Buradasınız
Deprem Bölgesinde Tuvalet Sorununu Bile Çözemeyen İktidar ve Kampanya Şovu!

6 Şubat depremlerinin üzerinden iki hafta geçmesine rağmen, deprem bölgesinde en temel sorunlar bile çözülebilmiş değil. İlk günden itibaren terk edildiklerini, yalnız bırakıldıklarını ifade eden depremzedelerin yaraları sarılmıyor, acıları her geçen gün katmerleniyor. Deprem bölgelerindeki barınma, ısınma, tuvalet, hijyen, ilaç gibi en temel ihtiyaçlar temin edilmediği için sorunlar büyüyor. Deprem bölgesinde görev yapan sağlıkçılar çok ciddi bir hâl alan tuvalet sorununun etkisiyle ishal, kolera gibi salgın hastalıkların yayılmaya başladığı uyarıları yaparken Sağlık Bakanı Fahrettin Koca “deprem bölgesinde bulaşıcı hastalık riski kontrol altında” açıklamaları yapıyor.
Evleri başlarına yıkılan, ailelerini, akrabalarını kaybeden acılı insanlar soğukta günlerce sokaklarda karanlığa ve açlığa mahkûm edildi. Bölgeye öncelikli olarak gönderilmesi gereken konteynır, prefabrik tuvalet ve duş kabini gibi ihtiyaçlar büyük ölçüde karşılanmış değil. AFAD’ın kurduğu soğuk hava koşullarına uygun olmayan çadırlar ise hem sayı olarak hem de nitelik olarak yetersiz. Çoğu çadırın içerisinde gerekli malzemeler (yastık, battaniye, ısıtıcı, vb.) bulunmuyor. Üstelik bu çadırların yerleşimi afet yönetmeliğine uygun değil. İç içe ve düzensiz yerleşimli olan çadır alanları yangın gibi olası bir tehlike anında tahliye edilemeyecek durumda. Çadır kentlerin tuvalet sorunu bile çözülebilmiş değil. Çok sayıda insan bu havasız, hijyenden uzak, sağlıksız koşullarda yaşamaya çalışıyor. Soğuk nedeniyle bu elverişsiz koşullar daha da çekilmez bir hâl alıyor.
Sağlık meslek örgütlerinin açıklamalarına göre deprem bölgeleri gün geçtikçe hastalıkların yayılma riskinin arttığı alanlar haline geliyor. İnsanların kalabalık çadırlarda havasız bir şekilde iç içe olması, tuvalet sorununun hâlâ çözülmemesi nedeniyle bir tuvaleti yüzlerce kişinin kullanması çeşitli sorunlar yaratıyor. Örneğin gebe kadınların tuvalet yokluğundan kaynaklı su içmekten kaçındıkları söyleniyor. Temiz suyun, sabun gibi hijyen malzemelerinin olmaması, çöplerin yığınlar halinde birikmesi ve daha bir çok sebep salgın hastalıklara davetiye çıkarıyor. Gıda ve su hijyeni ile kişisel hijyeni sağlamak için gerekli adımlar derhal atılmazsa, devletin tüm olanakları seferber edilmezse salgın hastalıkların baş göstermesi kaçınılmazdır. İshal, üst solunum yolu enfeksiyonları, yara enfeksiyonları, uyuz hatta bitlenme gibi vakaların artacağına işaret eden sağlık meslek örgütleri Sağlık Bakanlığının gerekli önlemlerin alındığı yönündeki açıklamalarının gerçeği yansıtmadığını, bölgedeki manzaranın hiç de aktarıldığı gibi olmadığını ifade ediyorlar.
Hâl böyleyken Sağlık Bakanı “devletin tüm imkânlarıyla deprem bölgesinde” olduğunu söyleyebiliyor. İktidarın diliyle konuşan çürümüş yandaş medya, tıpkı pandemi döneminde olduğu gibi “maske, mesafe, hijyen” nasihatleri vermekten geri durmuyor. Üstelik yandaş medyada boy gösteren uzmanların önerileri bunlarla da bitmiyor. Bağışıklığı güçlü tutmak için uykunun, düzenli beslenmenin ihmal edilmemesi gerektiğini söylüyorlar. Peki, bölgede mesafeli bir şekilde konumlanabilecek kadar yeterli sayıda ve donanımda çadır, konteynır var mı? Yok. Hijyen kurallarına uygun bir biçimde kullanılabilecek yeterli tuvalet, duş kabinleri, temiz su ve sabun var mı? Onlar da yok. Bölgeden gelen tüm görüntüler, gözlemler, yazılanlar ve yüz yüze görüştüğümüz depremzedelerin şikâyetleri gösteriyor ki siyasi iktidar en temel ihtiyaçları karşılamaktan bile acizdir. Daha deprem bölgesinde tuvalet sorununu bile çözemeyen bir rejimden/devletten söz ediyoruz. Ama tuvalet sorununu bile çözemeyenler, asla devlete laf edilmemesini ve devletin kutsal olduğunu iddia ediyorlar. Tuvalet sorununu bile çözemeyen, insanların yardımına koşmayan, insanları aşağılayıp ezen, insanı esas almayan bir devlet neden kutsal olsun? Her şeyden önce, topluma hizmet vermek için olduğu söylenen devlet neden kutsal olsun? Çok açık ki devleti kutsayanlar, aslında on binlerce insanımızın ölümüne yol açan hazırlıksızlığın, beceriksizliğin, vurdumduymazlığın, açgözlülüğün hesabını sormayalım istiyorlar.
Siyasi iktidar on binlerin hayatına mal olan depremin seçimlere giden süreçte kendisi için büyük bir hezimete dönüşeceğini hesaplayarak, algı oluşturmak için tüm imkânlarını seferber etmiş durumda. Halkı etkilemek, büyük oranda kaybettiği itibarını tazelemek, “büyük işler” yapıyormuş gibi görünmek için yandaş/lağım medyasını, sermaye gruplarını, kamu kurumlarını, bankaları bir araya toplayarak büyük bir şov programı organize etti. 15 Şubat akşamı yurtiçi ve yurt dışında 213 televizyon kanalı ile 562 radyoda “Türkiye Tek Yürek” adlı yayınla ünlüler, siyasetçiler, iş adamları (sömürücü patronlar), büyük spor kulüpleri başkanları, sendika bürokratları ve elbette Erdoğan canlı yayına bağlanarak yaptıkları “bağışları” açıkladılar. Kısacası devlet kurumları halktan vergi yoluyla topladıklarının, büyük patronlar ise işçileri sömürerek kazandıkları paraların reklamını yaptı. 10 kent göçük altında kaldığından bu yana neredeyse iki hafta geçmişken, yüzbinler yokluğun pençesinde kıvranırken, insanlar enkaz altında kalan sevdiklerinin artık sadece cenazelerine kavuşmak için çaresizce beklerken, yarınsız kaldığını düşünen milyonlar uyuyamazken büyük bir ikiyüzlülükle gösteriş yapmaktan hiç çekinmediler. Sanki büyük bir seferberlik yürütülüyormuş algısı yaratmaya çalışarak, bugüne kadar yapılmayanların üstünü kapatmaya çalıştılar, çalışıyorlar.
Programa tüm insani iyi niyetleriyle bağışlarını gönderen emekçiler, biriktirdiği hac parasını ayıran ihtiyarlar, oyuncak parasını ayıran çocuklar, kısacası yoksul halk daha en başından itibaren gerek kendi imkânlarıyla gerekse de sivil toplum kuruluşları, sendikalar, sosyalist işçi örgütleri/partileri aracılığıyla seferber olup yardımlarını depremzedelere ulaştırmak için çabaladılar, çabalıyorlar. Üç kuruşundan arttırıp kardeşlik elini uzatan işçi ve emekçilerin aksine ilk üç gün ortada olmayan, “Devlet nerede? AFAD nerede?” feryatlarına kulaklarını tıkayan, sorular çoğalınca da hedef gösterip düşmanlığı kışkırtan iktidar ve yandaşları, programda en önde yer alarak gövde gösterisi yaptılar. Canlı yayına bağlanan Erdoğan “Çetin kış şartlarıyla şiddetli depremin yıkıma yol açtığı alanın büyüklüğüne rağmen fevkalade bir mücadele ile arama kurtarma ve yardım çalışmalarını başlattık, devam ediyoruz. İlk günlerdeki eksiklikler, aksaklıklar kısa sürede önemli ölçüde giderilmiş, 250 bin görevlimizin ve topyekûn milletimizin gayretleriyle çalışmalar hızlandırılmıştır” diyerek kabine olarak 136 milyon 589 bin lira bağışladıklarını, toplanan yardımlarla bölgeyi bir yıl içerisinde eski haline getireceğini söyledi. Onlara göre bu büyük yardımlarla Türkiye’nin “yüce gönüllüleri” görevlerini yerine getirmiş ve alkışları hak etmiş oldu! Oysa toplanan 115 milyar 146 milyon liranın çok önemli bir kısmı (yaklaşık 86 milyar lira) kamu kurum ve kuruluşlarından geliyor. Yani zaten devletin elindeki kaynaklar, bir cepten diğer bir cebe aktarılarak şov yapıldı. Kendi reklamını yapmak üzere yardım açıklayan Cengiz Holdinge, ertesi gün vergi ve teşvik muafiyeti getirilmesi, oynanan oyunun bir başka göstergesi! Kısacası işçilere açlık sınırının altında asgari ücreti dayatanlar, milletten topladıkları vergileri iç edenler, rant için Türkiye’nin dağını taşını delik deşik edenler, ucuza mal edeceğiz diye toplu mezar gibi binalar inşa ederek ölümlere neden olanlar, 290 bin binaya “imar barışıyla” af getirenler “tek yürek” olduklarını bir kez daha gösterdiler!
Yapılan bu “reklam” kampanyası, yayımlanan haberler, tutturulan kirli dil, dayanışma örgütleyen kurum ve partilere yönelik saldırılar gösteriyor ki bu yıkımla birlikte ortaya çıkan gerçekler gizlenmeye, toplumun öfkesi bastırılmaya çalışılmaktadır. Fakat ne kadar gizlemeye, üzerine şatafatlı perdeler çekmeye çalışırlarsa çalışsınlar gerçekleri örtemezler. Kameralar çekimin yapıldığı ışıklı stüdyolardan deprem bölgelerine çevrildiğinde devasa bir yıkımdan, terk edilmişlikten başka bir şey görünmüyor ne yazık ki. Yıkımın ortasında, barınaksız, yemeksiz, susuz, tuvaletsiz, hijyen koşullarından mahrum bir şekilde bırakılan yüz binler bugün seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Sorunlar gün geçtikçe büyüyor. TTB’nin açıklamasına göre afet bölgelerinde yaşam alanları usulüne uygun düzenlenmezse salgın hastalıklar yeni afetler doğurabilir.
İlk günden beri depremzedelerin yanında olan sivil toplum örgütleri, sendikalar, meslek odaları, emekten yana kurumlar, Emek ve Özgürlük İttifakı’nı oluşturan kurumlar, TİP, HDP, CHP gibi muhalif partiler, UİD-DER gibi sosyalist işçi örgütleri ellerindeki imkânları depremzedeler için seferber etti. Bugün de halkın ihtiyaçlarını gidermek için dost ellerini uzatmaya, dayanışmayı büyütmeye devam ediyorlar. Depremzede kardeşlerimizin tüm talepleri karşılanıncaya, bu felaketin bizzat sorumlusu olan siyasi iktidar devletin tüm olanaklarını seferber etmek zorunda kalıp hesap verinceye kadar mücadele içinde kenetlenmeye devam edeceğiz. Unutmayalım dayanışma mücadele içinde gelişir ve büyür!
- İkinci Yılında Depremin Anlattıkları
- 6 Şubatta Emekçiler Haykırdı: “Unutmak Yok, Affetmek Yok, Helalleşmek Yok!”
- 6 Şubat Depremlerinin 2. Yılı: Felaketlerin Hesabını Örgütlü İşçiler Soracak!
- 6 Şubat Depremlerinde Yaşamını Yitirenler İstanbul’da Anıldı
- 1999’dan Bugüne Önlem Yok, Adalet Yok!
- Toplu Konut Değil, Toplu Mezar!
- Patronlara Yeni Teşvikler, Emekçilere Derinleşen Yıkım
- Felaketlerden Dayanışmayla Kurtuluruz
- Avcılar’da 6 Şubat Depremleri Anması
- Beşiktaş’ta 6 Şubat Anması: Unutmadık!
- Depremin Yıldönümünde Yükselen Sesler: Unutmak, Affetmek Yok!
- Hesap Sormazsak Aynı Acıları Yaşamaya Mahkûmuz!
- 6 Şubat 2023’ün Ardından
- 6 Şubat Depremlerinin Birinci Yılı: Asrın Kötülüğünü Unutma, Unutturma!
- Japonya’da Depremler Can Aldı
- 17 Ağustostan 6 Şubata: Bu Sesi Duyan Yok!
- Depremi Yaşadık, Cehennemi Yaşıyoruz!
- Samandağ Halkı: “Deprem Öldürmedi Asbestle Öldürecekler!”
- “Devlet Baba” Kime Hizmet Ediyor?
- Kader Değil Felaket!
- Dayanışmamızı Yok Etmek İsteyenlere İnat, Buradayız!
- “Ah” Etmeyelim, Birbirimize Bir Söz Verelim
- Felaketlerden Dayanışmayla Kurtuluruz
- Unutma, Örgütlen, Hesap Sor!
- Depremin Yıldönümünde Yükselen Sesler: Unutmak, Affetmek Yok!
- Hesap Sormazsak Aynı Acıları Yaşamaya Mahkûmuz!
- 6 Şubat 2023’ün Ardından
- 6 Şubat Depremlerinin Birinci Yılı: Asrın Kötülüğünü Unutma, Unutturma!
- Malatyalı Kadın Tekstil İşçisi İle Deprem ve Kadın İşçiler Üzerine Söyleşi
- “Depremin Yaraları Sarılıyor” mu?
- Depremi Yaşadık, Cehennemi Yaşıyoruz!
- 6 Şubat, UİD-DER’le Tanışmam ve Sonrası
- “Bu Yaş Bu Çimeni Büyütür!”
- Gitmedik, Buradayız, Direniyoruz!
- Saraylıların İç Burukluğu!
- 1 Mayıs’ta Buluşalım Depremin Hesabını Soralım!
- Sahte Temel Atma Törenleri Neyin Acizliği?
- Kader Değil Felaket!
- Ben Hatay’dan Güneş
- Gösteriş İçin Değil Depremzedeler İçin!
Son Eklenenler
- İngiltere’de işçi ve emekçiler, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırıma karşı her Cumartesi günü yüz binler olup meydanlara çıkıyorlar. Ulusal Demiryolu, Denizcilik ve Ulaştırma İşçileri Sendikası (RMT), bu eylemlere geniş katılım sağlıyor. UİD-DER,...
- Otobüs yolculuğunda 81 yaşında Menemenli bir Yörük amca ile tanıştım. O yaşında hâlâ kâğıt toplayarak geçimini sağlamaya çalıştığını anlattı. Çocukları olmamış. Eşinin küçük tarlalarının işlerinin dışında çalışmasına karşı çıkmış. “Benim kazandığım...
- 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimler sonrası CHP yönetimindeki İzmir Çiğli Belediyesi, bütçe yok diyerek 146 işçiyi işten attı. Verilen kararlı mücadelenin sonucunda 50 işçinin işe iadesi yapıldı. Yaklaşık 1 yıldır mücadele eden ve verilen sözlere...
- KESK Ankara Şubeler Platformu basın açıklaması yaparak Sayıştay’ın giyim yardımı ücretinin çalışanlardan geriye dönük olarak talep edilmesini protesto etti. Tüm Emeklilerin Sendikası, Türkiye genelinde düzenlediği eylemlerle düşük ücretlerle...
- İspanya’nın başkenti Madrid’de 25 Mayıs Pazar günü on binlerce emekçi sağlıktaki özelleştirme politikalarına karşı sokakları doldurdu. Kamu sağlık hizmetlerinin yıllardır sistematik olarak ortadan kaldırıldığını belirten sağlık işçileri ve emekçiler...
- Tren yolculuğumda, karşı koltukta cam kenarında oturan bir kadın dikkatimi çekti. Yüz çizgileri 50 yaşında gibiydi ama yaşı 38’miş. Eşini Soma’daki katliamda kaybetmiş bir madenci eşiydi. Manisa’da bir gıda fabrikasında çalışıyor, Soma’da çocukları...
- İnsanın gençlik dönemleri heyecan doludur, coşkuludur, dinamizm yüklüdür. Gençliğin bu hali var olanı sorgulayan, ezber bozan, sınırları zorlayan, değişim isteyen düşünce yapısının da temelini oluşturur. Bundan birkaç ay önce bu ifadelerle Türkiye...
- 1 Mayıs’ta da taleplerimizi haykırmak için meydanlardaydık. Sağlık ve eğitim başta olmak üzere her alanda kamu harcamalarının giderek daha çok kısıldığı, sağlık ve eğitim sisteminin çöktüğü, hizmetlerin daha niteliksiz ama daha pahalı hale geldiği...
- 2012 yılının Mayıs ayıydı. UİD-DER’in kış ayları boyunca sürdürdüğü “Kıdem Tazminatımızı Gasp Ettirmeyeceğiz” kampanyasında 62 bin imza toplanmıştı. UİD-DER’li işçiler, o dönemde milletvekili olan Sırrı Süreyya Önder ile beraber Meclis’te yapılan...
- Ruhen ve zihnen sağlıklı bir insan haksızlığa uğradığında, zulme tanık olduğunda rahatsız olur, bunu dile getirme, itiraz etme, tepkisini ortaya koyma ihtiyacı duyar. Normal koşullarda bu haksızlığın giderilmesini sağlamak ister. Gücü yetiyorsa bunu...
- Kapitalizm öyle bir ekonomik ve toplumsal düzendir ki insanların vefa, bağlılık, sevgi gibi duygularını bile istismar eder, tüketimi kışkırtmak için kullanır. Bunu öyle bir sinsilikle yapar ki normal koşullarda uzak durmamız gerektiğini düşündüğümüz...
- Geçtiğimiz günlerde bir marketin önünde, lise öğrencisi bir gencin beş market çalışanı tarafından depoya sürüklenmeye çalışıldığını gördüm. Müdahale ettim. Genç, iki parfüm çaldığını itiraf etti. Korkmuştu, gözleri büyümüştü. Market çalışanlarından...
- Erik ağaçları durmuşsa çiçeğe/ Işıldamışsa kavakların yaprakları/ Sular yürümüşse söğütlerin dallarına/ Sarmışsa madımaklar çimenleri/