir şekilde sonuçlandı. Resmi enflasyonun, TÜİK’in uydurma rakamlarıyla bile yüzde 47 olduğu, ENAG’a göre yüzde 87 olduğu bir süreçte asgari ücrete sadece yüzde 30 zam...
- DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası ile Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) arasında 2024-2026 dönemi için yürütülen TİS görüşmelerinde MESS’in yüzde 40 oranında zam dayatması üzerine Schneider Elektrik’in Manisa ve Kocaeli...
- İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesinde, İZENERJİ, İZELMAN, Ege Şehir Planlama, İZFAŞ şirketlerinde çalışan DİSK/Genel-İş Sendikasında örgütlü işçiler maaş, yılsonu ikramiye ve eğitim alacakları ödemelerinin geç ve eksik yapılmasını protesto etmek...
- UİD-DER’li emekçi kadınlar olarak, bir grup Polonez direnişçisi kadın kardeşimizle güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Direnişçi bir ablamız “bize hep ‘aman kurulu düzenimiz bozulmasın’ düşüncesini bellettiler” dedi. Bu söz üzerine uzunca sohbet ettik...
- Polonez işçileri 173 gün süren mücadelelerinin kazanımla sonuçlanmasının ardından fabrika önünde kurdukları direniş çadırını halaylarla, sloganlarla kaldırdılar. 7 Ocakta direniş alanında zaferlerini kutlayan işçiler, davul zurna eşliğinde halaylar...
- İktidar ve sermaye sınıfının saldırıları böylesine ağırken işçilerin birlik olamayacağını düşünmek kime yarar sağlar? Bu düşünce doğru bir akıl yürütme yöntemi olabilir mi? Karşımızdaki yıkım tablosu, işçilerin birleşmek dışında bir çıkış yolu...